SEVGİ DOLU «MEKTUPLAR»

İlham SOVQATOV ilhamsovqatov@gmail.com

Şu an yaşadığımız dönemde o kadar hızlı değişim ve dönüşümler gerçekleşmektedir ki; birçok nesnenin, davranışın değeri kaybolup tarihin sayfalarında gömülü hâle gelmektedir. O kadar hızlı değişiyoruz ki; yirmi, otuz sene evvel yaptığımız işi, davranışları ve meslekleri bırakmak zorunda kalıyoruz. Bunun yerine teknolojinin bize sunduğu «imkânlara» göre davranışlar sergilemekteyiz.

Çok uzağa gitmeden, cep telefonlarının îcâdına kadar, sözün doğrusu mesajlaşmanın (kısa adı SMS) hayatımıza girmesine kadar biz uzaktaki sevdiğimiz insanlarla iletişimimizin bir kısmını mektuplaşarak gerçekleştiriyorduk. O zamanlar da telefonlar, telgraflar mevcuttu. Ama mektuplaşmanın başka bir değeri, başka bir «tadı-tuzu» vardı.

Şu an mektuplaşma bir hasret olarak hâtıratımızda durmaktadır. Yeni neslin mektuplaşmadan haberi olmaz. Mektup yazmanın ne olduğunu belki de bilmiyorlar. Çünkü günümüzün en hızlı iletişim araçlarından cep telefonunun îcâdından sonra bir sürü uygulamalar hayatımıza girdi. WhatsApp, skype, facebook, instagram ve bunun gibi bir sürü sosyal medya uygulamalarıyla yazışıp haberleşiyoruz. Yeni nesiller; hep bu sosyal medya üzerinden haberleşip birbirleriyle yazışıyor, mesaj atarak «mektuplaşıyorlar». Sevdiği kıza «SMS»le îlân-ı aşk ediyor; akrabalarını, dostlarını «SMS»lerle yâd ediyorlar.

Mektup yazmak, mektup beklemek, mektubum ulaştı mı, ulaşmadı mı endişe etmek, sevdiğin insanlardan gelen mektupları sevinç dolusu gözlerle okumak, acı haberleri okuyarak gözyaşlarına boğulmak hepsi tarihte bir nostalji olarak kaldı. Mektubun değeri vardı. Gönderilen mektuplar özenle yazılıyordu. En güzel cümleler seçilip, gramer kurallarına dikkat ediliyordu. Mektubun kendine münhasır dili oluyordu. Bir başlangıcı bir de bitişi vardı. Âdeta roman gibi, hikâye gibi…

Bazen mektuplar kısa, bazen mektuplar uzun olurdu. Sayfalarla sevgi dolusu kelimelerin satırlara kazındığı o kâğıtları, güzel kokularla güzelleştirenler de oluyordu. Yazılmış mektubu zarfa koymakla yetinmezlerdi, kendi kalbinin sevgisini de zarfın içine koyarlardı. Hele bir annenin askerde olan evlâdına gönderdiği mektubu düşünün. Veya asker mektubunu bekleyen anne-babayı düşünün. «Asker mektubu», «Aşk mektubu» gibi kavramlar hayatımıza girmişti. Şimdi hepsi öyle hayatımızdan çıkmış ki yerine sosyal medyanın bize dayattığı mefhumları kullanmak zorunda kalmışız.

Bazen bir mektubun yazılması için günler, saatler sarf ediliyordu. Çünkü mektup yazmak ince bir sanat olduğu için çok özen gösteriliyordu. Bugün sosyal medyada kullanılan dil bir nevî «dil katliâmı» olarak değerlendirilebilir. Hızlı ve kısa yazmak derdine düşenler, kelimeleri kısaltarak dili yozlaştırmaktadırlar. Bir sürü yabancı kelimeler hayatımıza girmiş bulunmakta kalmamış; «likelamak», «favlamak», «stalk», «trol» ve «hashtag» gibi kavramlar sosyal medyada kullanıcılar tarafından sık sık kullanılır olmuştur. Hele hele daha genç nesillerin kullandığı dili anlamak hiç mümkün değil. İçi boş, sevgisiz, duygusuz yazışmalar; millî ve dînî değerlerimizi altüst eden konuşma tarzları ortaya çıkmaktadır.

Mektuplar hayatımızın bir parçası hâlindeyken, şimdi cep telefonları ve bir sürü internet uygulamaları hayatımızı hapsetmektedir. Mektuplar bir kâğıt parçasından ibaret değildi, o kâğıt parçası ki; üzerinde yazılmış satırlarda sevgi, duygu, edep vardı. O kâğıt parçalarında bir özlem ve hasret vardı. O kâğıt parçalarında; kalbin en ince duygularıyla, sevgilerle yazılmış sevgi kelimeleri yer alırdı. O kâğıt parçaları, uzaktan insanlar arasında bir mânevî irtibat sağlardı. O kâğıt parçaları; korunup saklanırdı, çünkü onun bir değeri vardı. Sevgi dolu «mektuplardı».