NİYETİ BOZUK OLANIN AMELLERİ ÇÖP OLUR
Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com
Ârifler ortasında sofîlik satmayalar,
İhlâs ile bu aşka riyâyı katmayalar.
(Yûnus Emre)
Bazen bir yerlerde okuduğumuz veya dinlediğimiz bir sözün tesirini, oracıkta hissedemeyebiliyoruz. Yıllar sonra duyduğumuz başka bir sözle birleştirince, o sözün mânâsını idrâk edip işte o zaman hissedebiliyoruz.
Yıllar evvel; sohbetlerini dinleyip feyz aldığımız kıymetli bir büyüğümüzü ziyarete gittiğimizde, tatlı tatlı sohbet edip nasihatlerini dinlerken, sohbet esnasında bir ara;
“–Evlâdım; âhiret, ameller çöplüğüdür, niyetinize dikkat edin!” deyiverdi. Söylenen söz mecliste kısa süreli soğuk bir rüzgâr estirdi. Zira sözün mânâsı taş gibi ağır, yüzü de buz gibi soğuktu. Böyle bir sözün söylenmesi, zihin dünyamızdaki bazı mefhumların sarsılmasına sebep oldu. Söylenen sözün aksine; biz yaptığımız amellerin âhiret gününde hesabının görüleceğine, sevaplar ağır gelirse cennete, günahlar ağır gelirse cehenneme gidileceği biliyor ve öyle inanıyorduk. «Şimdi durduk yere, nereden çıktı bu ameller çöplüğü?» diye düşündüm durdum. Mecliste birlikte olduğumuz dostlar gibi, ben de sözün mânâsını tam olarak kavrayıp, gönlüme oturtamadım ve bir soru işareti olarak zihnimde asılı olarak kalıverdi.
Ziyaretine gittiğimiz büyüğümüz söylediği sözü açmadı, gönlümüze ve zihnimize kocaman bir soru işareti bıraktı. Bu soru işaretini biz nisyanla malûl oluşumuzdan dolayı kısa bir müddet sonra unutsak da zihnimizde epey bir süre pusuda beklemiş. Tâ ki Riyâzü’s-Sâlihîn kitabını okurken, denk geldiğimiz şu hadîs-i şerîfi okuyana dek:
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:
“Kıyâmet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehid düşmüş bir kimse olup huzûra getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak;
«–Peki, bunlara karşılık ne yaptın?» buyurur.
«–Şehid düşünceye kadar Sen’in uğrunda cihâd ettim.» diye cevap verir. Allah Teâlâ;
«–Yalan söylüyorsun. Sen; ‘babayiğit adam’ desinler diye savaştın, o da denildi.» buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.
Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’ân okumuş bir kişi huzûra getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da;
«–Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın?» diye sorar.
«–İlim öğrendim, öğrettim ve Sen’in rızân için Kur’ân okudum.» cevabını verir. Allah Teâlâ;
«–Yalan söylüyorsun. Sen; ‘âlim’ desinler diye ilim öğrendin; ‘Ne güzel okuyor!’ desinler diye Kur’ân okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi.» buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır.
(Daha sonra) Allâh’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder. Cenâb-ı Hak;
«–Peki, ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?» buyurur.
«–Verilmesini sevdiğin, râzı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece Sen’in rızânı kazanmak için verdim, harcadım.» der.
Allah Teâlâ;
«–Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını; ‘Ne cömert adam!’ desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi.» buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır.” (Müslim, İmâre, 152)
Bu hadîs-i şerîfi daha evvel belki defalarca okumuş veya dinlemiştik. Ama son okuduğumuz kadar hiç tesir etmemişti. Bir yandan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hadîs-i şerîfi, diğer yandan merhum büyüğümüzün söylediği söz birleşince, manzara gözümüzün önünde birden canlanıverdi. Hem hadîsin mânâsını hem de söylenen sözü derinlemesine tefekkür edince çok etkilendim. Korkularım arttı. Kendimi, yaptıklarımı ve niyetlerimi yeniden gözden geçirme ihtiyacı hâsıl oldu.
