HİZMETTE EDEP NÜMÛ NESİ: AHMET KOCABAŞ’IN ARDINDAN

Mehmet YÜZBAŞI

Hak dostları sohbetlerinde sık sık;

“Hizmet mühimdir, lâkin hizmette edep daha mühimdir.” buyurmuşlardır.

Cenâb-ı Hak cümlemize edepli hizmet etmeyi nasip etsin.

Bazı kardeşlerimiz hizmet ederken; kimseyi incitmeden, tevâzu ile, zarif bir şekilde hizmet ederler.

İşte 6 Haziran 2020 Cumartesi günü akşam ezanları okunurken çok sevdiği Cenâb-ı Hakk’a kavuşan Muhterem Çeyizci Ahmet KOCABAŞ Beyefendi kardeşimiz, edepli hizmet ehli bir şahsiyetti.

Kendisiyle ayrı bir gönül bağımız vardı. Buna latif bir tebessüm katması kabilinden ifade etmek gerekirse, doğumlarımız da aynı, farklı şehirde okuduğumuz okullar da aynı, evlilik yıllarımız da aynı tevâfuk etmiş.

Çeyizci Ahmed KOCABAŞ Beyefendi;

Çeyiz işi yaptığı Bakırcılar Çarşısı’nda, Bedesten’deki işyeri, Yorgancılar Çarşısı girişindeki çeyiz dükkânları; küçük olmasına rağmen çok tertipli, çok düzenliydi. En mühimi üç mekân da Ulu Cami’ye çok yakındı.

Güler yüzlü bir gençti henüz. Vakit namazlarına gelip giderken havlucu İlhan DÖNGÜL Beyefendi’nin dikkatini çekti. O güzel dost, Ahmet KOCABAŞ Beyin mânevî sohbetlere ilk vesilesi oldu.

Genç yaşta tasavvufun güzel iklimine adım atan çeyizci; devamlı mütebessim çehresi, kibarlığı ve hizmetteki zarâfeti ile çok kısa süre içerisinde Bursa’nın kıymetli şahsiyetlerine, gönül ehline ve Hak dostlarına mülâkî oldu.

Bursa’nın mâneviyatta seçkin sîmâları ve mümtaz isimleri Havlucu Hamdi Efendi, Terzi Şevki Efendi, Tesbihçi Hüseyin Efendi, Orman Mühendisi Tahsin Efendi, Evliyâ Sultan Ahmet Efendilerle beraber oldu ve hepsine de hizmet etme şerefine erişti.

Bu güzel gence, 22 yaşında umre, bir sene sonra da hac yapmak nasib oldu.

1986 senesinde Reyhan’daki binayı inşa etti. Bodrum katındaki atölyede, yeni çeyiz makinelerini faaliyete geçirdi.

Orta katı, halka hizmet maksadına göre döşedi.

Üst katı da mübârek üstadlarımız geldiğinde sohbet yapılabilecek bir mekân olarak tertip etti.

Niyet hâlis olunca âkıbet de hayır oluyor elhamdülillâh. Tarihî doku projesindeki bu bina, Bursa’nın gönül hizmetlerini hiç yorulmadan deruhte etti.

Orta kat, merhum Tesbihçi Hüseyin Efendi için ayrılmıştı. Gelenlerle görüşmesi ve hasbihâle göre ayarlanmıştı.

Daha sonraki yıllarda giriş kat Erkam Yayınları’nın satıldığı, Altınoluk ve Yüzakı dergilerinin aboneliğinin ve dağıtımının yapıldığı mekân olarak kullanıldı.

«Lutfun da hoş kahrın da hoş» teslîmiyetindeki bu güzel insanın, hizmet ehli muhtereme eşi 4 Mart 1997 tarihinde âhirete intikal etti. Aynı gün Muhterem Musa TOPBAŞ Efendimiz’in muhtereme eşi Fatma Feride Vâlidemiz de âhirete intikal etmişlerdi.

O gün Bursa Emir Sultan Camii’nde öğle namazını ve cenaze namazını kıldıktan sonra, İstanbul Sahrâ-yı Cedid Camii’ndeki cenaze namazına yetişmek nasib oldu.

Dikkatimi çeken husus, Muhterem Musa TOPBAŞ Efendimiz’in vakur ve metânetli duruşuydu.

Bir de Ahmet KOCABAŞ Beyin «fenâ fi’ş-şeyh» düsturuna riâyetle Muhterem Musa TOPBAŞ Efendimiz’deki o vakur ve metânetli hâli örnek almasıydı.

