Bağışıklık Sistemimiz -1- GÜNEŞ: HEM TEHLİKE HEM İHTİYAÇ

Uzm. Dr. Abdurrahman SARMIŞ asarmis@gmail.com

Koronavirüs pandemisinin hâlen devam ettiği günümüzde, en önemli gündemlerimizden birisi de bağışıklık sistemimizi güçlendirme yolları olmaktadır.

Cenâb-ı Hak; eğer doğuştan gelen bir hastalığımız yok ise, -neredeyse- hepimize gayet güçlü bir bağışıklık sistemi nimeti bahşetmiştir. Aslında onu güçlendirmekten ziyade; onu muzır / zarar verici şeylerden muhafaza edip, akabinde de bahsedeceğimiz bazı durumlara dikkat edebilirsek, gayet güçlü bir bağışıklık sistemine -biiznillâh- sahip olabiliriz.

Bağışıklık sistemimiz kabaca ikiye ayrılır:

•Tabiî bağışıklık,

•Kazanılmış bağışıklık.

Tabiî [doğal] bağışıklık sistemi; vücuda giren bütün yabancı maddelere karşı aynı tepkiyi veren, birçok mikrobun vücudumuzun iç kısmına girip ciddî enfeksiyon yapmasına engel olan daha genel bir sistemdir.

Kazanılmış bağışıklık sistemi ise ya daha önce mikrop ile tabiî yollarla karşılaşıp ona özel silâh üreterek bağışıklık kazanmış veyahut aşı gibi bir yolla mikrop veya mikrobun bir parçası ile karşı karşıya gelip onunla mücadele edebilecek silâh üreterek bağışıklık kazanmış hücrelerden oluşur.

İki sistemde de şimdiye kadar keşfedilen çok farklı özellik ve vazifelerde çalışan muhtelif hücreler bizim için hizmet etmektedir.

Bağışıklık sistemi; bazen vücudun kendi hücresindeki bir proteini başka bir mikrobun proteini zannederek ona saldırır. Kalp ve eklemler gibi organlarımızda bazı mikroplara benzeyen protein yapıları bulunmaktadır. Bu saldırı sonrası oluşan inflâmasyon dediğimiz iltihap benzeri durum sebebiyle ağrı veya ateş gelişebilmekte ve bu tür hastalıklar da genelde otoimmün ve romatizmal hastalıklar olarak incelenmektedir.

Hâsıl-ı kelâm;

Bağışıklık sistemi belki de vücudumuzdaki en karışık, en az anlaşılmış ve belki de neredeyse bütün hastalıklarla irtibatı olan bir sistemdir. Şimdi öncelikle bu sistemi bozan bazı âmiller ve hayat tarzlarından bahsedelim:

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ BOZAN DIŞ ÂMİLLER

1. ULTRAVİYOLE IŞINLARI

Güneşten gelen ultraviyole ışınlarına uzun süre mâruz kalmanın cilt kanserine sebep olduğu, pek çok kişinin malûmudur.

Yapılan araştırmalarda, ultraviyole ışınlarına uzun süre mâruziyetin aynı zamanda bağışıklık sistemine de menfî tesir ettiği, bağışıklık sisteminin mikrop parçalarını öldürücü hücrelere tanıtma özelliğini bozduğu, vücut direncinin azalmasına sebep olan maddelerin salgılanmasına yol açtığı, asıl hasarı da DNA üzerinden verdiği gösterilmiştir.1

Ancak güneş ışığı, D vitamininin vücudumuz tarafından kullanılabilecek forma dönüşmesi için de elzemdir. Bu yüzden mâruziyet dozu ve saati çok önemlidir. D vitamini sentezi açısından 10-15 dakikalık, herhangi bir koruyucu sürmeden ve doğrudan güneşlenmek yeterlidir. Çünkü güneş koruyucu kremler ve pencere camları ultraviyole B (UVB) ışınlarına mâni olarak D vitamini sentezlenmesine engel olur.

