YETERSİZ BAKİYE

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

Burak Bey ünlü bir holdingin üst seviyede idarecisiydi. İşi îcâbı sık sık seyahat ederdi. Hattâ bazı zamanlar, toplantılara yetişebilmek için özel helikopter de kiralamak durumunda kalırdı. Yeter ki toplantıya zamanında yetişilsin. Bunun için ulaşım konusunda; «Sıfır mazeret!» sözünü sık sık kullanırdı. Her türlü teknolojinin ve ulaşım tekniklerinin kullanılmasının gerekliliğini, şirket yöneticileri ile yaptığı toplantılarda kendisi de vurgulardı.

O sabah Burak Beyin toplantısı, Şirinevler’de bulunan bir otelde yapılacaktı. Şirketlerinin merkezi Pendik’te olduğu için arabayla erken çıkmasına rağmen; E-5’te Topkapı Cevizlibağ güzergâhında, trafik kazası yüzünden, ulaşım neredeyse durma noktasına gelmişti. Arabada durup trafiğin açılmasını bekleyemezdi. Toplantıya mutlaka yetişmeliydi. Kendisi, toplantıya zamanında yetişmesi ile iş dünyasında ün salmıştı. Peki, ne yapmalıydı? Şoförünün aklına hemen enteresan bir fikir geldi:

“–Burak Bey! İsterseniz toplantıya metro ile gidin. Bakın şu an Vatan Caddesi Ulubatlı metro istasyonuna yakınız. Eğer metro ile giderseniz çok daha çabuk gidersiniz.”

Burak Bey düşündü. Evet, şoförü haklıydı. Şu an en akıllıca iş, metro ile gitmekti. Şoförü ona kendi kullandığı «İstanbul-kart»ı yani «akbil»ini verdi. Burak Bey, daha önce hiç kullanmadığı için bunun ne olduğunu bilmiyordu. Şoförü ona, şehir içi ulaşım kartının nasıl kullanılacağının bilgisini verdi. Turnikeden geçerken basacaktı o kadar…

Burak Bey, arabadan hızlı bir şekilde indi ve koşarak en yakındaki Ulubatlı metro istasyonuna girdi. Fakat eyvah ki eyvah! Şoförü, Burak Beye «İstanbulkart»ın içinde kontör olmadığını söylemeyi unutmuştu. Arkasından da arabayı bırakıp koşamazdı.

Burak Bey; metroya girmiş, turnikeden geçmek için «İstanbul-kart»ı okutmuştu ama okutur okutmaz şu sesi duydu:

“Yetersiz bakiye!”

Bu neydi şimdi? Tekrar okuttu ama yine aynı ses:

“Yetersiz bakiye!” Hay Allah!

«İstanbul-kart»ın içine para yüklenmeliydi. Hemen oradaki memur nasıl doldurulacağını gösterdi ve dolumun yapılacağı makineyi işaret etti. İyi de Burak Beyin cebinde para yoktu ki! O para da taşımazdı. Cebinde her bankanın kartlarından vardı. Hattâ; altın kredi kartı, plâtin kredi kartı, kısaca her kart vardı. Ama işte «akbil»i dolduracak kart yoktu cebinde. Ne yapacaktı? Birinden para mı isteyecekti? Kim tanırdı ki onu? Tam bir çaresizlik içerisindeydi…

Tam o sırada, hani derler ya; «Hızır gibi yetişti!» Holdingde daha önce çalışıp emekli olan Raif Efendiyi gördü. Daha doğrusu Raif Efendi onu gördü ve koşarak geldi. Selâmlaştılar. Burak Bey o kadar sevinmişti ki, oh rahatlamıştı. Raif Efendi, çok kibar bir İstanbul beyefendisiydi. Kitap okumayı çok severdi. Emekli olduktan sonra daha çok okumaya zaman ayırıyordu artık.

Raif Efendi; Burak Beyle birlikte hemen kendi kartını kullanarak, metroya bindi. Şanslıydılar, metroda oturacak yer vardı. İkisi yan yana oturarak gideceklerdi. Burak Bey, belli etmese de bozulmuştu. İlk defa bu kadar zor durumda kalıyordu. Raif Efendi, onu hem rahatlatmak hem de okuduklarından bir nebze olsun paylaşmak için sohbete başladı:

“–Burak Bey! İşte bu yaşadığınız hâdise, bize âhireti hatırlatıyor. Âhirette de eğer dünyada iken yaptığınız sâlih amel yoksa Allah ile birlikte olmaya imkân yok. Âhiret dediğimiz öbür dünyada Allah ile birlikte olmak, cennetten daha güzel bir nimettir. Ama mânevî âlemde de yeterli sâlih amel bakiyeniz yoksa orada da sizi geçirmeyecekler. Onun için bu dünyada iken sâlih amel yani güzel ve faydalı işler yapmalıyız. Nasıl ki işimize yetişmek için her türlü yolu deniyorsak, Allah ile birlikte olabilmek için O’nun ilâhî kanunlarına uygun yaşamalıyız. Yağmacılık zihniyeti dediğimiz, talan ve bencillikten arınmalıyız. İşte dünya bunları öğrenmemiz için bir eğitim yuvasıdır aslında. Ama biz insanlar, dünyayı sadece mal biriktirmek ve daha çok kazanmak için bir araç gibi görüyoruz. Burada sizi tanıdığım için size kendi «akbil»imden verdim. Fakat öbür tarafta sizi karşılayacak olan, sâlih amelleriniz ve sâlih insanlarla yaptığınız dostluk ve muhabbet olacaktır.

Kur’ân-ı Kerim’de Bakara Sûresi 123. âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

«Kimsenin kimse nâmına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.»

Yine İnfitâr Sûresi’nin 19. âyet-i kerîmesi ise daha açık bir îkazda bulunmaktadır:

«O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allâh’ındır.»… ”

Aslında Raif Efendi daha çok konuşacaktı ama metro Şirinevler istasyonuna geldi. Burak Bey, gereken dersi çıkarmıştı. O, anlaması gerekeni çok güzel anlamıştı. Aslında bu sohbete yabancı değildi. Büyük babası ve büyük annesinin nasihatleri ile büyümüştü. Şimdi hatırlıyordu hepsini. Kur’ân-ı Kerim okumayı biliyordu. Ama yıllar var ki açıp okumamıştı bile. Onun, hayatın akışında istifade edilmesi gereken bir rehber olduğunu yeni yeni fark ediyordu. Ne kadar iyi olmuştu bu trafik sıkışıklığı. İyi ki Raif Efendiye rast gelmişti. Evet, Burak Bey bunları düşünerek toplantısına yetişti ama artık o başka biriydi.

Kısaca:

“Dosdoğru (bir Kitap’tır) ki, kendi katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve sâlih amellerde bulunan mü’minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.” (el-Kehf, 18/2)

“Şüphesiz îmân edip sâlih amellerde bulunanlara gelince; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.” (el-Kehf, 18/30)

“Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici süsüdür; sürekli olan «sâlih davranışlar» ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır. Umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (el-Kehf, 18/46)

“Kim îmân eder ve sâlih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” (elKehf, 18/88)

“Îmân edip sâlih amellerde bulunanlar… Firdevs cennetleri onlar için bir «konaklama yeri»dir.” (elKehf, 18/107)

“… Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık sâlih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibâdette hiç kimseyi ortak tutmasın.” (elKehf, 18/110)

“Allah, hidâyet bulanlara hidâyeti artırır. Sürekli olan sâlih davranışlar, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.” (Meryem, 19/76)

“Îmân edenler ve sâlih amellerde bulunanlara gelince, Rahmân (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem, 19/96)