GEÇEN SENE ve YENİ SENE

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Yeni bir seneye daha girildi. Bu yeni sene bütün insanlığa; hâssaten, müslümanlara hayırlar-iyilikler-güzellikler getirsin. Bütün insanlara Hakk’ı bilip, hakça yaşama idrâki nasip etsin. Yeni senede vicdanlara, güzel ahlâk düsturlarını hayata hâkim kılma isteği gelsin. Dağılan zihinler toparlansın, insanca davranışlar yaygınlaşsın, zulümler son bulsun. Her şeyden önemlisi; Kâinâtın Mutlak Sahibi’ne olan isyanlar dursun, eller duâya, diller istiğfâra, yürekler ve zihinler mânâya açılsın. Herkes tek terbiye edici Rabb-i Teâlâ’ya yönelsin inşâallah diyerek başlayalım yazımıza…

2020 senesi geçti, gitti… gibi düşünüyoruz. Bilindiği üzere geçtiğimiz senede olumlu-olumsuz pek çok hâdise cereyan etti. Ancak sene içinde olup bitenler; küçük-büyük, yaşayan herkesi etkiledi. Bunlara gireceğiz ama her şeyden önemlisi biz müslümanlar için, ömür takviminden bir sene daha düştü. Ebedî yurdumuz âhiret hayatına gün gün yaklaşıyoruz. Aldığımız her nefesin hesabının verileceği çok çetin bir hesap günü bizleri bekliyor. Âhiretin âkıbetini belirleyen yaşadığımız her gün, mü’minler adına âdeta bir hazine değerindedir. Cenâb-ı Hak; dünya günlerimizi, kendi istikameti doğrultusunda, gaflete düşmeden değerlendirebilmeyi nasip eylesin. (Âmîn…)

Geçtiğimiz sene için; «belâ ve musîbetlerin çokça yağdığı bir uğursuzluk senesiydi» görüşünde olanlar çoktu. Hakikaten depremler (Elazığ, İzmir), sel felâketleri (Karadeniz’de yıkılan evleri hatırlayınız), yangınlar, terör hâdiseleri, patlamalar, göçmenlerin hazin âkıbetleri, covid-19 salgın hastalığı ve ona bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar, can kayıpları… Bunların yanı sıra memleketimizin birbiri ardına gerçekleştirdiği atılımlardan rahatsız olanların, ülkemizi; güneyde Suriye meselesiyle, kuzeyde Ermenistan-Azerbaycan meselesiyle, doğuda İran ile, batıda Yunanistan’la, Akdeniz’de hidro-karbon rezervlerinden dolayı -Kıbrıs’ın haklarını yok sayarak bizi köşeye sıkıştırma gayretleri… Bilhassa Fransa’nın başı çektiği yüce dînimiz İslâm’a saldırma gayretleri, İslâmafobi’nin yaygınlaştırılması… Bunlar yaşanan ciddî sıkıntılardı. Ve bunlar geçmişte değil hâlâ devam ediyor…

Bir kere evet, bütün bu olumsuzluklar yaşandı fakat bu yaşananlara «uğursuzluk» diye bakılamaz. İnanan insanların yolu, rotası bellidir. Müslümanlar istikamet insanlarıdır. Dünyanın denge unsurlarıdır. Hak ve adâlet ölçüsüdür. Amma siz yoldan saparsanız, rotanızdan şaşarsanız, ölçünüzü tam yapmazsanız, dengenizi bozarsanız işte o zaman olanlar olur. Hep deriz; «Olanlar, olması gerekenlerdir.»

Sen insan olarak insânî özelliklerini yitirirsen, fıtrata müdahale ederek insanın cinsiyetiyle oynarsan, eşcinselliği yahut cinsiyetsizliği yayarsan, bunun meşrûlaşması için gayret sarf edersen, fuhşun ve ahlâksızlığın her çeşidini ulu orta işlersen olanlar olur, kardeşim… Hiç kusura bakma!

