KEŞKE UYUSAYDIN OĞUL!

Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

Şeyh Sâdî Şîrâzî, on üçüncü asrın başında Şîraz’da doğdu. Babası vefat edince Sâdî’yi dedesi ve amcası büyüttü. Şîraz’da başladığı tahsiline Bağdat Nizamiye Medresesi’nde devam etti. İbnü’l-Cevzî ve Şehâbeddin Sühreverdî kendisine en çok tesir eden hocaları oldu. Bağdat’taki tahsilinin ardından uzun bir seyahate çıkan Sâdî; Anadolu ve Şam havalisinde birçok şehre gitti.

Sâdî Şîrâzî, 1256’da memleketi Şîraz’a döndü. Kalan ömrünü ibâdetle, irşadla, hizmetle ve eser te’lif ederek geçirdi.

Manzum ve mensur kaleme aldığı eserler, yaşadığı asra ve sonraki asırlara mühür vurdu. «Güzel yer» mânâsına gelen «Bostan» isimli eserini Ebûbekir bin Saîd bin Zengî’ye ithaf etti. 1257’de kaleme aldığı bu eser İslâm âleminde büyük rağbet gördü ve asırlarca medreselerde ders kitabı olarak okutuldu. 1258’de kaleme aldığı «Gülistan» isimli eseri ise tecrübe ve hâtıraların hikâye diliyle anlatıldığı bir eserdir. Bu iki eser Şeyh Sâdî’nin en meşhur iki eseridir.

Şeyh Sâdî Şîrâzî, 9 Aralık 1292’de vefat etti. Kabri, Şîraz’dadır.

*

Kendisi anlatır:

“Çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğumda da ibâdetlere çok düşkündüm. Geceleri kalkar, ibâdetle meşgul olurdum. Bir gece babamın yanında oturuyordum. Bütün gece gözümü yummamış, Kur’ân-ı Kerîm’i elimden bırakmamıştım. Bazı kimseler ise etrafımızda uyuyorlardı. Babama;

«–Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekât teheccüd namazı kılmıyor; sanki ölü gibi uyuyorlar.» dedim. Bu sözüm üzerine babam kaşlarını çattı ve;

«–Oğlum! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke sen de onlar gibi uyusaydın!» karşılığını verdi.”

ZULMÜN BAŞLANGICI…

Sâsânî hükümdarı Nûşirevân / Enûşirvan, 513’te doğdu. Sarayda yetişti.

Komünizm benzeri bir fesat hareketi başlatan Mazdek, babası Kubad’ı tesiri altına almıştı. Nûşirevan bu fitneyi bertaraf etti. Yaşlanan Kubad, vezirinin tavsiyesi üzerine saltanatı oğlu Nûşirevân’a devretti. Nûşirevân 531’de devletin başına geçti. Nûşirevân; askerî ve idârî sahada birçok ıslahat yaptı. Vergileri yeniden düzenledi. Bizans’la savaştı.

Kırk sekiz yıllık hükümdarlığı müddetinde uyguladığı hakkaniyet ve adâletle meşhur oldu. Peygamber Efendimiz’in doğumu esnasında hükümdar olan Nûşirevân-ı Âdil, 579’da vefat etti. Geleneğimizde birçok menkıbe ve hikâyeleri anlatılmıştır.

*

Nûşirevân-ı Âdil için bir av yerinde bir avı kebap edeceklermiş, fakat tuz yokmuş. Bir parça tuz getirmek üzere uşaklardan birini köye göndermişler. Nûşirevân uşağı çağırıp;

“–Tuzu para ile al. Tâ ki köyden tuz almak hükûmetçe bir âdet olup köy harap olmasın.” diye tembih etmiş.

Nûşirevân’ın yanında bulunanlar;

“–Bir parça tuzdan ne fenalık çıkar?” demişler.

Nûşirevân;

“–Zulmün esası cihanda evvelâ az imiş. Sonra her gelen bir parça artırmakla bugünkü dereceyi bulmuştur.” demiş.

(Eğer ahâlînin bahçesinden hükümdar bir elma yerse, uşakları ağacı köküyle sökerler. Hükümdar birisinden yarım yumurta almak sûretiyle zulmü revâ görecek olursa, askerleri bin tavuğu şişe geçirir.)

