BİZDEN DEĞİLDİR!

Sami GÖKSÜN

Cenâb-ı Hak; insanlık âlemi içinde başta peygamberler olmak üzere
mü’minlere muhtaç oldukları yeme-içme, giyim-kuşam ve barınma gibi ihtiyaçlarını helâl ve temiz yollardan kazanmalarını emretmiş ve;

“Ey peygamberler! Temiz ve güzel olan şeylerden yiyin ve (insanlar için) yararlı işler yapın; çünkü Ben yaptıklarınızı bilmekteyim.” (el-Mü’minûn, 51) buyurmuştur.

Hakikî bir mü’min için, âyette emredilen; «güzel ve temiz olan kazanç» ile gayenin, doğruluk ve dürüstlüğe, iyi niyete dayalı, meşrû olan helâl kazanç ve sebepler olduğu anlaşılmaktadır. Şu âyetiyle de Rabbimiz;

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdâların temiz ve helâl olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin; çünkü şeytan sizin için apaçık bir düşmandır.” (el-Bakara, 168) buyurarak, şeytanın haksız ve haram kazanç yollarından anlaşılması gereken şeyin ise, «bâtıl sebepler» de denilen hırsızlık, hıyânet, gasp, kumar, fâiz, rüşvet gibi meşrû olmayan sebeplerle elde edilen kazançlar olduğu muhakkaktır.

Bunun içindir ki başta insanlığın hidâyet ve saâdet öncüleri peygamberlerden her birinin bizzat bir kazanç yolu ile (sanat, ticaret, ziraat, tarım vb.) meşgul olduğunu ve helâl kazanç sağlamaya öncülük ettiklerini görmekteyiz.

Hazret-i Âdem çiftçilik,

Hazret-i Nuh gemicilik,

Hazret-i İdris terzilik,

Hazret-i Dâvud demircilik, zırh imâlâtı,

Hazret-i Musa çobanlık,

Hazret-i İsa marangozluk,

 Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çobanlık ve ticaret vb. gibi.

Mensubu olduğumuz yüce İslâm dîni; haksızlıkla ve haram yollarla servet edinmeyi, fert ve cemiyet hayatının iflâsı ve adım adım ölüme gitme olarak görmektedir.

“Ölçüde ve tartıda hile yapanların (haktan sapanların) vay hâline! (Onlara yazıklar olsun!)” (el-Mutaffifîn, 1) âyet-i
kerîmesinde belirtildiği üzere; ticarette haktan, doğruluktan ve dürüstlükten sapanlar, kendilerini ve toplumlarını helâke sevk etmektedirler.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; zaman zaman toplum içine girer, pazarları dolaşır ve orada gördüğü aksaklık ve eksiklikleri tespit eder ve ikaz ederdi. Nebîler Sultanı; iyi kaliteli bir yiyecek ile kötüsünü karıştırıp satan bir adamla karşılaştı ve ona bunu niçin yaptığını sordu:

Adam; «Alışverişi çoğaltmak, ilgi ve rağbeti artırmak için» yaptığını söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- adama;

“Dînimizde aldatma yoktur.” (Dârimî, Büyû‘, 10) buyurdu.

Habîbullah Efendimiz; sahâbesini her hususta eğitir, özellikle mülk edinmenin ve kazanmanın en önemli ve en yaygın yollarından biri olan alışverişle ilgili eksiklik ve aksaklıkları muhtelif zaman ve mekânlarda, çarşıda, pazarda gördüğünde düzeltir ve onlara;

“Bizi aldatan bizden değildir; hile yapan ve aldatan kimse cehennemdedir.” (Müslim, Îmân, 164) buyururdu.

Özellikle ticaretle uğraşan kimselere hitâben;

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Kusurunu açıkça söylemeden, bir müslümanın diğerine herhangi bir ayıplı malı satması helâl değildir.” (İbn-i Mâce, Ticâret, 45) buyurmuştur.

“Rızkın onda dokuzu ticarettedir.” buyuran kutlu Nebî; dürüst ve güvenilir bir tüccarın (dehşetli ve sıcak) kıyâmet gününde Arş’ın gölgesinde olacağını söylemiştir.

O hâlde en doğru ve helâl kazancın neler olduğunu ve helâl kazanç yollarını tanımamız gerekmektedir. Dînimizin helâl kazanç yolları; meşrû olan, Allah ve Rasûlü’nün tâlimatlarına ters düşmeyen, başkalarının hakkını mütecâviz olmayan, dünya ve âhiret dengesini gözeten, insanlara zarar vermeyen; el emeği, göz nûru ve beyin gücüyle çalışıp kazanma olarak bilinmektedir.

Yanlış ve yasak olan; «Helâl-haram ver Allah, âciz kulun yer Allah!», «Gelsin de nereden gelirse gelsin, olsun da nasıl olursa olsun!» anlayışıdır.

İnsanlığın önderi Peygamber Efendimiz;

“Hiçbir kimse kendi eli ile kazandığı (taamdan) kazançtan daha hayırlı ve güzelini yememiştir; şüphesiz Allâh’ın nebîsi Dâvud -aleyhisselâm- da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhârî, Büyû‘, 15) buyurarak en helâl rızkın ve en şerefli işin el emeği olduğunu belirtmişlerdir. Âlemlerin Efendisi, sabah namazlarını kıldıktan sonra devamlı;

“Allâh’ım! Sen’den faydalı ilim, temiz ve helâl kazanç, kabul görmüş amel isterim.” diye duâ ederler, tembellik ve âcizlikten Allâh’a sığınırlardı. (İbn-i Mâce, İkāmet, 32)

Yukarıdaki durumun aksine haram kazanç konusunda hadislerde;

“Haramla beslenen vücudun ateşte yanmaya daha lâyık olduğu” belirtilmekte, bu konuda Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullah -radıyallâhu anhümâ- şöyle demektedir:

“Bir müslüman olarak kambur oluncaya kadar namaz kılsanız, kıl gibi incelinceye kadar oruç tutsanız, haram kazançtan uzaklaşmadıkça bu ibâdetleriniz kabul olmaz; onların size bir faydası da olmaz.” (Gazâlî, İhyâ)

Hayatın her alanında doğruluk ve dürüstlüğü emreden yüce dînimiz; görüldüğü üzere dürüstlüğü helâl kazancın temeli saymakta, Âlemlerin Efendisi Peygamber Efendimiz de, hayatımızın her alanında ve özellikle de helâl kazanma ve ticarette dürüst olanları cennetle müjdelemektedir.

Nebîler Sultanı;

“Elbette doğruluk, mü’min kişiyi iyiliğe, iyilik onu cennete götürür; bunun aksine hiç şüphesiz yalan, mü’min kimseyi kötülüğe, kötülükte onu cehenneme götürür.” (Müslim, Birr, 105) buyurmuşlardır. O hâlde İslâm insanı olarak bizler;

İnsâna sadâkat yaraşır görse de ikrah,
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.

demeliyiz ve bunu başta işimiz ve kazancımız olmak üzere hayatımızın her alanına hâkim kılmalıyız.

Yüce Rabbimiz! Kazancını helâl yoldan kazanmak üzere gayret eden bahtiyar müslümanlardan eylesin bizleri…

Âmîn…