Mü’minlerin Annesi ZEYNEB BİNT-İ CAHŞ BİN RİÂB EL-ESEDİYYE -radıyallâhu anhâ-

Nüseybe AKSOY

Zeyneb bint-i Cahş Vâlidemiz, hicretten yirmi sene önce Mekke’de doğdu. Asıl adı Berre idi. Allah Rasûlü, adını Zeyneb olarak değiştirdi. Babası Benî Es‘ad kabîlesinden Bürre’dir. Zeyneb bint-i Cahş Vâlidemiz anne tarafından Allah Rasûlü ile akrabadır. Annesi, Allah Rasûlü’nün öz halası Ümeyye bint-i Abdülmuttalib’dir. Sahâbeden Abdullah İbn-i Cahş -radıyallâhu anh-’ın kız kardeşidir.

ALLAH RASÛLÜ’NÜN EVLÂTLIĞI ZEYD BİN HÂRİSE -radıyallâhu anh-
İLE ZEYNEB BİNT-İ CAHŞ VÂLİDEMİZ’İ EVLENDİRMESİ

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Zeyd bin Hârise -radıyallâhu anh-’ı Zeyneb Vâlidemiz’le evlendirmek istemesinin üç mühim sebebi vardı:

1- Kölelerin aşağılanmasını ortadan kaldırmak.

2- İslâmiyet’in insanları eşit saydığını göstermek.

3- Allah tarafından gelen emir ve yasakları önce kendisinde veya akrabalarında tatbik etmek. (İlerleyen vakitlerde tebennî -evlât edinme- bahsi kalkacaktır.)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Zeyneb Vâlidemiz ve ailesinin yanına gelerek Zeyd -radıyallâhu anh-’ın İslâm nezdindeki kıymetinden bahsetti. Zeyd -radıyallâhu anh-’ın da aslında hür ve asil bir soydan geldiğini, daha sonra zorla kaçırılarak köle pazarında satıldığını anlattı. Fakat hem Zeyneb Vâlidemiz hem de kardeşi Abdullah İbn-i Cahş, soylu ve hür bir kadının âzad edilmiş de olsa bir köle ile evlenme teklifini hoş karşılamadılar. Çünkü hür bir kadının âzadlı biriyle evlenmesi, o günkü örfe göre imkân dâhilinde değildi. Zeyneb Vâlidemiz, bu evliliğe niyeti olmadığını şu ifadeleriyle dile getirdi:

“–Yâ Rasûlâllah! Ben, Sen’in halanın kızıyım. Zeyd’e varmaya râzı değilim. Ben, Kureyşliyim.” Bunun üzerine Allah Rasûlü, o sırada nâzil olan Ahzâb Sûresi 36. âyet-i kerîmeyi okudu:

“Allah ve Rasûlü bir işe karar verip hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”

Zeyneb Vâlidemiz nâzil olan âyet-i kerîme üzerine tekrar Allah Rasûlü’ne sordu:

“–Size göre Zeyd, benim için uygun bir eş midir?”

Allah Rasûlü’nün de uygun gördüğünü söylemesi üzerine Zeyd bin Hârise ile evlenmeyi kabul etti, erkek kardeşi ve ailesi de bu karara râzı oldu. (Taberî, XX, 271)

Yaklaşık bir yıl kadar süren evlilikleri, Zeyd bin Hârise ile Zeyneb Vâlidemiz’e huzur ve mutluluk getirmedi. Sık sık aralarındaki farklılıklar gündeme geliyordu. Ülfet edebilmek, tahammül gösterebilmek bir hayli zorlaştı. Bu beraberliğin uzun ömürlü olamayacağını anlayan Zeyd bin Hârise durumu Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gelerek;

“–Ya Rasûlâllah! Ben ailemden ayrılmak istiyorum.” diyerek anlattı. Allah Rasûlü bu söze çok üzüldü. Kendisinin sebep olduğu bir ailenin dağılmasına gönlü râzı olmadı. Fahr-i Kâinât Efendimiz Zeyd -radıyallâhu anh-’a;

“–Allah’tan kork, zevceni yanında tut! Onu boşama!..” (el-Ahzâb, 37) buyurdu.

Fakat bu birlikteliğe tahammülü kalmayan Zeyd -radıyallâhu anh- nikâh akdini bozmak zorunda kaldı ve Hazret-i Zeyneb’i boşadı.

TEBENNÎ (EVLÂT EDİNMENİN) KALDIRILMASI

Câhiliyye Araplarındaki âdete göre bir kimse evlâtlığının hanımı ile evlenemezdi. Allah -celle celâlühû- bu bâtıl âdetin kalkmasını murâd etti ve Ahzab Sûresi’nin 4 ve 5. âyetleriyle bu konu açıklığa kavuştu:

“Allah … evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir. Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah katında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”

Bu âyetler nâzil olunca âzâd edilmiş köleler ve evlâtlıklar, öz babalarının adıyla anılmaya başlandı. Öz babası bilinmeyenler de eski efendilerinin dostu ve din kardeşi oldular. Tebennî bahsi de tamamen ortadan kalktı.