Bazıları fakire;

“–Sen Ahmet KOCABAŞ Beyi çok seviyorsun. Onun için onun hizmetlerini abartıyorsun.” diyorlar.

Efendim nasıl çok sevmem!

Muhterem Musa Efendi Hazretleri’nin Medine’de ayağı kırıldığında 21 gün hizmetinde bulunmama ve ömrümün en güzel günlerini yaşamama vesile oldu.

Üstadlarına karşı edebinin getirdiği bir fazîlet olsa gerek her hususta Ahmed KOCABAŞ Bey, hakikaten deryâ gönüllü bir kardeşimizdi.

Onunla alakalı şu hâtırayı hiç unutmam:

Mehmet TOPÇU Bey, Bursa’ya ailecek geldiklerinde Ahmet KOCABAŞ Beyin evinde misafir kalırlardı. Zahide TOPÇU Hanım, Bursalı ve civar ilçelerdeki hanım efendilere mânevî irşad sohbetleri yapardı. Mehmet TOPÇU Bey de;

“–Beni eve bağlamayın; dışarıya, bahçeye, yeşil alanlara götürün!” derdi. Nükteli sohbetleri ile üzerimizdeki yorgunluğun atılmasına vesile olurdu.

Her Bursa’ya gelişte merhum Tesbihçi Hüseyin Efendi’yi de mutlaka ziyaret ederdi. Böyle bir ziyarette Mehmet TOPÇU Bey sordu:

“–Efendim Ahmet KOCABAŞ Beyin hizmetinden memnun musunuz?”

Tesbihçi Hüseyin Efendi, derin bir nefes alarak şöyle cevap verdi:

“–Topçu kardeş! Bu hâlimle Ahmet KOCABAŞ’ı sırtıma alsam; hacca yaya olarak götürüp getirsem, onun hakkını ödeyemem.”

Ne güzel bir vefâ ve takdir ifadesi.

O vakit anladım ki, Ahmed KOCABAŞ’ın bu hâli, aslında güzel gönüllü Hak dostların gönlüne girmekten dolayıdır. Onlarla samimî beraberliğin bir bereketidir.

İnsanı farklı kılan da böyle bir hususiyet. Ahmed KOCABAŞ Bey böyle bir hususiyet içindeydi. Her şeyi büyüklerden aldığı itina üzerineydi.

Her fırsatta güzel bir hizmete vesile olmak için çırpınırdı. Misafirler ile özel alâkadar olur. Onları özenle hazırlanmış hediyelerle yolcu ederdi. Bütün gayreti, gönül yapmaktı.

Gönen’den Mülkü Bey anlatıyor:

Annemi anjiyo yaptırmak için Bursa Medikal Park Hastahânesi’ne götürdüm. Sıranın gelmesine yaklaşık 4-5 saat vardı. Altınoluk irtibat bürosunun ve Erkam yayınlarının bulunduğu Reyhan Okul Sokak’taki yerine gittim.

Kitapları incelerken içeriye tebessümü ile huzur veren bir beyefendi geldi. Kendisi ile tanıştım. Gelen kişinin Ahmet KOCABAŞ Bey olduğunu öğrendim. İsmini ve hizmetlerini Bandırma’daki sohbetlerde, Nazım Efendi Ağabeyden, işim gereği Balıkesir’deki sohbetlerde Tahsin Efendi Ağabeyden sık sık duymuş idim.

Bir müddet sohbet ettikten sonra;

“–Kardeş! Bugün bir ihvan kardeşimizin cenazesi var, müsaadenizle oraya gitmek istiyorum.” dedi. Fakir de;

“–Ahmet Bey! Vaktim müsait, izin verirseniz cenazeye katılabilir miyim?” dedim.

Yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi ve elindeki katlanır sandalyeyi bana uzatarak;

“–Haydi o zaman, Muhterem Hüseyin Efendiyi almaya gidiyoruz.” dedi.

Gittik.

Muhterem Hüseyin Efendi, kapıda görünür görünmez Ahmet Bey çok edepli bir şekilde kendisine selâm verdi. Koluna naif bir şekilde girerek arabaya getirdi. Fakir, kapıyı açtım. Binmelerine yardımcı oldum. Evine bırakırken annem için duâ istedim.

Tesbihçi Hüseyin Efendi bana;

“–Mülkü Bey! Ben şimdi sana duâ okuyacağım ve arkanı sıvazlayacağım. Hastahâneye varınca sen de anneciğinin üzerine oku, çaktırmadan arkasını sıvazla!” buyurdu.

Hastahâneye gittim, söylenenleri aynı şekilde yaptım. Duâyı okudum. Anneciğimin arkasını sıvazladım.