Ayrıca güneşlenilen saatler de önemlidir, vücudumuzun tamir mekanizması (özellikle DNA tamiri) açısından saat 14:00-18:00 arası daha münasip iken, 11:00-14:00 arası ışınların çok daha yoğun olması sebebiyle daha tehlikelidir. Sabah 06:00-10:00 arası da vücudumuzun DNA tamir mekanizması normale göre daha zayıftır. Bu belirtilen saatler yeni ilmî keşiflerle belki ileride değişebilir, bu yüzden özetle D vitamini ihtiyacımız açısından öğleden sonraki bir vakitte kısa süreliğine direkt mâruz kalacak şekilde haftada 3-4 defa güneş ile temas etmemiz yeterli olacaktır. Hekiminizin gerekli görmesi durumunda D vitamini takviye olarak da alınabilir. Zira D vitamini, hücrelerin vazifelerini îfâ etmesi için gereklidir. Yapılan araştırmalarda gösterilmiştir ki; D vitamini eksik olanlarda çeşitli mikroplarla enfeksiyon ve otoimmünite dediğimiz bağışıklık sisteminin kendi kendine saldırdığı hastalıkların görülme riski artmaktadır.2

D vitamini açısından diğer bir husus da, güneşlendikten sonra 1-2 saat geçmeden duş alınmamalıdır. Güneş ışınlarının etkisiyle yeni oluşan vitaminlerin cildimize salınımı ve dolaşıma geçmesi için bir müddet beklemekte fayda olacaktır.

Mesleği gereği günün en tehlikeli saatlerinde uzun süre güneş ışınlarına mâruz kalanlar ise, cilt tiplerine göre doktorlarının veya eczacılarının tavsiye edeceği koruyucu krem kullanabilirler.

Bunun yanı sıra; sağlıklı güneş gözlükleri, şapka veya şemsiye gibi çeşitli koruyucu ekipmanlar da gerekebilir. Hattâ saçı dökülmüş kimselerde takke kullanmak sünnetini ihyâ etmek, o bölgede güneş ışınlarına mâruziyet sebebiyle oluşabilecek deri problemlerini önlemede -biiznillâh- faydalı olacaktır.

İlerleyen yaşlarda görülen birçok hastalığın; gençlikte meşgul olunan meslekler ve işler sebebiyle meydana geldiği görülebilmektedir.

Bu sebeple bu hastalıkların engellenmesi için işyeri hekimi vazifelendirmeleri de kanunen mecburî hâle getirilmiştir. Çalıştığımız yerde oluşabilecek sağlık problemleri için mutlaka işyeri hekimlerimizden de fikir almalıyız. Zira hastalıklardan korunmak tedaviden önce gelir.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatına baktığımızda, oldukça sıcak iklimde yaşamış bulunan Efendimiz; gecelerini istirahatten sonra dipdiri, uyanık bir şekilde ibâdet ile ihyâ ederken, günün sıcak saatlerinde kaylûle (öğle uykusu) ile istirahat ederek güneşin zararından korunduğu gibi, bedene güç veren kaylûle ile birçok hastalıktan da muhafaza olmuşlardır. İmkân nisbetinde, Sünnet-i Seniyye’de olduğu gibi geceleri yatsı namazından sonra erken uyuyup, seher vaktini ihyâ etmek ve kaylûle ile istirahat, bağışıklık sistemimiz için de oldukça faydalıdır. İnşâallah gelecek yazılarımızda uykunun da bağışıklık sistemine etkisi üzerinde bilgi vermeye çalışacağız.

Cenâb-ı Hak afiyet ve sıhhat üzere dâim eylesin!..

___________________________

1 Schwarz T. Ultraviolette Strahlung-Immunantwort [Ultraviolet radiation-Immune response]. J Dtsch Dermatol Ges. 2005; 3 Suppl 2:S11-S18. doi: 10.1111/j.1610-0387.2005.04393.x

2 Aranow C. Vitamin D and the immune system. J Investig Med. 2011; 59(6): 881-886. doi: 10.2310/JIM.0b013e31821b8755