Bağışıklık Sistemimiz -2- SIHHAT HUZURDAN GEÇER
Uzm. Dr. Abdurrahman SARMIŞ asarmis@gmail.com
STRES ve DEPRESYON (RÛHÎ ÇÖKKÜNLÜK)
Hâlihazırda devam etmekte olan Covid-19 pandemisi sebebiyle ara vermek mecburiyetinde kaldığımız yazılara tekrar devam etme fırsatı veren Cenâb-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun…
Neredeyse bütün hastalıklar ile alâkası bulunan ve bakteri, virüs gibi bizde hastalık yapıcı her türlü mikroba karşı en etkili silâhımız olan bağışıklık sistemimiz hakkında yazmaya devam ediyoruz. İlk önce zarar veren âmil madde ve durumlardan bahsediyoruz. Çünkü zarar vericiler ortadan kalkmadan, faydalı maddelerin yararı tam olarak görülemez. En son ultraviyole ışınlarından bahsetmiştik. Münasip vakit ve dozda faydalı iken, fazlası ciddî hasarlar verebilmektedir. Bu ayki işleyeceğimiz stres hususu da öyledir aslında. Dozunda ve zarar vermeyen stresin de faydası vardır. Ancak; kronik hâle gelmiş endişe, korku ve vesveselerle yaşamak bütün vücuda zarar verdiği gibi bağışıklık sistemimizi de yıpratır. Nitekim 2004 yılında yayınlanan bağışıklık sistemi ve stres konusunda son 30 yıllık araştırmaların değerlendirildiği bir meta-analiz makalesinde netice olarak şu kanaate varılmıştır:
“İnsanların yüzleşmek zorunda kaldığı; «Savaş yahut kaç!» denilen ânî gelişen durumlarda yaşadığı stresin akut dönemde bağışıklık sistemine faydalı olma, ancak müzmin bir hâl alırsa bağışıklık sistemine zarar verme potansiyelinde olduğu düşünülmektedir.”1
Yani yaşanan bir hastalık, beklenmedik ânî bir sıkıntı; vücudumuzda hemen savunma mekanizmalarını harekete geçirmekte, bu da bağışıklık sistemimize âdeta bir idman olmaktadır.
Nitekim; hiç sıkıntı yaşamadan, zorluk görmeden büyüyen kimselerin, hayatta problemlerle karşılaşınca çaresiz kalmaları, ne yapacaklarını bilememeleri de bu duruma benzetilebilir.
Cenâb-ı Hakk’ın bizleri türlü durumlarla imtihan etmesindeki hikmetlerden biri de maddî ve mânevî tekâmülümüz için olsa gerektir Allâhu a‘lem.
2002’de meşhur John Hopkins Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırmada müzmin hafif seyirli depresyonun yaşlı kimselerin bağışıklık sistemini zayıflatabileceği gösterilmiştir. Yetmişli yaşların başında olup alzheimer hastalarının bakımlarıyla ilgilenen katılımcılardan orta seviyede depresyon hastalığı mevcut olanlarda, kuvvetli uyarıcı maddelere karşı depresyon hastalığı olmayan kişilere göre daha düşük seviyelerde T lenfosit hücre cevabı gelişmiştir. 18 ay sonra tekrar baktıklarında yine düşük bulunmuş, yaş arttıkça bağışıklık sisteminin cevabının daha da azaldığı gösterilmiştir. 2004 yılında yapılan başka bir analizde de depresyon olmasından ziyade, hastalık süresinin bağışıklık sistemini daha çok etkilediği gösterilmiştir.2
Bu çalışmalardan da anlıyoruz ki;
Depresyon dediğimiz rûhi çökkünlük uzun sürdüğü takdirde, insanın bütün vücudunu etkilediği gibi mikroplara, kansere ve birçok hastalığa karşı en güçlü savunma sistemimiz olan bağışıklık sistemimizde de ciddî hasarlara sebep olabilmektedir. Zihnî melekelerimizin bedenimize etkisi hususunda şu hâdise ne kadar ibretlidir:
“1950’li yıllarda İskoçya’ya yük taşımak için Reefer tipi bir gemi yanaşır. Demir attığı limanda yükünü aldıktan sonra, gemide çalışan denizcilerden biri; «Acaba unuttuğumuz bir yük kaldı mı?» diye bakmak için soğuk hava deposuna girer. Onun içeride olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışarıdan kapatır.
Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci; var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içeriden açmaya çalışır kapıyı, lâkin mümkün değildir. Gemi hareket eder ve denizciyi unuturlar.