Sen insan olarak başka dinden olanları; evinden-barkından, yerinden-yurdundan ederek onları göçmen durumuna düşürüp, sonra dönüp o mazlumlara, aşağılık varlıklar gibi muamele edersen… İnsanları sırf müslüman olduklarından dolayı olmadık işkencelere tâbî tutarsan (Çin’de Uygur müslüman Türklere uygulanan zulümleri düşününüz)… Arakan’da yirmi köyün insanlarını sadece müslüman olmalarından dolayı satırlarla doğrarsan, yakarak öldürürsen… Olanlar olur, kardeşim. Zulümle kim âbâd olmuş ki? Yerle yeksan olunmadı iyi ki…

Milletler târumâr, toplumlar târumâr, aileler târumâr ve insanlar bedenen-rûhen târumâr… Yalnızca bedenlere hitap eden, nefsin her hoşuna gidenin tatmin edildiği ama aslında tatminsizlik bataklığında rûhen bunalan hasta ruhlar… Hayatın her safhasında yaşanan korkunç israflar… Bütün bu felâketler, uzun zamandır insanların psikolojisini bozmuş vaziyette. Kaygı-stres-panikatak, anksiyete bozuklukları insanlar arasında yaygınlaşmış durumda. Bu gidiş nereye?..

Eskilerin haklı bir sözü vardır;

“Azgınlık bozgunluk getirir.” diye, bu gerçekten böyledir. Sen yaratılmış biri olarak, Kâinâtın Mutlak Sahibi’nin emir ve yasaklarının dışına çıkacaksın, O’nun hükümlerini hayatından çıkarıp yerine insan yapımı kanunlar koyacaksın, hattâ o kanunlara dahî uymayıp arsızlık edeceksin… Kardeşim senin sonunun hayır olmadığı, bu gidişin devam etmesiyle olmayacağı da, açık ve net. «Eden bulur dünyası» dememişler miydi?

Bu kadar yanlışlıklar, hak-hukuk tanımazlıklar, insanların önce zavallı konumuna düşürülüp sonra üzülmesi-ezilmesi, zulümler, işkenceler, mahpusluklar, zindanlarda eziyetler, tecavüzler, güçlülerin dünya tetikçiliğine soyunması ve dahî insanlığı yok etmeye doğru bir gidiş… Bunlar helâk sebepleri değil de ne? Dünya insanlık tarihinde kavimlerin azmasının sonucunda belâ ve musîbetler gelmiştir, bugün de bu böyledir.

“Câhil cesur olur.” derler. İnsanlar; nice rezillikleri, kepazelikleri, insanlık haysiyetine sığmayan en ağır cürümleri korkusuzca işleyebiliyorlar. Neden? Cehâletlerinden dolayı, kibirlerinden dolayı, kendi bildiklerini en doğru sandıklarından dolayı. «Kork Allah’tan korkmayandan» sözü gereği, kendini yaratan yüce Yaratıcı’dan korkmayandan her türlü mel‘anet beklenir. Hattâ bir de aklını put edinen, kendini «en akıllı» zannedip aslında «en akılsız» olup Cenâb-ı Hakk’ı inkâr eden zavallı, ukalâ bir grup var. Kur’ân’ı ve O’nun şanlı Rasûlü’nü inkâr edenler var. Allah Teâlâ onlara acısın, doğrusu biz acıyoruz. Hakk’ı bilmeyenler o korkunç günde perişan olacaklar…

İşte bilim ve teknolojinin geliştiği şu çağda, «Korona virüs» denen dünyayı sarsan minicik bir virüsten dolayı bir buçuk milyon insan öldü. Hani niye bir şey yapamıyorlar? Araştırmalara göre dünyada toplam 420 bin ton insanı evine kapatan virüsün, dünyadaki var olan ağırlığının hepsi sadece «1 gram». Bu «1 gram»lık virüs dünya ülkelerinin kapılarını birbirine kapattı, ülke ekonomileri dibe vurdu, yüzlerce şirket iflâs etti, yüz milyon insan işsiz kaldı, 20 trilyon dolar kaynak tükendi, üretim ve tüketim durdu, borsalar düştü, piyasalarda tarihî krizler yaşandı… Bu illet bütün dünyayı altüst etti, onca gelişmişliğe rağmen neden bir şey yapamıyorlar? Çünkü bütün güç ve kuvvetlerin ötesinde bir Allâhu Azîmüşşân var. Her şeyin ihâtası O’nun sonsuz kudret elinde, her şey yalnızca O’nun dilemesiyledir. Allah Teâlâ; «Ol!» derse olur; «Kaybol!» derse kaybolur «virüs». Yeter ki Allah -azze ve celle- istesin.

