Mü’minlerin Annesi CÜVEYRİYE BİNT-İ EL-HÂRİS BİN EBÎ DIRÂR -radıyallâhu anhâ-

Nüseybe AKSOY

Cüveyriye Vâlidemiz, Huzaa kabîlesinin Benî Mustaliḳ kolunun reisi Hâris bin Ebî Dırâr’ın kızıdır. Asıl ismi Berre’dir ve 607 yılı civarında doğmuştur. İlk evliliğini amcasının oğlu Müsâvi bin Safvân ile yapmıştı. Evliliği uzun sürmemiş, kocası Benî Mustalik Gazvesi’nde ölmüştür. Bu evliliğinden çocuğu da yoktu.

ALLAH RASÛLÜ’NÜN CÜVEYRİYE VÂLİDEMİZ İLE EVLİLİĞİ

Benî Mustalik kabîlesi müslümanların günden güne güçlenmesini hazmedememiş ve onlara saldırmak üzere savaş hazırlığı yapmaya başlamıştı. Bunu haber alan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, haberin doğruluğunu araştırdı ve netice olarak üzerlerine yürüme kararı aldı. Rasûlullâh’ın düzenlediği ordu, Benî Mustalik kabîlesini mağlûp etti. Geride yüzlerce esir, beş bin koyun ve iki bin deve kaldı. Bu ganîmetler, gazveye katılan askerlere dağıtıldı. Kabîle reisi ve kumandanı olan Hâris bin Ebî Dırâr ise kaçmıştı. Kızı Berre (Cüveyriye Vâlidemiz) esirler arasındaydı. Savaş hukuku gereği; Berre, gazveye katılan ashâb-ı kiramdan Sâbit bin Kays -radıyallâhu anh-’ın hissesine düştü. Ana yurdundan ayrılıp Medine’ye getirilen Berre, esâretten kurtulmak için Sâbit bin Kays ile dokuz ukıyye altın karşılığında anlaşma yaptı. Fakat bu miktarı ödeyebilecek durumda değildi. Savaştan önce de bir rüya görmüştü. Bu rüyanın da tesiriyle Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den yardım istedi. Bir gün Allah Rasûlü’nün huzûruna çıktı ve;

“–Yâ Muhammed! Ben, Benî Mustalik reisi Hâris bin Ebî Dırâr’ın kızı, Sabit İbn-i Kays İbn-i Şemmâs’ın da esiriyim. Dokuz ukıyye altın karşılığında âzâd olmak üzere onunla anlaştım. Ödemek zorunda bulunduğum bu fidye için, Sen’den yardım dilemeye geldim.” dedi.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, İslâm düşmanı olan bu kabîleyi İslâm’a ısındırmak için bir fırsat gözetiyordu. Bu talebi değerlendirdi ve Arapların geleneğinden faydalanarak onlarla akrabalık bağı kurmak istedi. Berre’ye de;

“–Senin için bundan daha hayırlı olanı yok mudur?” buyurdu.

Berre;

“–O nedir ey Muhammed?” diye sordu.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“–Kurtuluş fidyen için istenen miktarı ödemem ve seni zevceliğe kabul etmemdir.” buyurdu. (İbn-i Kesîr)

Berre bu teklife çok şaşırdı. Çünkü dileseydi Allah Rasûlü, onu bir câriye olarak da satın alabilirdi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yüce ahlâkına hayran kaldı ve hiç tereddüt etmeden teklifi kabul etti. Ardından da kelime-i şahâdet getirerek İslâm’la şereflendi.

Bu sırada Cüveyriye Vâlidemiz’in babası Hâris bin Ebî Dırâr; yanına develerini, iki oğlunu ve akrabalarından bir kısmını alarak Rasûlullah’tan kızını almak için Medine’ye doğru hareket etti. Akîk Vadisi’ne geldiğinde iki kaliteli devesine kıyamadı ve vadide kuytu bir yere sakladı. Daha sonra yoluna devam ederek, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzûruna geldi ve develerini göstererek;

“–Bu develer kızımın bedelidir. Onu serbest bırakın.” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Akîk Vadisi’nde sakladığın iki deveni niye getirmedin?” diye sordu.