Mahsur kalan denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağını anlamıştır. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, âdeta ilmî bir titizlikle; soğuğun vücudunu nasıl uyuşturduğunu, sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın verdiği acıyı anlatır.
Üç gün sonra soğuk hava deposunun kapısını açan başka bir denizci, zavallı adamın cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve… kendisi de hayretten dona kalır.
Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 190C’dir. Çünkü soğutma sistemi zaten çalıştırılmamış olup; kendi hâline bırakılan deponun sıcaklığı, normal bir dereceye yükselmiştir. Yani bîçâre denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı için ölmüştür.”3
Stres ânında mide ve bağırsaklarda sindirim durur, stresten sonra sindirim işlemi artarak devam eder. Bu değişimler, mide ve bağırsak ülserlerine sebep olabilir. Sebep olduğu karın ağrıları ile bu hastalığın kendisi de strese sebep olarak hastayı bir kördüğüme sokabilir. Ayrıca; stres sırasında kana salınan bazı maddeler sebebiyle tansiyon yükselir, bu da bağışıklık sistemini etkileyebilir. Stresin ilk ânında bağışıklık sisteminin faaliyeti artar. Bir miktar daha devam etmesi bağışıklık sistemine zarar vermezken, müzmin bir hâle gelmesi durumunda bağışıklık sistemi faaliyetlerinde ciddî mânâda yavaşlama görülmektedir.
Tıp fakültesi öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada, final imtihanlarından birkaç ay önce ve imtihan zamanlarında kan örnekleri alınmış ve öncesinde öğrencilere psikolojik durumlarını sorgulayan sorular sorulmuştur. Araştırmanın sonucunda; imtihan zamanında yani stres ânında T lenfosit hücre cevabı rahat döneme göre daha düşük bulunurken, kendini yalnız hisseden, rûhî çökkünlüğe daha meyyal olanlarla birlikte gergin ve endişeli bir hayatı olduğunu belirtenlerde de hem imtihan öncesi hem de imtihan döneminde bağışıklık sistemi faaliyetini gösteren T lenfosit hücre sayısı daha düşük çıkmıştır.4
Yani hem stres, hem rûhî çökkünlük müzmin bir hâl alıp kişilik hususiyeti olmuşsa, bağışıklık sistemi faaliyetleri o kişilerde daha zayıftır.
Bu teşhislerden sonra tedaviyi yüce Kitâbımız Kur’ân-ı Kerim ve siyer-i Nebî’de bulabiliriz. Cenâb-ı Hak buyurur:
“…Karar verip azmettin mi, artık Allâh’a tevekkül et, (O’na dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159)
“De ki: Hiçbir zaman bize Allâh’ın bizim için yazdığından başka bir şey isabet etmez, O bizim Mevlâmız’dır ve mü’minler onun için yalnız Allâh’a mütevekkil olsunlar.” (et-Tevbe, 51)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de;
“Kul; hayrıyla ve şerriyle kadere inanmadıkça, hattâ başına gelecek bir musîbetin asla şaşırmayacağını, başına gelmeyecek bir musîbetin de asla gelmeyeceğini bilmedikçe îmânın hakikatine ulaşamaz.” (Tirmizî, Kader, 10) buyurmuşlardır.
Kişiliğimize sirâyet eden vehim, vesvese ve rûhî çökkünlüklerden Îmânımız kemâle erdikçe kurtulabilir, bedenen ve rûhen daha sıhhatli bir hayat yaşayabiliriz. Elbette bunu tek başına başarmak çok güçtür. Bunu başarmış bir büyüğün elinden tutmak, tavsiye ve nasihatlerini dinlemek; hayat imtihanında maddî ve mânevî sıhhatimiz için de gereklidir. Zira, ilmî araştırmalara da baktıkça görüyoruz ki, maddî sıhhat büyük oranda mânevî sıhhate de bağlıdır.
Cenâb-ı Hak, afiyet ve sıhhat üzere dâim eylesin!..
______________________________________
1 Segerstrom SC, Miller GE. Psychological stress and the human immune system: a meta-analytic study of 30 years of inquiry. Psychol Bull. 2004;130(4):601-630. doi:10.1037/0033-2909.130.4.601
2 https://www.apa.org/research/action/immune
3https://www.hakanmenguc.org/insan-zihninin-gucu-donarak-olen-denizci/
4 McLeod, S. A. (2010). Stress, illness and the immune system. Simply Psychology. https://www.simplypsychology.org/stress-immune.html