ALLAH RASÛLÜ’NÜN ZEYNEB VÂLİDEMİZ İLE İZDİVÂCI

Allah Rasûlü daha sonra gelen vahiyle Zeyneb Vâlidemiz’le izdivaçlarını gerçekleştirdi. Fakat münafıkların dedikodusundan çekindiği için, gizlemeyi düşündü. Ancak Cenâb-ı Hak, Rasûlü’nden insanlardan çekinmeden bu izdivâcı açığa çıkarmasını istemiştir.

“(Rasûlüm!) Hani Allâh’ın nimet verdiği, Sen’in de kendisine iyilik ettiğin kimseye; «Eşini yanında tut, Allah’tan kork!» diyordun. Allâh’ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadınla ilişkisini kesince Biz onu Sana nikâhladık ki; evlâtlıkları karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) mü’minlere bir güçlük olmasın. Allâh’ın emri yerine getirilmiştir. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allâh’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (el-Ahzâb, 37-40)

Bu âyet ile de şu husus çok bâriz belirtilmiştir:

Zeyd bin Hârise’nin kendi iradesiyle Zeyneb Vâlidemiz’den ayrılmasından sonra, Allah Rasûlü’nün Zeyneb Vâlidemiz’le nikâhlanmasının maksadının ne olduğu görülmektedir. Yani evlâtlık edinilen kimsenin hanımı, öz evlâdın hanımı gibi mahrem olmamaktadır.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-Efendimiz ile evlendiği zaman otuz beş yaşında olan Zeyneb Vâlidemiz’in izdivâcında, büyük bir düğün yemeği verilmişti. Bu düğün yemeği, hicab âyetinin de inmesine sebep olmuştur.

“Ey îmân edenler! Peygamber’in evlerine yemeğe davet olunmadan, vaktine de bakmadan girmeyin. Ancak davet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzmekte, fakat O, (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama, Allah hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allâh’ın Rasûlü’nü üzmeniz ve kendisinden sonra O’nun hanımlarını nikâhlamanız asla câiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.” (el-Ahzâb, 53) Bu âyet-i kerîmenin nüzûlü ile Allah Rasûlü’nün ailesi ve hanımları, perde arkasına çekildiler.

ZEYNEB VÂLİDEMİZ’İN FAZÎLETİ ve VEFATI

Zeyneb Vâlidemiz; ibâdete düşkün, takvâ sahibi bir hanımefendiydi. Vefâkâr, dürüst ve cömertti. Dünya malına ehemmiyet vermez, kendi el emeği ile geçinirdi. Dikiş, el işleri yapar ve deri eşyalar üretip satardı. Bunların kazancını ise fakir ve yoksullara dağıtır, bu infaktan mutluluk duyardı.

Hattâ Âişe Vâlidemiz, Zeyneb Vâlidemiz’in cömertliği hakkında şöyle demiştir:

“–Ben, dîni yaşama hususunda; Zeyneb’den daha hayırlı, ondan daha çok Allah’tan korkan, ondan daha doğru sözlü, akraba hakkını ondan daha çok gözeten, Allâh’ın rızâsını kazanabilmek için fakirlere ondan daha çok sadaka veren bir kadın görmedim.’’

Bu güzel hasletlerinden dolayı da Allah Rasûlü’nün vefâtından sonra kendisine ilk kavuşan annemiz oldu. Çünkü Allah Rasûlü;

“Bana en önce kavuşacak olanınız kolu uzun olanınızdır.’’ buyurmuştu. Kolu uzun olmayı burada Allah Rasûlü cömertlikten kinâye olarak söylemiştir. Zeyneb Vâlidemiz hicretin 20. yılında 53 yaşında iken Medine’de vefat etti. Cenâze namazını Hazret-i Ömer kıldırdı. Cennetü’l-Bakî‘ kabristanına defnedildi.

HAZRET-İ ZEYNEB VÂLİDEMİZ’DEN ÖĞRENDİKLERİMİZ…

•İbâdet hayatı, fakirlere olan muamelesi ve kendi el emeği ile geçinmesi bizlere birçok hususta nümûne olmuştur.

•Kendi nefsine ağır gelse de Allah Rasûlü’nün emrine tâbî olduğu için Cenâb-ı Hak kendisinin nikâhını gökte kıymıştır. Bu da bizlere gösteriyor ki; her türlü hayra sahip olmak, Allah Rasûlü’nün emirlerini tatbik etmekten geçiyor.

Rabbimiz! Bizleri Zeyneb Vâlidemiz’in güzel ahlâkı ile ahlâklandır. Bizlere de Allah Rasûlü’nün emrine tâbî olup Zeyneb Vâlidemiz’in nimetlendiği gibi nimetlenebilmeyi nasip eyle!

Âmîn…