Tabiî bunun yanında insanların yıktığı; pek çok yıkılmaması gereken şeylerde, iyileşme olduğunu da bilmek lâzım. Bütün insanlığa musallat olan bu illet vesilesiyle; araştırmacıların bahsettiğine göre tam 45 savaş durdu, dünya üzerinde toplam hava kirliliğinin % 75’i temizlendi, bilhassa büyük şehirleri felç eden trafik azaldı, ahlâksızlık boyutuna varan insan teması sonlandı. İnsanlar temizliğe yöneldi. Ama her şeyden önce insanlar, bu virüs sebebiyle eşitlendi. Zengin-fakir, iyi-kötü, güçlü-güçsüz herkes eşitçe bu virüsle karşılaştı. Yani zenginler, üst meslek sahibi insanlar, vicdansızlar bunun dışında kalamadı.

Bilindiği üzere son senelerde insanların çoğunda, pek çok şeye sahip olmalarına rağmen bir şikâyetlenme hâli vardı. Ebeveynler evlâtlarından, evlâtlar ana-babalarından, konu-komşu ve akrabalar birbirlerinden, esnaf müşterilerinden, müşteriler güvenilmeyen esnaftan, cami hocaları cemaatten, cemaat cami hocalarından, âmirler memurlarından, memurlar âmirlerinden hep şikâyetçiydiler. İnsanlar birbirlerinin kıymetini bilmeden; «Günahtır…» demeden, şahsî hak ve hukuklarını çiğneyerek, birbirleri hakkında atıp tutuyorlardı. Haydi bakalım; şimdi o yok yere şikâyet ettiğiniz insanları göremiyor, görüşemiyorsunuz. Virüsten önceki zamanlarda yakınlar arası mesafe koyanlar, şimdi isteseler de bir iletişim içine giremiyorlar. Siz Hak Teâlâ’nın emirleriyle aranıza mesafe koyarsanız, O -celle celâlühû- da sizinle yakınlarınızın arasına böyle mesafeler koyar. «Ne doğrarsan aşına o çıkar karşına» denmiyor mu?

Şu gerçek bilinsin ki her şey tedbirle hâlledilemez. «TAMAM» ile her iş tamam olmuyor. Yani «tamam»ın açılımında ne vardı; temizlik, maske, mesafe. Bunlar sadece koruyucu tedbirler. Malûm olduğu üzere; insanlar, can bedenlerini diri tutmak için çeşitli çarelere başvuruyorlar hattâ bunları uygulamayanlara cezâî yaptırımlar getiriliyor. Peki; bunca senedir ruhları, yürekleri hasta olanlar için neden tedbirler alınıp, insanlar Hakk’a ve O’nun kaidelerine yaklaştırılmadı? Dünya üzerinde mevcut olan bütün haksızlıklar, hak-hukuk tanımazlıklar, zulümler, işkenceler hep bu hasta ruhlu insanlar tarafından yapılmıyor muydu? Bedenleri hasta olan insanların tedavisi için alınan tedbirler, aslen mânen ârızalı hasta ruhlu insanlar için de alınmalı. Sadece elleri yıkayarak, maske takarak, mesafeye uyarak bu illetten kurtulamayız.

Bu sıkıntılı meseleye bir de şu boyuttan bakmak isteriz. Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarının çiğnenmesi durumunda, Kâinâtın Mutlak Sahibi azamet ve celâlinin tecellîsini göstermek maksadıyla insanlara «kabz» hâli yaşatır. Kabz; «sıkmak, bunaltmak, daraltmak», demektir. Geçmişte ve şimdi yaşananlar «kabz» hâlinin zuhur etmesidir ve bu hâl insanlık için uyarıdır. Kul bu durumda acziyetini anlayarak tevbe ve istiğfâra dönerek, duâya yönelmelidir. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde buyuruyor ki:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allâh’ı çok yarlığayıcı ve esirgeyici bulacaktır.” (en-Nisâ, 110)

