Nifak nümûnesi: MESCİD-İ DIRÂR

Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com

Sözlükte; «(tarla faresi) yuvasına girmek; (bir kimse) olduğundan başka türlü görünmek» anlamındaki «nifak» masdarından türemiş bir sıfat olan «münafık» kelimesi; «İnanmadığı hâlde kendisini mü’min gösteren kimse» demektir. (TDV)

Tehlike ânında kolayca kaçabilmek için yuvasına birden fazla çıkış kapısı yapan fareler gibi münafıklar da, menfaatleri tehlikeye girdiğinde dînin bir kapısından girip diğer kapısından çıkmaktadır. Müslümanların başarısını ve mutluluğunu kıskanan münafık ruhlar her zaman var olmuştur. Bu kıskançlık ve haset de îmânın kemâlini zedeleyen en aslî unsurdur. Şeytanın adımını takip edenlere, amelleri ne kadar çirkin olursa olsun güzel gelecektir. Âyet-i kerîmede;

“Şeytan onlara yaptıkları şeyleri süsleyerek güzel ve mantıklı gösterdi. (el-En‘âm, 43) buyurulmaktadır.

Allâh’ın emir ve yasaklarına tam bir teslîmiyet ile; «Peki» diyemeyenler, en aziz kavramların, mekânların, çıkarları uğruna zedelenmesinde bir beis görmeyecektir…

Ulvî gayeleri olmayanlar, ulvî gayeleri uğrunda can vermeye hazır mü’min yürekleri idrak etmeye hiçbir zaman muktedir olamayacaktır.

İslâm tarihi bunun örnekleri ile doludur. Perde gerisinde oynanan oyunlara, kendisinin görünmesini istemeyenlere, ibret dolu gözlerle bakalım. «Allah mühlet verir asla ihmal etmez!» diyerek; dînimizde ibâdet yeri ve eğitim yuvası olarak bilinen mescidler üzerine oynanan bir oyunu da, Mevlânâ Hazretleri’nden dinleyelim:

➢Münafıklar böyle bir tek-çift oyununu (hile ve aldatma oyununu) Hazret-i
Peygamber’le de oynamak istediler.

➢«Hazret-i Ahmed’in dînini, yani Müslümanlığı yüceltmek için bir mescid yapalım.» demişlerdi. Hâlbuki onların maksadı dîni yüceltmek değil, dinden dönmekti.

İslâmiyet’in hızla yayılıp güçlendiği Medine’de ibâdet ve eğitim hayatının merkezlerinden biri de Kuba Mescidi olmuştur. Bundan rahatsız olan Medineli münafıklar; Vedîa bin Âmir’in öncülüğünde, birlik ve dayanışma içinde olan müslümanları birbirine düşürmek için bir mescid inşâ ettiler. Bu mescidi inşâ etmelerindeki niyet:

➢Onlar; yeni bir mescid yapmakla, asıl Kuba Mescidi’nin cemaatini bölmek istemişlerdi.

Kuba Mescidi cemaatini bölmek isteyenlerin başında Vedîa bin Âmir vardı. Vedîa bin Âmir daha önce hıristiyan olan ve Suriye’ye yerleşen Ebû Âmir er-Râhib’den bir mektup almıştı. Ebû Âmir münafıkların reisi Abdullah bin Übey bin Selül’ün de yakın akrabası idi. İslâm’a karşı olan tutumu ve nifak hareketlerinden dolayı Peygamber Efendimiz’in;

“Ebû Âmir el-Fâsık.” dediği bu kişi Bedir Savaşı’nda müşriklerle beraber olmuş, Uhud Savaşı’nda da müşriklerin safında yer almıştı. Medine’de bulunan yakınlarını da bu saflara çekmeye çalışmış, başarılı olamamıştı. İslâm’a ve Peygamber Efendimiz’e karşı hâince tavrını hep sürdürmüştü. Mekke fethedildikten sonra Tâif’e sığınmış, Huneyn Gazvesi ve Tâif Seferi’nin ardından buralarda tutunamayarak Suriye’ye yerleşmişti. Medine’de bulunan münafıklara da öğüdü; bir mescid yapmaları ve kendi aralarındaki görüşmelerini de burada dikkat çekmeden gerçekleştirmeleri idi. Ayrıca silâh ve mühimmat toplamalarını, kendisinin de Bizans Kayser’i ile görüşerek, müslüman topluluğu ve Peygamber Efendimiz’i Medine’den çıkarmak için asker getireceğini bildirmişti. Münafıklar bu şekilde nifak yuvasını inşâ ettiler.

