BİR BAŞKADIR RAMAZAN GÜNLERİ
Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com
Ramazan başlayınca her yere, her zemine huzur dolar, bereket gelir. Ramazan ayında nur yağar üzerimize, düzen gelir hayatımıza. Kalplerimize güzellikler girer, ruhlara hayır kapıları açılır. Bir başkadır Ramazan günleri…
Orucuyla, Kur’ân tilâvetleriyle, terâvihleriyle müslümanı farklı bir mânâ iklimine ve farklı bir mânevî disipline sokan Ramazan, kişiye tâbiri câizse «dünyayı adam gibi yaşama sanatı»nı öğreten bir kudsî mevsimdir. Bu hakikatlerin yanında Ramazân’ın sayılamayacak çok faydaları vardır. Ramazan; müslümana, ahlâkî bir olgunluk yaşatır. İnsanın kişilik zayıflıklarını giderir, şahsiyet bozukluklarını tamir eder, böylece mü’minlerin ahlâkî seviyeleri yükselir, fazîletleri gelişir.
Mü’minler; eğer Ramazan ayında sadece oruç tutmaktan ziyade ondaki inceliği kavrayabilirlerse; Ramazan ayı;
•İnsanı bencillikten kurtulmaya,
•Yoksulun hâlini anlamaya götürür,
•Yalan söylemekten,
•Aldatmaktan,
•Hilekârlıktan,
•İncitmekten sakındırır.
Şuurla Ramazân’ı değerlendiren müslüman, günahlardan kaçınır. Elini, belini, ayağını, kulağını, gözünü korumaya çalışır. Haramlara karşı sabreder. Dilini tutarak ağzını gıybet etmekten muhafaza eder. Aynı zamanda mü’min kişi; yine diliyle mâlâyânîye dalmaz, abartılı ve yalan konuşmaz. Zekâtını, sadakasını verir, gönüllere muhabbet tohumu eker. Sofrasını açar; yüreğini, sevgisini ortaya koyarak nice gönüller kazanır. Yüreklerde merhamet sümbülleri açtırır…
İşte bu şekilde rûhî inceliğe ve gönül enginliğine erişen müslüman; Ramazan ayının rahmet ve bereketinden ay boyu nasiplenir, kalbinde feyiz şebnemleri belirir. Ramazan; farz mükellefiyetlerin yanı sıra terâvihler, teheccüdler ile mü’minin ibâdetlerine ayrı bir neşe ve güzellik katar. Okunan Kur’ânlar, dinlenen sohbetler, ayı değerlendirmek adına nâfile olarak yapılan zikir ve tesbihatlar, kalbî hayatın canlanması için yapılan ulvî katkılardır. Bu kudsî katkılar idrâk edeni, mânevî ikramlara gark eder. Zaten yüceliklere müştak olan ruh; Ramazan’da aradığı, özlediği zemine kavuşur. Kalp gözü açılır da artık gönül, sonsuzluk âlemine bir yakîn penceresi açar. Hakikaten değerlendirmesini bilene bir başkadır Ramazan günleri…
ORUCUN FAYDALARI:
Cenâb-ı Hakk’ın kullarına; «Yapın!» diye emrettiği her bir ibâdetin hem maddî hem mânevî yönden insanın faydasına pek çok hikmetleri vardır. Bugün ilmin gelişmesi ile eskiden insanların; «Nasıl olur?» diye hayretle baktıkları pek çok husus günümüzde ilmî olarak açıklanabiliyor ve böylece meseleyi daha iyi anlayabiliyoruz.
İçinde bulunduğumuz ikrâmı ve affı bol olan Ramazan ayında bütün mü’minlerin büyük istek ve şevk ile tuttukları oruçların, kıldıkları terâvih namazlarının kendilerine birçok mânevî kazanç sağladığı açıktır. Oruç; inananları beşerî duygulardan, kudsî duygulara yükselten nûrânî bir basamaktır. Oruç, nefsin ve şeytanın isteklerine; «Evet!» demenin önüne geçen bir kalkandır. Oruç; insanın yanlışa kaymamasını, kötülüğe bulaşmamasını temin eder.
Oruçlu mü’minde, şefkat ve merhamet duyguları doruk noktadadır. Maddî yoksulluk içindeki insanların hâli, en iyi oruçluyken idrâk edilir. İhtiyaçlı kardeşlerimize yardım etme hisleri, Ramazan’da daha fazlalaşır.
Oruç; insanların ahlâkına güzellikler katar, sert tabiatlı insanlarda, bir yumuşaklık hâli oluşur. Mü’min kişi; orucu ile kibir, gurur, kin, yalan, gösteriş ve riyâdan kendini arındırır. Müslüman, orucuyla fazîletli davranışlara yönelir. O; iffetli, vakarlı, namuslu ve şereflidir. İnanan insan; oruca ve diğer ibâdetlerine ne kadar ehemmiyet verirse, Müslümanlığının kalitesi de o kadar artar.