Kendisinden başka kimsenin bilmediğinden emin olan Hâris birden şaşırdı. Allah Rasûlü’nden böyle bir cevap beklemeyen Hâris’in gönlünde îman nuru parladı ve dilinden kelime-i şahâdet döküldü. Kendisinin müslüman olmasıyla, yanında getirdiği iki oğlu ve akrabaları da müslüman oldu. (İbn-i Hişâm, III, 340)

Rasûlullah Efendimiz, bizzat Cüveyriye Vâlidemiz’in kurtuluş fidyesini kendisine ödedi. Ardından da nikâhlamak üzere babasından istedi. Kendisine de 400 dirhem mehir verdi. Kısa zamanda yaşadıklarının hayret ve sevincinde olan Hâris, Cüveyriye Vâlidemiz’i gönül huzuru ile Allah Rasûlü’ne verdi. (İbn-i Hişam, Sîre, III, 157)

FAZÎLET BAKIMINDAN CÜVEYRİYE VÂLİDEMİZ

Cüveyriye Vâlidemiz vakur ve metânetliydi. İbâdet hayatına çok düşkündü. Allâh’ı zikreder, nâfile oruç tutar, çokça namaz kılardı. Cüveyriye Vâlidemiz’le alâkalı bir hadîs-i şerif şöyledir:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün sabah namazını kılarak, erkenden yanından ayrıldı. Kuşluk vakti bitip hânesine tekrar döndüğünde, Cüveyriye Vâlidemiz’in hâlâ tesbih çektiğini görünce;

«–Benden sonrada tesbih çekmeye devam ettin mi?» diye sordu. Cüveyriye Vâlidemiz;

«–Evet!» diye cevap verince Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

«–Sana sabahtan şimdiye kadar çektiğin tesbihlerin tamamına eşit bir tesbih öğreteyim mi?» dedikten sonra, üç defa;

«Sübhânallâhi ve bi hamdihî adede halkıhî:

Allâh’ı yarattıkları sayısınca hamd ve tesbîh ederim.»

Üç defa;

«Ve rızâe nefsihî: Rızâsı için tesbîh ederim.»

Üç defa;

«Ve zinete arşihî: Arş’ın ağırlığınca tesbîh ederim.»

Üç defa;

«Ve midâde kelîmâtihî: Allâh’ın kelimelerinin mürekkebi kadar tesbîh ederim.» buyurdu.” (Müslim, Zikr ve Duâ, 19; İbn-i Mâce, Edeb, 56)

Cüveyriye Vâlidemiz Allah Rasûlü’nden yedi hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan bir tanesi Sahîh-i Buhârî’de, biri de Sahîh-i Müslim’dedir. Cüveyriye Vâlidemiz hicrî 56. yıl Rebîülevvel’de (Şubat 676) Medine’de vefat etmiştir (Zübeyr bin Bekkâr, s. 46)

CÜVEYRİYE ANNEMİZ’DEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

•Cüveyriye Vâlidemiz bir günde hem kabîle reisinin kızı hem de esir olmuş. Bir günde hem esâretten kurtulmuş hem de hidâyetle şereflenmiş, Allah Rasûlü’ne zevce olmuştur. Bütün yaşadığı bu iniş çıkışlara rağmen muvâzenesini bozmamıştır.

•Ailesi ve kavmi için «hayırlı kadın» hitâbına mazhar olmuştur. Hazret-i Âişe Vâlidemiz;

“Kavmi içinde Cüveyriye’den daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik’ten yüz hâne halkı âzâd olundu.” (Ebû Dâvûd, Itk, 2/3931) demiştir.

•Allah Rasûlü’nün Cüveyriye Vâlidemiz’le evliliği; nefsânî bir sebeple değil, kalbine gelen ilâhî irade ile gerçekleşmiştir. Necm Sûresi 3 ve 4. âyetlerde de beyan edildiği üzere;

“O; kendi hevâsına göre değil, vahye göre konuşur.”

Bu evlilik siyâsî bir gaye ile gerçekleşmiş ve bütün bir kavim müslüman olmuştur.

•Cüveyriye Vâlidemiz; İslâm ile şereflenip evlendikten sonra, vaktini ibâdet ve takvâ üzere yaşamaya adamış, âhiret hayatı için gayret etmiştir.

Ey Rabbimiz! Bizlere de Cüveyriye Vâlidemiz’in ahlâkı ile ruhlarımızı tezkiye edebilmeyi, nefsimizin arzularından sıyrılıp takvâya erişebilmeyi nasip eyle!..

Âmîn…