Nasıl korkmayalım ki? Zira hadîs-i şerifte geçen ameller, bugünkü insanın kolay kolay göze alamayacağı ve yapamayacağı ameller. Hakikaten insanın nefsine ağır gelen öyle; «Yaptım oldu!» denilecek ameller de değil. Bir insanın hayatını fedâ etmesi, canını Allah yolunda verip şehidlik mertebesine ulaşması kolay iş değil. Bugün; elimiz kesilse, feryat figan ediyoruz. Nerede kaldı canımızı Allah yolunda vereceğiz!?.
Diğer husus; bir insanın ilimle meşgul olması… Öyle; «Bir-iki sene gayret edeyim de olsun bitsin, ilmî olarak bir seviyeye geleyim!» demekle olmuyor. İlimle uğraşan insanların; çocukluktan başlayıp ömrünün tamamını öğrenmeye ve öğretmeye adaması, o ilim için nefsinden, ailesinden, dünyalık zevklerden ayrı kalması hafife alınacak bir iş değil. Bu insan; öğrenecek, öğrendikleri ile amel edecek ve onları başkalarına öğretecek. Bir ömür yürümesi zor, meşakkatli bir yol.
Üçüncü örnek belki de en zoru… Canı vermek de kolay değil ama, malı vermek öyle hafife alınacak bir iş değil. Bir insanın türlü zorluklarla kazandığı malını, mülkünü; Allah yoluna harcaması öyle her babayiğidin harcı değil. Biz bugün ufak meblâğları verirken bile hâlden hâle girip kıvranıyoruz. Adam; malını, mülkünü Allah yoluna dağıtmış, huzûra öyle çıkmış ama ne fayda…
Hadiste bize örnek gösterilen bu üç kişi, bu zor amelleri yapmış olarak huzûra getirilmişler. Dikkat buyurun, bu ameller yapılmış. Yani adam Allah yolunda ölmüş, diğeri ömrünü ilme vermiş ve bir diğeri de malını Allah yoluna dağıtmış. Peki netice? Bin bir meşakkatle, ömür boyu yapılan ameller; Allah rızâsı için değil de birileri; «desin» diye yapıldığı için çöp hükmüne düşüyor, sahibine fayda yerine zarar veriyor ve yüz üstü cehenneme sürüklenmelerine dahî mâni olamıyor.
Yapılan bu niyet bozukluğunun ismine biz riyâ diyoruz. Riyâ, dînimizde haram kılınan tehlikeli bir günah. Diğer haramlardan daha tehlikeli; zira diğer haramlarda tövbe edip affedilme imkânı varken, riyâ, bulaştığı amelleri yok eden bir günah. Birçok âlim, onu küçük şirk olarak nitelendiriyor. Zira amel yaparken birileri; «görsün» diye; «Ne güzel amel ediyor!» diye yapılınca, Allâh’a ortak koşma tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliyoruz.
Böyle bir tehlikeden korunmanın yolu ve ilâcı; mütemâdiyen Allah ile beraber olduğunu anlamak, O’nun kendisini gördüğünü ve duyduğunu tam mânâsı ile kabul etmek, Allah’ın azameti karşısında hiçliğini idrâk etmek, ihlâs ve takvâ ile hareket etmek, verdiğini, aldığını Allah için yapmak ve yalnız O’na tâat ve ibâdet edileceğine îmân etmekten geçmektedir.
Rabbim, bizi kapısında durdursun. İçimizi başkasının sevgisine mekân olmaktan temizlesin. Zâhirimizi günah işlemekten, bâtınımızı şirkten korusun. Bizi nefislerimizin elinden alıp kendisine ulaştırsın. Bütün fiil ve hareketlerimizi sadece kendisi için yapma şuuru versin. Âmîn…