MEVLÂNÂ’NIN GAZELİNİ TÜRKÇE SÖYLEYİŞ -5- ELEST’İN SESİ GELMEZ Mİ İÇİNDEN?

Harun ÖĞMÜŞ harunogmus@gmail.com

Zannım bu yıkılmakta olan handan usandın!
Lutfuyla Hudâ’nın yeni bir ufka uyandın!

Sel üstüne kâşâne yaparsan göçer elbet,
Gafletle tuzaktan yem alırsan hele, yandın!

Ey rûh! Uzaklaş o tuzaktan, çık o evden!
Mâdem bugün ervâh ile pür âlemi andın!

Öyleyse kanatlan yine enginlere haydi!
Yâd eyle ki sen bir dem uçup Arş’a uzandın!

Takdîr ile düştün de nihâyet bu cihâna,
Geçtin o kanattan, iki-üç dâneye kandın!

Pür-hırs onu yersin ısırıp el ve dudağnı,
Dur, bir nefes al, kendini kıtlıkta mı sandın?

Dinlersen Elest’in sesi gelmez mi içinden?
Yok muydu senin orda verilmiş olan «and»ın?

Karmış O, senin harcını mâdem ki eliyle,
Sen tâ o zamandan O’nun aşkıyla boyandın!

Yok farkı anahtarla kilitten dedi, birdir;
Âşık ile mâşûkuna hep öyle inandın!

Ey sel! Bir olursun karışıp sen de denizle,
Coşkun akarak gerçi biraz şimdi bulandın!

Ey her şeyi bir dalga edinmiş yüce umman!
Sathında nedir bunca tezâhürle murâdın?

Ey gün! Coşup ummandaki engin feyezandan,
Zulmetleri nûrunla yararken ne yamandın!

Ey yer! Çok ezildin, çok üzüldün ama sustun!
Ey gök! Bu kadar sıklete himmetle dayandın!

Her tuttuğun altın oluyor ey yüce varlık!
Mermer, granit tarzı ne taşlarla sınandın!

Çok ekşiyi lutfunla çevirdin bala derhâl!
Elbette olur meyveler, ihsânına bandın!

Kimden okudun sen bu güzel sözleri, gerçi,
Üstâd-ı cihansın ve hep üstâd-ı cihandın!

___________________________
* Ey dil! Tü der-in gâret ü târâc çidîdî?
Tâ raht küşâdî vü dükân bâz keşîdî
matla‘lı gazel olup Türkçede bütünlüğü sağlamak için bazı beyitlerin sırası değiştirilmiştir. (Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr, nşr. Şefik CAN, Ötüken, İstanbul 2000, III, 330)

vezni: mef’ûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün