KALP TARLASINI HAZIR ETMEK

Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

Allah Teâlâ yeryüzünü sayısız nimetle donatıp, mahlûkatı arasında kıymet verdiği insanın istifadesine sunmuş. Varlığı insan için, insanı da Allâh’ı bilmek için yaratmış. İnsana belli ölçülere riâyet etmesi şartı ile eşref-i mahlûkat pâyesi vermiş.

Bütün bu imkânların ayağına serildiği insanoğlu; ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar ileri giderse gitsin, teknolojisini ne kadar geliştirirse geliştirsin, kabul etmek lâzım ki, yine de belli şeylere muhtaçtır. Bugün hiçbir insan;

“Ben yemek yemeden veya su içmeden yaşarım.” diyemiyor. Karnı acıktığı ve vücudu enerjiye ihtiyaç duyduğu an, bir gıdâ ile bu ihtiyacını gidermek zorunda. Aksi hâlde sahip olduğu güçten ve kuvvetten eser kalmıyor.

İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu her türlü gıdâ, bize topraktan geliyor. Yaratılışımızda özümüz olan toprak, hayatımızı devam ettirebilmemiz için ihtiyaç duyduğumuz her türlü gıdânın da ana kaynağı mesâbesindedir. Toprakta yetişen meyveler, sebzeler, bitkiler ve her türlü nebâtat; vücudumuza hem gıdâ hem de şifâ oluyor, sağlıklı ve sıhhatli bir şekilde yaşamamızı sağlıyor.

Kâinatta var olan cezp ve incizap kanunu gereği, maddeler birbirlerine muhtaç hâldeler. Bir zincirin halkaları gibi, her şey birbirine bağlı. Bu münasebet gereği; toprağa atılan her tohum, gelişip büyümesi için hayatın ana kaynağı olan suya ve hem ısı hem de ışık kaynağı olan güneşe ihtiyaç duyuyor.

Toprağa atılan tohum; suyla buluşup, güneşi görmez ise gelişmiyor ve neticede toprağın altında çürüyüp gidiyor. Lâkin Allâh’ın rahmet tecellîsi olan su ile buluşup beslendiğinde yeniden diriliyor, toprağın üstüne çıkıp güneşten aldığı gıdâ, sudan aldığı rahmet ve topraktan aldığı bereket ile kendi hacminin on katı, yüz katı ürünler vererek insana hizmet eder hâle geliyor.

Elbette verim açısından yeryüzündeki toprakların hepsi aynı değil. Yaratılan her mahlûkatın ayrı hususiyetlerinin olması gibi, topraklar da çeşit çeşit olup, farklı hususiyetlere sahipler. Toprağın sertlik derecesi, tuzluluk ve kireç miktarı, nem ve mineral oranı, geçirgenliği, su tutma ve kum oranı, her bitkinin ihtiyacına göre değişiyor. Bu yüzden her bitki, her toprakta yetişmiyor; kendisine uygun toprak bulduğunda, daha verimli olup bol ürün verebiliyor.

Bu hususiyetleri dikkate almadan, ektiğimiz toprağın hangi özelliğe sahip olduğunu bilmeden ve ona ekeceğimiz tohumun hangi toprakta daha verimli olacağına bakmadan, bir ekim yaparsak, ne kadar gayret edersek edelim bir sonuç alamıyoruz. Hem ektiğimiz tohuma hem de toprağa zulmetmiş oluyoruz.

Allah Teâlâ’nın yarattığı büyük âlemin içerisinde, insan da küçük bir âlem gibi. Onun da içinde, tohum atılıp yetiştirilen bir tarlası ve toprağı mevcut. Bu tarlada insanı ebedî hayata hazırlayan, fıtratına uygun hareket etmesi hâlinde cennete götürecek duygular, düşünceler ve fikirler yetişiyor. Ancak uygun toprağa, uygun tohumu atmak kaydı ile.

Toprakların çeşitli olması gibi, insanların kalpleri de çeşit çeşittir. Bu noktada toprak ile insan kalbi arasında bir benzerlik mevcut. Bu benzerliğe müşahhas bir örnek olması açısından Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ashâbını yetiştirirken, onların konuları daha iyi anlamaları için teşbih sanatına, şu hadîs-i şerîfin güzel bir örnek olacağı kanaatindeyim.

“Allâh’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer.

•Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir.

•Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar.

•Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak arazidir. Ne su tutar ne de ot bitirir.

İşte bu;

•Allâh’ın dîninde anlayışlı olan ve Allâh’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren,

•Onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile,

•Buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allâh’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.” (Buhârî, İlim, 20; Müslim, Fezâil, 15)

Geçen yıl ziyaret için memlekete gittiğimde, çiftçilik yapan bir dostumla hasbihâl ederken; topraktan istedikleri verimi alamadıklarını söylemişti. Sebebini sorduğumda; toprağa attıkları kimyevî gübrelerin, toprağın meziyetlerini değiştirdiğini ve sürekli olarak attıkları gübrenin miktarını ve hususiyetlerini artırmaları gerektiğini îzah etmişti;

“–Elimizle toprağımızı zehirledik, şimdi ondan ürün alabilmek için daha fazla zehir atmak zorundayız!” diye de hayıflanmıştı.

“–Neden tabiî gübre kullanmıyorsunuz? Bunun hem maliyeti düşük hem de sağlıklı…” dediğimde ise bir toprakta kimyevî gübre kullandıktan sonra, ondan vazgeçip tabiî gübre kullanmaya karar verseniz bile, toprağın özüne dönüp ürün verebilmesi için, en az on yıl gibi bir süreye ihtiyaç olduğunu söylemişti.

Söylediklerini biraz derinleştirip tefekkür edince taaccüp ettim. Allah Teâlâ’nın tertemiz olarak yarattığı, iyilikleri, güzellikleri ve hayrı büyütmek için bedenimize koyduğu kalp tarlamızı tahayyül ettim. O tarlayı nasıl heder ettiğimizi, yanlış tohumlar atıp onu nasıl verimsiz hâle getirdiğimizi, idrak edip esef ettim. Bize verilen o tarlayı öyle hoyrat kullandık ki; ne kadar işe yaramaz tohum varsa, orada yetişip yetişmeyeceğine bakmadan, getirip ekmeye çalıştık. Neticede her şeyin bir hacminin olduğu gibi, buranın da hacmi doldu ve iyilik adına, güzellik adına, hayır adına ekeceğimiz yer kalmadı.

Nasıl ki bitki ve nebatın yetişmesi için münbit topraklara ihtiyaç varsa; sağlıklı bir inancın, düşüncenin gelişmesi ve büyümesi için de mâsivâyı terk etmiş, günah kirlerinden arınmış, dünya ve onun getirdiklerinden temizlenmiş bir kalp gerekiyor. Toprağa atılan tohum, su ve güneş almadığı zaman nasıl ki yetişmiyorsa; kalbe atılan îman tohumu da amel suyu ile sulanmadan, ihlâs ve takvâ güneşi ile beslenmeden filiz verip yetişmiyor.

Müstesnâ zamanlarda, bereketli bir dönemdeyiz. Bu dönemde yapılan küçük bir amele, kendisinin kat kat fazlası ile mukabele ediliyor. Bu fırsatı iyi değerlendirmek, kuraklaşan ve bakımsız kalan tarlamızı yeniden ekime hazır hâle getirmek için gayret etme vaktidir. Tarla hazır olursa, o tarlaya tohum ekilir. Tohum atılırsa ardından rahmet ve bereket gelir.

Rabbimiz; îman tohumunu kalplerimizde yeşertsin, dallarını çoğaltsın ve her yana sarsın. Kalbimizde ondan başka çer çöpe meydan vermesin.