➢Yalvarmak için Hazret-i Peygamberin huzûruna geldiler, deve gibi önünde diz çöktüler;

➢«Ey Allâh’ın Rasûlü! Lütuf ve ihsanda bulunmuş olmak için, bir de o mescide gelip orayı şereflendirseniz olmaz mı?» diye istirhamda bulundular.

Peygamber Efendimiz, Tebük Seferi’nin hazırlıkları ile meşgul iken, münafıklar Efendimiz’e gelip; mescidlerinde namaz kılarak ibâdete açmasını istediler.

Niyetlerini de;

➢Bu mescid; çamurlu, bulutlu günlerde, darlık ve yoksulluk zamanlarında namaz kılmak için yapılmıştır.

➢Bir garip gelirse orada kendine yer bulsun, hayırlara ersin. Bu hizmet konağında bolluğa ulaşsın, sevaplar kazansın diye yapılmıştır.

➢Allâh’ın Peygamberi’ne yalan söylediler, hile ve masal atını süslediler.

Peygamber Efendimiz sefer dönüşü mescidin açılışını yapabileceğini belirtti. Sefer dönüşü Zuevan’da konakladığı sırada münafıklar aynı niyetle yine geldiler. Bu sırada Tevbe Sûresi 107 ilâ 110. âyetleri nâzil oldu:

“Münafıklardan bir grup; İslâm ve müslümanlar aleyhinde zararlı faaliyetler yapmak, kâfirleri desteklemek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlü’ne karşı savaşmış olanların gelip kendilerine katılmasını beklemek maksadıyla bir mescid yaptılar. Üstelik bunlar;

«Bu mescidi yaparken iyilikten başka bir şey düşünmedik.» diye yemin de ederler. Allah şâhittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar.” (et-Tevbe, 107)

Sözlükte «zarar vermek, muhalefet etmek, sıkıntı vermek» anlamına gelen dırâr kelimesi mescid kelimesiyle birlikte Kur’ân-ı Kerim’de; «Mesciden dırâran» şeklinde geçmekte (et-Tevbe, 9/107) ve âyette münafıkların yaptığı bu mescidden bahsedilmekteydi. (İbn-i Hişâm, IV, 530; Taberî, XI, 18, 19)

“Onlar cehennem köprüsünün üstüne bir mescid yaptılar da, Allâh’a karşı hile oyununu oynadılar.”

Allah -celle celâlühû- ilâhî kelâm ile münafıkların niyetini açıkça gözler önüne seriyor, yalancı oldukları ilân ediyordu.

İlâhî Kelâm’da Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e verilen emir açık ve netti:

“O mescidde asla namaza durma! Daha ilk günden takvâ temelleri üzere yapılan mescid, Sen’in namaz kılmana daha uygundur. Orada her türlü günah ve kötülüklerden temizlenmek isteyen kimseler vardır. Allah da zaten bu ölçüde temizlenme gayretinde olanları sever.” (et-Tevbe, 108)

Peygamber Efendimiz’in bu mescidde namaza durması Allah tarafından yasaklanıyor ve Efendimiz de Medine’ye ulaşınca Âsım bin Adî (veya Ma’n bin Adî) el-Aclânî ile Mâlik bin Duhşüm es-Sâlimî’ye mescidi yıkmaları için emir veriyordu. (Vâkıdî, III, 1046; İbn-i Hişâm, IV, 530) Âsım ve Mâlik yatsı vakti sıralarında Mescid-i Dırâr’ı yaktılar.

Böylece münafıkların sinsî plânları bozuldu, hileleri ve tuzakları boşa çıktı. Allâh’ı aldatmaya çalışmanın cezasını dünyada iken yaşadılar. Samimî duyguları zedeleyen oyunlar oynayarak, çevrede menfî tesirler bırakmaya çalışanlara karşı bir ibret dersi oldular.

➢Ey hak yolunun yolcusu! Yaptığın işi ve kendi hâlini mihenge vur da, sen de bir Mescid-i Dırâr yapmış, bir fitne çıkarmış olmayasın.

Nifaktan ve münafıklıktan, Rabbimiz’e sığınarak ilâhî kelâm ile sözlerimize son verelim:

“Nusret ve zafer ancak Allah’tandır. Şüphesiz ki Allah, emrinde mutlak galip ve ef‘âlinde hüküm ve hikmet sahibidir.” (el-Enfâl, 10)