KİMLERİN HAYRANISIN?

Yunus Sami EŞMELİ yunussamiesmeli@hotmail.com

Ömer bin Hattâb, Âlemlerin Sultânı’nı öldürmek isteyen bir Ömer iken, Kur’ân ile tanıştı;

Hayran oldu.

Sonra;

Adâlet timsâli bir Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- inkişâf etti.

Yahudi âlimi Husayn İbn-i Selâm, Efendimiz’e baktı;

Hayran oldu.

Sonra;

“–Bu yüz yalan söylemez.” dedi ve Peygamber Efendimiz’in «cennetlik bir adam» diye iltifât ettiği, Abdullah İbn-i Selâm -radıyallâhu anh- oldu.

Aynı şekilde Firavun’un sihirbazları da Cenâb-ı Hakk’ın Musa -aleyhisselâm-’a verdiği mûcize karşısında;

Hayran oldular.

Sonra;

Kolları ve bacaklarının çaprazlama kestirilmesiyle tehdit edilmelerine rağmen îmanlarından asla taviz vermeyerek destansı bir duruş sergilediler.

Daha niceleri böyle;

Hayran oldular. Allah Teâlâ’ya, yüceliğine, kudretine, kurmuş olduğu kusursuz nizâma, benzersiz kitabına;

Hayran oldular. Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e, tesis ettiği düzene, sağladığı hukuka, gözettiği adâlete, örnek olduğu fazîletlere, sahip olduğu en güzel ahlâka, yaşadığı hayata;

Hayran oldular. İslâm’a, zarâfetine, hayatın içinde hiçbir boşluk bırakmayışına, emrettiklerine, bütün güzelliklerine, huzuruna…

Bu hayranlıklarla dünya-âhiret hayatlarını âbâd ettiler. Her ne olursa olsun, bütün devirlerde îmanlarını korudular. Gaflet tuzaklarına karşı her dâim uyanık oldular. Zihnen, fikren ve kalben diri bir şekilde yüce ufuklara nâil oldular. Ulvî muhabbetlere ulaştılar.

Kendisini imtihan etmek niyetiyle, efendisinin haberi olmadan sürüsünden bir koyun vermesini teklif ederek, bu teklifinde ısrar eden ve en nihayetinde;

“–Kayboldu dersin, efendin nereden bilecek ki?” diyen Abdullah İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ-’ya karşı yüzünü çevirip şahâdet parmağını kaldırarak;

“–Peki o zaman Allah nerede?” diye cevap veren tahsil görmemiş basit bir çobandaki hassâsiyeti, ahlâkı ve sadâkati kazandılar.

Günümüzde birçok gelişmiş, üstün teknolojik imkanlar olmasına rağmen; bugünün ilminin hâlâ çözemediği muazzam bir ilmî seviyeye Mimar Sinan gibi niceleri asırlar önce ulaştılar.

“Bütün dünyada akılların yüz gram kabul edildiğini farz etsek, bunun doksan gramına sahiptir…” diye düşmanları tarafından bile övülen ve yüceliği karşısında her dâim hayretlere düşülen Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han gibi, muhteşem bir zekâya, ferâsete ve basîrete sahip oldular.

Çünkü değişmez bir gerçektir ki;

İnsan hayran olduğunun tesiri altında kalır. Onu sever, taklit etmeye ve örnek almaya başlar, onunla maddî-mânevî bir etkileşim yaşar. Etrafında döner durur ve ondan kolay kolay kopamaz. Bir nevî bütünleşir ve zamanla hayran olduğunun husûsiyetlerine bürünür. Meselâ; sevdiğini sever, sevmediğini sevmez, yapacaklarını ve yapmayacaklarını, bütün hareketlerini onun rızâsına göre düzenler. Aradaki muhabbet bağı anbean kavîleştiğinden; nihayetinde bütün yönleriyle, farkına varılarak yahut varılmaksızın, aynîleşme vukû bulur.

İşte bundan dolayıdır ki bir tarafta insan, nâdîde şahsiyetlere dönüşebilirken ve sayısız yüceliklerden nasiplenebilirken diğer tarafta;

İnsanlık tarihinde her zaman günahın ve dünyanın câzibesine hayran olanlar da var olabildiler. Gerçi onlar asla kurtuluşa eremediler. Bu mânâda yaptıkları yanlış tercihler; hakikatleri görmelerine her dâim perde oldu, mâni oldu.