Annemi biraz sonra anjiyo odasına aldılar. Çok kısa bir süre sonra dışarıya çıkardılar.

Doktor bize dönerek;

“–Annenizin bütün damarları açık, anjiyo yapmamıza gerek kalmadı!” diye bilgi verdi.

Ne güzel bir vesile oluştu bu.

Çeyizci Ahmet Beyi anlatmaya başlayınca o kadar şey aklıma geliyor ki, hangisini söylesem diye karıştırıyorum. Ancak hulâsa kabîlinden şahsiyetine dair şu hususları ifade etmek isterim:

• Namaza çok önem verirdi. Cemaatle kılmaya özen gösterirdi.

• Allah -celle celâlühû- dostları ile beraberliğinden ve onlara sürekli hizmetten olsa gerek, namaz kılışları onlar gibiydi. Tâdîl-i erkâna çok riâyet ederdi.

• Hilmiyeti, ahlâkı ve kardeşliği güzel bir nümûneydi. Münakaşaya asla girmez, sükûtu tercih ederdi.

•Kāliyle tebliği de vardı ama esas vasfı; hâliyle, tebessümüyle tebliği idi.

•Hizmeti yapar eder; fakat ortalıkta görünmez, övülmeyi ve öne çıkmayı hiç istemezdi. Somuncu Baba Vakfının inkişâfı için çok katkıları oldu.

•Tesbihçi Hüseyin Efendi’ye olan muhabbet, hizmet ve sadâkati, Ahmet Ağabeyin, bu Hak dostunun ayak ucuna defnedilmesine vesile oldu.

• Âhirete intikal etmeden bütün kardeşlerine hakkını helâl ettiğini bildiren; kardeşlerin de haklarını helâl etmesini isteyen vefâ sahibi bir gönül insanıydı.

Bu gök kubbede, hoş bir sedâ bırakarak gitti.

Cenaze namazını kıldıran Muhterem Prof. Dr. Hasan Kamil YILMAZ Beyin helâllik almadan önceki sözleri:

“İnanıyoruz ki o hiç kimseyi incitmemiştir!”

Herkese haklarını helâl ederek gittiği için, hiç kimseden de incinmemiştir.

Muhtereme vâlidelerinin evlâdı için;

“–Ahmet’im çok güzel yaşadı!” diyerek onun hizmet ömrü ile süslenmiş hayatını ana yüreği ile tasdik etmesi, gönülleri duygulandıran ne güzel bir bahtiyarlıktır.

Bir ömür hizmet ettiği Hüseyin Efendinin ayak ucuna defnedilmesine vesile olan Bursalı ağabeylerimizden Allah -celle celâlühû- râzı olsun.

Salgın hastalık günlerine denk gelen cenaze namazında, Emir Sultan meydanındaki muhteşem güzellikteki cemaatin şahâdetleri arasında, bedenen tabut içinde rûhen gönüllerde taht kurarak Cenâb-ı Hakk’a kavuştu.

Böyle anlarda şu hadîs-i şerîfin mâhiyeti pek mânidardır:

Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Peygamber Efendimiz ile bazı sahâbîler birlikte bulunurlarken yanlarından bir cenaze geçti. Ashâb-ı kirâmdan bazıları o cenazeyi hayırla yâd ettiler. Bunun üzerine Efendimiz;

«–Vecebet! (Vâcib oldu, kesinleşti!)» buyurdu.

Sonra bir cenaze daha geçti. Orada bulunanlar onun menfî durumundan bahsettiler. Rasûl-i Ekrem Efendimiz yine;

«–Vecebet! (Vâcib oldu, kesinleşti!)» buyurdu.

Bunun üzerine Ömer bin Hattâb -radıyallâhu anh-;

«–Yâ Rasûlâllah, kesinleşen nedir?» diye sordu.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

«–Önce geçen cenazeyi hayırla yâd ettiniz, bu sebeple onun cennete girmesi kesinleşti.

Sonrakinin de menfî durumundan bahsettiniz, onun da cehenneme girmesi kesinleşti.

Çünkü siz (mü’minler), Allâh’ın yeryüzündeki şâhitlerisiniz.»” (Buhârî, Cenâiz, 86; Müslim, Cenâiz, 60)

Yüce Rabbimiz, herkesin hüsn-i şehâdetle ebediyete yolcu ettiği Ahmet KOCABAŞ Ağabeyi bu hadîs-i şerîfin rahmet şümûlüne dâhil eylesin.

Âmîn…

Rûhu için üç İhlâs, bir Fâtiha…