Bugün insanlık bu virüs illetinden kurtulmak için bir şey yapamamanın acziyeti içerisindedir. Kendiliğinden bir hücre dahî üretemeyen, bir sinek kanadı yaratamayan ama aklına ve kurduğu teknolojiye güvenen insanlık; dünyayı altüst eden küçücük bir virüsü yok edememenin acziyeti içerisindedir. Artık anlaşılsın ki her şey ama her şey O Kâinâtın Mutlak Sahibi Allâhu -Azîmüşşân-’ın kudretindedir. İşte şimdi pişmanlık vaktidir. Tamam, tedbirleri alalım ama artık günah deryâsından kurtulmak, ahlâksızlık bataklığından çıkmak için hatalarımızı idrâk ederek Rabbimiz’in kapısına gitme vakti gelmiştir.

Her şey zıddı ile bilinir. «Kabz» ve «bast» hâlleri bu minval üzeredir. Mevlâ-yı Müteâl’in kapısını tevbe ve istiğfarla, pişmanlıkla çalarsanız yüce Yaratıcı da size; «bast», açılış, ferahlayış, genişleyiş hâlini, neden lutfetmesin? Biz duâyla, ısrarla, af isteyerek bu sıkıntılı hâlin kalkmasını talep edelim.

Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.

Kişi işlediklerinden dolayı «kabz» hâlindeyken, samimî pişmanlıklar vesilesiyle mânen, «bast» hâline yükselebilir. Bu hâlde şükür esastır. İnsan sürekli «kabz» veya «bast» hâlinde kalmaz. Hayat değişkendir. İnsanlarda devam eden «kabz» hâli kişiye ümit kaybettirir, umutsuzluğa düşürebilir. Bu hâlde rûhen sıkıntılara girmek, intiharlara yeltenmek yerine istiğfâra yönelmek en doğru davranış biçimidir. Ancak her şey Cenâb-ı Hakk’ın dilemesiyledir. Kul vesiledir. «Kabz»ı, «bast»a çeviren Cenâb-ı Hak’tır. O -celle celâlühû- bizi çeşitli durumlarla imtihan eder.

Bu husus, Kur’ân-ı Hakîm’de şöylece belirtilir:

“Biz sizi korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmek sûretiyle kesinlikle sınarız. Sabredenleri müjdele!

Onlar başlarına bir felâket geldiğinde;

«–Biz yalnız Allâh’a aidiz ve O’na döneceğiz.» derler.

Rablerinin bağışlaması ve rahmeti onlaradır. Doğru yola ulaştırılanlar da onlardır.” (el-Bakara, 155-157)

«Bast» hâli Allah Teâlâ’nın rahmetinin sunulmasıdır.

Kuşeyrî, Risâlesi’nde;

“Bazen «bast» hâli ânîden gelir, sahibine tesadüf eder. Bunun sebebi bilinmez. Gelen «bast» sahibini silkeler ve hafifletir. Bu durumda edebe riâyet edip, sükûneti muhafaza etmeli.” buyurur. Kişi «bast» hâlindeyken huzurludur, neşelidir, hâlinden şikâyet etmez. Bu hâldeyken hep şükredilmelidir.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri der ki:

“«Kabz» ve «bast» insanı uçuran iki kanat gibidir. «Kabz» (sıkıntı) olunca üzülmeyiniz. «Bast» hâli gelince sevinmeyiniz.” Her iki durumda da insan kendini kontrol etmesini bilmelidir.

Son olarak yaşananlara cevap niteliğinde şu vurucu âyetle yazımızı bitirelim:

“De ki:

«–Ne dersiniz; size Allâh’ın azâbı gelse veya o kıyâmet gelip çatıverse siz, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!»

Bilâkis yalnız Allâh’a yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.” (el-En‘âm, 40-41)

Her şey Allah -azze ve cel­le-’den­­dir. En doğrusunu ancak O bilir. Rabbim bizleri görünür-görünmez belâ ve musîbetlerden, tabiî âfet, zelzele, deprem ve Korona virüsünün sıkıntılarından halâs eylesin inşâallah.