MESNEVÎ -5-

Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com

YARATILANI SEVERİZ, YARADAN’DAN ÖTÜRÜ!

Ben her cem‘iyette inledim durdum. / Kötü huylularla da iyilerle de arkadaş oldum.

Mevlânâ Hazretleri «ney»in dili ile her mecliste; Allah -celle celâlühû-’nun şânından, izzetinden, rahmetinden bahsederek herkesi Allâh’a çağırmaktadır. İnsanın olduğu her yerde bu dert ile inlemektedir. Mısralarda;

Kötü huylulardan murad; hâllerinin sonundan gafil olan, âhiret endişesi olmayan, dünyaya ve zevklerine dalmış kişilerdir.

İyi huylulardan murad; Hak’tan ve hakikatten haberdar olup, âhiret endişesi ile sonlarını düşünen kişilerdir.

Hazret-i Pîr’in inleyişlerinden, iki huya sahip kişiler de etkilenip pay almaktadırlar. İnsân-ı kâmil; Hakk’ın isim ve sıfatlarını kendisinde toplayan kişi olma özelliğinden dolayı, her insana ayrı ayrı istîdâdına göre terbiye usûlü kullanmaktadır. Beyt-i şerifteki incelik de budur. Asr Sûresi 2 ve 3. âyet-i kerîmesi mûcibince;

“İnsan gerçekten ziyandadır. Ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabretmeyi öğütleyenler müstesnâ!” (el-Asr, 2-3)

İnsan; îmân edip, sâlih amel işlemediği takdirde, hüsran ve ziyan içindedir. Îmân edip, sâlih amel işleyenlerin de hemen akabinde; hakkı tavsiye etmesi ve belâlar karşısında birbirlerine sabrı tavsiye etmesi öğütlenmiştir.

Fahreddin Râzî tefsirinde anlatır:

“Seleften biri der ki:

Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu;

«–Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin!»

Onun bu sözünü duyunca;

«–İşte bu söz Asr Sûresi’nin mânâsını îzâh etmektedir.» dedim. Aslında insana verilen ömür, güneşin altında bir buz gibi hızla erimektedir. Eğer bunu ziyân eder ve yanlış yere harcarsa, insanın hüsrânına sebep olur.” (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, Asr Sûresi)

İnsanın sermayesi ömrüdür ve hızla akıp gitmektedir. Bu zaman içinde insan ya; «İbâdet, itaat, iyilik…» gibi güzel hâller ya da; «isyan, itaatsizlik…» gibi kötü, çirkin işler içinde bulunabilir. İyi işlerde bulunanları Allah, ihlâs ve tevâzu içinde daha güzel işlere yöneltir. Zira Allâh’ın yücelik mertebeleri ve güzellik tecellîleri nihayetsizdir. Bu sebeple kişinin içinde; Allâh’ı bilme ve sevme duygusu ne kadar çok olursa, korku ve muhabbeti o kadar çok, itaat ve kulluğu da o nispette kemâle erme yolunda olur.

Hazret-i Pîr, bu yüzden sadece aşk ehline söz söylemiyor. Topyekûn insanların kurtuluşu ve felâhı için bir meş‘ale yakıyor. Allâh’ın yarattıkları içinde mü’min de kâfir de vardır. Bunun için insanlığa sesimizi hâl, ibâdet, muâmelât ve güzel ahlâk ile duyurma çabamız olmalıdır.

Peygamberleri, velîleri, ârif gönülleri toplumun her kesiminden insan dinlemiş, herkes kendi istîdâdınca nasibini almıştır.

Nitekim Hazret-i Pîr menâkıbında; onun etrafında; işe yaramaz, fâsık ve fâcir toplumun her kesiminden birtakım insanların biriktiği ve durumun bazı dedikodulara sebep olduğu anlatılmaktadır. Hazret-i Mevlânâ bu dedikoduları duyunca;

“–Benim etrafımdaki insanlar; âlim, ârif, sâlih insanlar olsa, benim onlara mürid ve talebe olmam gerekirdi. Ben onlarla da olurum, başkalarıyla da olurum. Ben herkesle arkadaş ve yoldaşım. Allâh’ın kelâmını, Hakk’ın güzelliklerini insanlara anlatmakla memurum.” diye ifade etmiştir.