Oruçlu mü’min; hakikî Müslümanlık kıstaslarına bilhassa mübârek Ramazan ayında daha çok yaklaşır. Zira oruç ile; el, ayak, göz, kulak ve dil ile işlenebilecek her çeşit günahtan korunulmuş olur. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz -aleyhissalâtü vesselâm-;
“Kim kötü söz ve kötü işleri bırakmaz ise, Allah Teâlâ’nın onun yemesini, içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur.” (Tâc, c. 2, s. 61) Ve yine Peygamber -aleyhisselâm-;
“Nice oruçlu vardır ki, açlıktan başka orucun ona bir faydası yoktur. Ve yine geceleri nice ibâdet eden vardır ki, uykusuzluktan başka bu ibâdetin ona bir faydası yoktur.” (Tâc, c. 2, s. 61) Bu hadîs-i şeriflerden anlaşılacağı üzere oruç tutmak; sadece yememek, içmemek değildir. Buna Cenâb-ı Hakk’ın zaten ihtiyacı yoktur. Bütün yiyecek ve içecekler bize Rabbimiz’in sonsuz ikrâmının tezâhürleridir. Oruç tutmadaki maksat; inanan mü’min kişilerin, hakikî müslüman olma ölçülerine titizlikle riâyet etmelerinin sağlanmasıdır.
Gözleriyle haramlara bakan, kulaklarıyla yanlış şeyleri işitmek isteyen, ayaklarıyla günaha giden, elleriyle yasaklanan şeyleri tutan, diliyle her türlü gıybet-yalan-mâlâyânî-abartılı kötü şeyler konuşan kişi; oruç tutsa da oruçtaki asıl mesajı kavramamış demektir. Oruç, namaz ve diğer ibâdetler; mü’min kişiyi günahlardan korur, uzaklaştırır, günahlara yaklaştırmaz.
Oruç tutan müslüman; cimrilik, haset ve fesatlıktan uzaktır. O; bilmediği konuda ahkâm kesmez; insanlarla lüzumsuz yere çekişmez; insanlara küsmez, darılmaz; başkaları hakkında kötü zan yürütmez. Katı kalplilikten şiddetle sakınır. Oruçlu mü’min; daldığı gafletten uyanır, hileye başvurmaz, hep dosdoğru olur.
İslâm’ın beş şartından biri olan orucun insanlara farz olmasının pek çok yararı vardır. Çünkü yüce Yaratanımız Allah -azze ve celle-; biz kullarına ne emretmişse mutlaka bunda insanlığın faydası vardır, neyi de haram kıldıysa, onda da zarar vardır. Müslümanlar da Rablerinin emirlerini hiçbir şek ve şüpheye düşmeden; «Neden? Niçin?» demeden, hattâ mükâfat dahî beklemeden, yalnızca Allah Teâlâ emrettiği için ve O’nun rızâsı niyetiyle yerine getirmelidir. İbâdetlerin îfâsında aslolan bu hakikattir. Îmânın gereği de budur.
O zaman insânî, ahlâkî, rûhî, bedenî ve sosyal cihetle pek çok faydası olan orucu bütün samimiyetimizle Rabbimiz’in hoşnut olacağı şekilde tutmalıyız. İşte o vakit bunun neticesinde O Kādir-i Mutlak’ın rızâsını kazanmış oluruz inşâallah.
Ramazân’ın farklı ikliminde kalbî ve rûhî istifadeler, ahlâkî ve uhrevî istifadeler saymakla bitmez. Bu faydalara, müslümanların ve toplumunun âcilen ihtiyacı vardır. Hattâ dünyanın dahî ihtiyacı vardır. Çünkü bugün insanlık alârm veriyor. Şurada yanı başımızda en son Irak’ta yaşananlar, Suriye’de devam eden savaş ve devletin halkına icrâ ettiği katliâmlar, Mısır’da cereyan eden hâdiseler, Doğu Türkistanlı (Uygur Türkleri) kardeşlerimize yapılan işkenceler, neredeyse ölüme terk edilen Arakanlı müslümanlar, dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan mültecîlerin karşılaştıkları ezici-üzücü hâller ve bütün bu fenalıkları durup seyredenler… Bütün bunlar bize insanlığın bittiği yerde olduğumuzu gösteriyor. Bir yandan da dünyayı kasıp kavuran «korona virüs» illeti… Evet, insanlığın Ramazân’ın bereketli huzur dolu iklimine ve Ramazân’ın getireceği faydalara âcilen ihtiyacı vardır. Şimdiye kadar çok hatalar yapıldı, insanlığın tabiatına aykırı pek çok yanlışlar gerçekleşti ama artık hatalardan dönme, yanlışları bitirme vaktindeyiz.
Çok geç olmadan, insanlık ve insanlık değerleri daha fazla katledilmeden, kendimize dönme zamanı gelmiştir. Kişileri ve toplumları maddeten, fizîkî olarak ve mânen, rûhî olarak rahatlatacak mübârek Ramazan ayının ulvî armağanlarından yararlanma vaktidir. Ramazân’ın armağanları, mü’minler için âdeta psikolojik tedavi usûlleridir. Metodlar önümüzde, çareler elimizde ise; başka zeminlerde derdimize devâ aramak, beyhûde yorulmak niye? Oruçlarımızın, ibâdetlerimizin; makbul olması duâsıyla…