Kalbe Kartvizit Bırakmak mı? O DA NE?

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

Bir insana gidip de;

“–Seni Allah için seviyorum!” demeniz yeterli değildir. Hemen şunu soracaktır;

“–Niye? Neden ben? Benden ne çıkarın var?”

Yani, önce karşınızdaki kişiye dokunmanız, tanımanız, onun gönlünü kazanmanız gerekiyor. İnsan gönlünün nasıl kazanılacağı ile ilgili onlarca değil yüzlerce sunum var… Yüzlerce konferans var… Binlerce kitap var… Hepsi de değerli emekler… Fakat benim eğitim vermek için gittiğim Belçika’nın Liege şehrinde öğrendiğim; «Asansör inene kadar» tekniği oldukça farklı ve etkiliydi.

Eylül ayında Liege şehrine yaptığım ziyarette, yalnız başıma geziyordum. Başta şehrin müzelerini tanımaya çalışıyor ve Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz’in Liege şehrine ziyaretini araştırıyordum. Liege turizm ofisine gittim. Çok sıcak bir karşılama ile bana şehrin müzeleri ve tarihî yerleri ile alâkalı çok güzel bilgiler verdiler. Ayrıca Sultan Abdülaziz hakkında bilgileri olmadığını; ama çok eski bir turizm ofis çalışanının yardımcı olabileceğini, onun da şimdi çok meşgul olduğunu ilettiler. Ben de en azından kendimi ve ne istediğimi anlatacak kadar vakit ayırabilirse çok mutluğu olacağımı iletmelerini istedim. Turizm ofisindeki sorumlu umutsuz bir şekilde; bunun mümkün olamayacağını, çünkü çalışanın şu an çıkmak üzere olduğunu belirtti. Ben de hemen asansöre binerek onun bulunduğu kata çıkıp, asansörde beraber inmek istedim. Bu bile bana yeterdi. Hemen asansörle 5. kata çıktım. Onun asansöre binmesini bekledim. Çok kısa bir süre içinde geldi, ağır adımlarla asansöre bindi ve göz göze geldik. Güler yüzlü biriydi. Hemen müsaade isteyerek Fransızca bilmediğim için İngilizce olarak kendimi kısaca tanıttım ve niye kendisi ile görüşmek istediğimi anlattım;

“–Acaba Sultan Abdülaziz’in ziyareti ile ilgili bilginiz var mı ve bu bilgiyi nerede bulabilirim?” diye sordum. Bu arada asansör ara katlarda durduğu için, bizim aşağıya inmemiz sanırım 3 dakika kadar sürmüştü. Yani toplamda 3 dakika konuştum. Asansör aşağıya indi ve güler yüzle bana İngilizce olarak;

“–Mr. Sarrafoğlu, asansör tekniğini bildiğiniz anlaşılıyor.” dedi. (Açıkçası böyle bir tekniğin olduğunu bilmiyordum. Sadece yüzüne baktım. Ne demekti asansör tekniği biraz sonra anlayacaktım.) Kendisi konuşmaya devam ederek şöyle dedi:

“–Ne istediğinizi uzatmadan kısa ve öz olarak üç dakikada anlattınız. Öncelikle size bunun için teşekkür etmek istiyorum.

İkinci olarak da kendi ülkenizin ve üstelik şimdiki yönetimden çok eski olmasına rağmen, ülkenize emek vermiş birini araştırmanız oldukça önemli. Demek bunun için Liege’desiniz. Bu insanlık için umut verici. Zira popüler kültür, insanların benliğini o kadar kaplamış ki tarih sevgisi neredeyse unutulmak üzere. Size ancak kitap tavsiye edebilirim, ama kaynaklarımızın çoğu Fransızca. İngilizce veya kendi dilinizde kaynak var mı bilmiyorum, bunun için de Liege Kütüphânesi’nde size yardımcı olabilirler.”

Kendisi konuşmayı kesmediği için ayrılmak da istemiyordum. Otobüs durağına kadar beraber yan yana yürüdük. Otobüse tam binmek üzereyken ben kendisine;

“–Kartvizitinizi alabilir miyim?” dedim. Kendisi bana gülerek, hayatım boyunca unutamayacağım şu önemli mesajı verdi:

“–Kartvizit insanları tanımak için oldukça kolay bir sistem, ama ben kullanmıyorum. İnsanların kalbine kalıcı kartvizit bırakmayı tercih ederim. Siz bıraktınız meselâ, sizinle tanıştığıma memnun oldum.”

Şimdi anlamıştım. Asansör tekniği ne demek. İnsanların kalbine ulaşmak için kısa ve öz konuşmak ve kartviziti kartvizit kataloğuna değil KALBİNE BIRAKABİLMEK…

Kısaca:

Bizim; hakkın mayasını insanların gönlüne çalabilmek için saatlerce, dakikalarca ya da haftalarca vakimiz yok. Gönle kartvizit bırakmak için; samimî bir niyet, samimî bir gülümseme ve samimî bir gönül ile ulaşabiliriz.

“Onlar, Allâh’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle!” (en-Nisâ, 63)