RASÛLULLAH (S.A.S) ’İ GÖRMEK

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Bundan önceki yazımızın sonunda;

“Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı görme arzusu, hepsini yerinde duramaz bir hâle getirmişti.” diyerek, bir yürek yangınını dile getirmiştik…

Medine müslümanları, ne zamandır hasretini çektikleri Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı göreceklerdi! Her birinde heyecan doruktaydı. Mus‘ab Hoca’nın rehberliğinde büyük buluşma gerçekleşecekti. Beş yüzü aşkın kafile ve çokça grup içinde, sadece 75 müslüman vardı. Büyük buluşma gizli tutulduğu için, Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr’in tâlimâtı doğrultusunda hareket edeceklerdi.

–Yanımızdaki kimselere bir şey belli etmeyeceğiz! İçinde bulunduğumuz gruplarımızdan çok sessiz ve gizli bir şekilde ayrılacağız! Kimsenin bir şey anlamaması için, buluşma yerine her birimiz kendi imkânlarımızla varacağız! Her şeyi en ince ayrıntısıyla düşünecek ve ona göre hareket edeceğiz! Öyle ki, kimse kimseyi beklemeyecek! Geç kalan dahî beklenmeyecek! Uyuyan uyandırılmayacak! Buluşma yeri ve saati ile ilgili durumu anlamayanlara, bu gece için herhangi bir şey anlatılmayacak! Bu gece Akabe mevkiinde Allâh’ın Rasûlü ile buluşacağız!1

Ve nihayet gece yarısı… Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr -radıyallâhu anh- ile gelenler; Medine’nin önde gelenleri içinde, orta yaş ve yaşlılar olduğu gibi, otuz civarında da genç vardı. Bunların yetmiş üçü erkek, ikisi de hanımdı.2

Müslümanların her biri; sahâbî olma yolunda, içinde bulunduğu grubundan kimseye bir şey sezdirmeden ayrılıp, gizlice Akabe’deki buluşma yerine doğru harekete geçti. Her adımla birlikte, heyecanları da o nisbette artıyordu!

75 müslümanın her birinde, aynı incelik ve aynı hassâsiyet vardı! Gruplar arasından sıyrılıp çıkmak pek kolay olmasa da; bir tek fire bile vermeden, buluşma yerine can attılar!

Eğitimciler eğitimcisinin eğitip yetiştirerek, insanları eğitsin diye gönderdiği özel temsilcisinin büyük başarısının bir resmidir bu!

Özel Hoca’nın özel başarısı olduğu gibi, özel öğrencilerin de özel başarısıydı!

Bunca özeller arasında özel organizasyonu da unutmamak gerekir tabiî!

Müslüman duruşu ve disiplinidir aynı zamanda bu! Sadece konuşmak değil, yaşamaktır bu, yaşamak!

Heyecan arttıkça, zaman geçmek bilmiyordu. Bekledikleri an geliyordu işte. Gecenin üçte biri geçmiş ve Mekke halkı derin bir uykuya dalmıştı. Sessizliği yutan bir geceydi!

Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr ile Hazret-i Es‘ad bin Zürâre’nin işaret ettikleri yerde konaklayıp, artan bir merakla Rasûlullâh’ı beklemeye başladılar.

Gözler ve gönüller Rasûlullâh’ı gözleyip beklerken; nihayet Gönüller Sultanı gecenin karanlığını yararak, yanlarına doğru gelmeye başladı! O an için uzaktan da olsa, O’nu görenler kendilerini zor tutuyorlardı.

Mus‘ab Hoca da dayanamamış, gecenin sessizliğine tercüman olmuştu:

–İşte Allâh’ın Rasûlü!

Doruğa çıkan heyecan ile nefesler bile tutulmuş, gözler de gönüllerle beraber Rasûlullah -aleyhisselâm- üzerine kilitlenmişti!

Peygamberimiz -aleyhisselâm-; Abbâs Amcası ile Akabe’de büyük buluşma ve bey‘at gerçekleştirirken, Hazret-i Ebûbekir ile Hazret-i Ali’yi de kritik noktalara gözcü olarak vazifelendirmişlerdi.3

Amcası Hazret-i Abbâs ile beraber gelen İki Cihan Güneşi; her birine tek tek bakarken öyle güzel tebessüm ediyordu ki, bu tatlılığı hiçbir şey ifade edemezdi.

Karşılarındaydı işte!

Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamberler Sultanı, Kâinâtın Efendisi, Allâh’ın Sevgilisi, Hazret-i Ahmed-i Mahmûd u Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanlarındaydı işte!

Görmüşlerdi nihayet, görmüşlerdi işte. Hem de yakından görmüşlerdi. Bu an hiç bitmesin istiyorlardı!

Sadece saatler değil, dakikalar değil; saniyeler bile dursun, zaman geçmesin, bu an hep böyle kalsın istiyorlardı!

Peygamber Efendimiz’in nur tebessümü; bu karanlık gecede bile öylesine güzel görünüyordu ki, nefeslerini tutmuş O’na bakıyorlardı.

Karanlık geceyi; o ilâhî nurla öyle bir aydınlatmıştı ki, bunu sadece nasipli olanlar görebiliyorlardı!

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı görmenin mutluluğu ile Medine müslümanlarının her biri öyle bir havaya girdiler ki, artık O’ndan başka hiçbir şey göremiyorlardı.

Sadece O vardı burada artık! O vardı burada ve O’nunla beraberlerdi!

Görmüşlerdi işte!

O’nu görmüşlerdi, O’nu!

Kâinâtın Efendisi’ni görmüşlerdi!

Gönüller bir başka akmıştı Gönüller Sultanı’na!

Bir başka nur devşirmişlerdi Nûr’un kaynağından!

Bir başka güzel nurlanmışlardı O Nûr ile!

Nûr ile nurlanmak!

Gönüller Sultanı’nın gönlünde yer edinmek!

Karanlıklar aydınlanmıştı artık!

Nûr’u görmüşlerdi çünkü! Nûr ile nurlanmışlardı!

O’nunla beraberlerdi işte! Buluşmuşlardı nihayet O’nunla!

Peygamber Efendimiz’i bu kadar yakından görmek ve O’na bu kadar yakın olmak, mest etmişti hepsini! Başka bir şey düşünecek durumda değillerdi artık. O vardı karşılarında ve O’nu yakından görmüşlerdi işte. Peygamber Efendimiz’i görmüşlerdi nihayet…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

_____________________________

1 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 221-222.

2 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 80-81.

3 Makrizî; İmtâu’l-Esmâ‘, c. 1, s. 35; İbrahim SARIÇAM, Hazret-i Muhammed (sav) ve Evrensel Mesajı, s. 112.