Başta Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olmak üzere peygamberler, hayatları boyunca her ortamda insanlara bu şekilde davranmıştır. Bundan bazen kötülerin çirkinlikleri artarken, iyilerin güzel hasletleri ve Hakk’a yakınlıkları çoğalmıştır.

Enbiyâ ve evliyâ; insanın, cevherinde olan güzelliği ortaya çıkarmasını sağlarlar. İnsana kendilerinden yeni bir şey ilâve etmezler. Allâh’ın kelâmı ile îman ve sâlih amel işlemeye davet ederek nefislerini tezkiye, kalplerini tasfiye usûlünü öğretirler. Âlem-i ervahtaki ilk hâllerine dönmeleri için, tebliğ vazifesini yerine getirirler. Allâh’a ulaşmanın yollarını anlatır ve gösterirler.

Peygamberler, velîler, ârif gönüller tertemiz bir su gibidir. Onların meclislerine katılanlar da sohbetlerinde bu tertemiz sudan, hisselerini alarak temizlenir. Renkleri, kokuları, tatları; bu temiz su ile tatlanır, berraklaşır. Onlar vazifeleri gereği inanan, inanmayan herkesle beraber olurlar. Onların bu kişilerle olmaları, onları korumak içindir. İnsân-ı kâmil, herkesin yardımına koşar ve onların düştükleri çirkin yerden kalkmasına vesile olur.

Allah, mü’minlerin sürekli müşrik ve münafıklar ile bir arada olmalarını istemez. Çünkü birleşik kaplar misâli; kişi görüştüğü kişilerden etkilenir, onların rengine boyanır. Hakk’ı ve hakikati anlatıp, gerekli olan işlerimizi gördükten sonra, onlardan ayrılmamız gerekir. Onların dertlerini paylaşmamız, yardım etmemiz gerektiğinde benzeri vazifeleri yerine getirmemiz elbette ki elzemdir. Çünkü fâsıkların sâlihlerden daha çok tembihe ve yardıma ihtiyacı vardır. Âriflerden biri olan Sâdi-i Şîrâzî’nin;

“Yâ Rabbî! Kötülere merhamet et, iyilere zaten lutfetmiş, onları iyi yaratmışsın.” dediği Gülistan kitabında yazılıdır.

Merhum Mehmed Âkif ERSOY’un bir beyti de bu konuda münâcât niteliğindedir:

Mü’minlere imdâda yetiş merhametinle,
Mülhidlere lâkin, daha çok merhamet eyle!

Hâfız-ı Şîrâzî de bu minvalde;

“Aşk fabrikasında küfrün bulunması da zarûrîdir. Ebû Leheb olmasa ateş kimi yakar?” diye yazmıştır.

Dünya zıtlar âlemidir. Nur da olacak zulmet de. Her şey zaten zıddı ile anlaşılır. Mevlânâ Hazretleri bu beyitte;

“Fâsık bugün beni dinler etkilenir. Yarın dinlediğinde daha çok etkilenir. Bu, belki ölmeden kurtuluşuna vesile olur.” demek istemektedir.

Bunun için peygamberler başta olmak üzere evliyâ ve ârif gönüllerin aramızda olması; kurtuluşumuz için fırsattır, rahmettir. Müşrikler bile Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hicretinden sonra Mekke’de olan kıtlıkta, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i hicrete mecbur bıraktıklarına pişman olmuşlardır. Çünkü âyet-i kerîmede;

“Sen aralarında bulunduğun müddetçe Allah, onlara azâb edecek değildir. Onlar mağfiret dilerken de Allah onlara azâb etmez.” (el-Enfâl, 33) buyurulmaktadır.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Maddî varlığı da mânevî varlığı da bizim için rahmettir. O’nun yolunu takip eden âriflerin aramızda bulunması da rahmettir. Salevât-ı şerîfe ile de mü’min gönüller Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhâniyetinden istimdâd talep etmeye devam etmektir. Bu olduğu sürece bir topluma toplu azap gelmeyecektir inşâallah. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mânen bizimle olması, ârif gönüllerin aramızda olması, bizim için rahmet vesilesidir. Rabbimiz’in her dâim bizi sâlih ve sâdıklarla beraber kılması duâsı ve niyâzı ile yazımıza, Yûnus Emre Hazretleri’nin mısraları ile son verelim:

Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü,
Yaratılanı severiz;
Yaradan’dan ötürü.