SOKAKTA MEZAT

Melek Ahmed Paşa, İstanbul/Fındıklı’da doğdu. Sarayda yetişti. IV. Murad’ın tahta geçmesiyle devlet vazifesi başladı. Bağdat Seferi’ne katıldı. Diyarbakır Beylerbeyliği ve vezirlik yaptı. IV. Murad’ın kızı Kaya İsmihan Sultan ile evlendi.

Evliyâ Çelebi, meşhur eseri Seyahatnâme’de akrabası olan Melek Ahmed Paşa’nın hayatı hakkında teferruatlı malûmatlara yer verir.

Edepli, ahlâklı, ağırbaşlı, dîni bütün bir karaktere sahip olan Melek Ahmed Paşa, 1 Eylül 1662 tarihinde vefat etti. Kabri, Eyüp’tedir.

*

Sultan IV. Murad’ın damadı Melek Ahmed Paşa Kuzguncuk’ta otururdu. Bu ailenin her sene tekrarladıkları bir âdetleri vardı. Konaklarındaki fazla eşyaları Ramazan ayında haraç-mezat satarlardı. Bu mezadın iştirakçileri de pek sevinirler, aldıkları eşyaya karşı vereceklerini seve seve yerine getirmeye çalışırlardı. Belli günde münâdî mezatçı bağırır:

“–Bir altın kaplama sahan… Haydi bir altın kaplama sahan… Yok mu talibi?..”

“–Kaça? Kaça?” diye merakla sorarlar. Mezatçı:

“–Bir yetim okutmaya… Bir yetim okutmaya…”

“–Benden iki yetim…”

“–Benden üç yetim okutmaya…” Mezatçı;

“–Üç yetim okutmaya satıyorum. Satıyorum. Satıyorum. Saaattttım!” der ve bir altın kaplama sahanı üç yetim okutmak karşılığında satardı. Münâdî başka bir eşya için;

“–Bir murassa kılıç… Beş yetim okutmaya satıyorum.” diye yeni bir rekabeti açar ve en çok yetimi kim okutmaya söz verirse o eşya da ona verilirdi.

DÜZELTEN İSLÂMÎ ŞUUR…

Mısırlı fikir adamı Muhammed Kutub, 26 Nisan 1919’da Mısır’da doğdu. Ağabeyi Seyyid Kutub, yetişmesinde mühim bir rol üstlendi. Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra eğitim ve kültür sahalarında çalıştı. Daha sonra gelişen hâdiseler, onu İslâm dâvâsında mücadeleye sevk etti. Mısır’da eliyle, diliyle, kalemiyle İslâmî mücadelenin ön saflarında yer aldı. 1965-1971 yılları arasında ağabeyi Seyyid Kutub gibi hapse atıldı. Hapisten çıktıktan sonra Suudî Arabistan’a giderek bir üniversitede ders vermeye başladı. Hayatının bu son devrinde ilim öğretmeye ve eser te’lifine yoğunlaştı. Bunun yanında birçok konferans vererek, İslâmî şuurun dimağlarda yeşermesi için çaba sarf etti. Muhammed Kutub, 4 Nisan 2014’te Cidde’de vefat etti. Kabri, Mekke’de Cennetü’l-Muallâ’dadır.

*

Muhammed Kutub; Paris’te yaşayan müslümanlara verdiği bir konferansta, onlara İslâmiyet’in inceliklerini anlatırken bir genç ayağa kalkar ve ukalâca şöyle der:

“–Sen bize bunları niçin anlatıyorsun? Biz zaten müslümanız. Sen dışarı çık da bunları kâfirlere anlat!”

Gencin bu ham sözlerine Muhammed Kutub hâl ile tebliğin ehemmiyetine dikkat çekerek şu cevabı verir:

“–Onlara da İslâm’ı anlatacağım. Ama anlatmadan önce seni düzeltmem lâzım ki onlara;

«–Müslüman ol!» dediğimde seni gösterip;

«–Müslüman olunca bunun gibi mi olacağız?» demesinler.”