Çünkü;

Dünyaya, gaflete, geçici lezzetlere, nefsin albenili ve süslü hayallerine bir aldanış içerisinde duyulan yanlış hayranlıklar; insanı her dâim ahmaklaştırır, çapsızlaştırır ve bir gafletten öbür gaflete durmadan sürükler. Zihnen, fikren ve kalben kötürüm yapar. Kıymetini azaltır, basitleştirir.

Nasıl ki heybetli bir aslan; pis bir lâğım faresine özense, ona hayran olsa, bu abes karşılanır ve bu hayranlığın aslanın çapını düşürmesiyle; üstün özelliklerinin kaybına yol açması kaçınılmaz olur, aynı o şekilde.

Aksi takdirde bugün baktığımızda;

Allâh’ı zikretmek yerine; sevdiği ve hayranı olduğu bir YouTuber’ın on bin kez ismini zikreden ve bunu videoya çekerek herkese ilân eden birisinin bu yaptığını başka nasıl îzah edebiliriz ki?

Veya;

Yine aynı şekilde sevdiği ve hayranı olduğu birinin ismini, canlı yayın yaparak on yedi saat boyunca internet üzerinden hiç durmadan tekrarlayan birinin bu faydasız, saçma ve mantıksız icraatını nasıl îzah edebiliriz?

Veya;

Daha bir hafta önce akşam yemeğinde ne yediğini hatırlamayan kimselerin; birtakım ünlülerle ilgili en özel bilgileri, hattâ onların bile kendilerine ait unuttuğu bazı hususları, «hayranıyım» diyerek; rahatlıkla bilmelerini ve sorulduğunda sadece saniyeler içinde cevaplamalarını nasıl îzah edebiliriz?

Veya;

Bir kimsenin bir tarafta; «Müslümanım!» deyip diğer tarafta haram olduğunu bile bile sırf hayranı olduğu aktörün, artistin, solistin, futbolcunun vs. fotoğraflarını vücuduna dövme yaptırmasını; hattâ daha da ileri giderek ilk yüz yüze görüşebildiği günü, ilk imza aldığı günün tarihini, imzasını vs. dövme yaptırmak sûretiyle bedeninde sürekli bunları taşımasını nasıl îzah edebiliriz?

Veya;

Bir film karakterinden etkilenip onun yaptıklarını yapmak, sadece senaryo îcâbı söylediği replikleri ezbere bilmek nasıl îzah edilebilir?

Hattâ seviyeyi daha da yükseltip kendini o zannetmek; ufacık çocukların «spiderman/örümcek adam» gibi filmleri izleyip camdan yahut balkondan atlaması gibi örnekler nasıl îzah edilebilir?

İşte;

İnsan hayatının boşluk kabul etmemesinden mütevellit, biz hayranlıklarımızı doğru ve müsbet noktada yaşamaz ve bu alanı boş bırakırsak; başkaları ve menfî noktadaki hayranlıklar o boşluğu illâ ki doldurur. Bahsettiğimiz ve daha nice sayısız örneklerde olduğu gibi.

Şu hakikat zinhar esnemiyor:

Yücelere ve yüceliklere hayran olanlar yüceleşir, cücelere ve cüceliklere hayran olanlar da cüceleşirler.

Bu yüzden;

Dünyada huzurun, ebediyette de saâdetin yegâne anahtarı; peşinden gidilecek doğru örnekleri tercih edebilmek, doğru ve isabetli hayranlıklar etrafındaki muhabbet halkalarına dâhil olabilmektir.

Bu derdi çeken, hisseden ve yaşayan şair idrakleri şu sualleriyle harekete geçiriyor:

Kimlerin hayrânısın, kim örneğin?
Hangi dâvâlar içindir desteğin?
Kurduğun en son hayâlin, isteğin,
Hangi sevdâ, hangi özlemlerdesin? (Tâlî)

Hâsılı insan, kendine daima işte bu soruyu yöneltmeli:

“–Kimlerin hayranısın?”