Allah -azze ve celle-’den Kullarına Sorular! -6-

YAZAR : Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com

NE OLURDU SANKİ!

TEŞVİK SUALLERİ

Cenâb-ı Hak, gönül ister. Rabbimiz istese insanı sair mahlûkat gibi, mutlak itaat eden varlıklar olarak yaratabilirdi. Lâkin böyle yapmamış, insanların gönüllü olarak kulluk etmelerini arzu etmiştir. Bu mânâda henüz ruhlar âleminde;

“Kıyâmet gününde; «Biz bundan habersizdik.» demeyesiniz diye Rabbin; Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki:

«–Ben sizin Rabbiniz değil miyim?»

(Onlar da);

«–Evet (buna) şahit olduk» dediler.” (el-A‘râf, 172)

İmtihan gereği bu mükâlemeyi hatırlamıyor isek de fıtratımızda inanmak duygusu ve ihtiyacının mevcut olması, ezeldeki tasdikin bir nişânesi. Yanlışlara vicdanımız isyan hâlinde. Nefsimiz; kendi hatalarımızı levm ediyor, ayıplıyor. Amel defterimizi elimize alıp da baktığımızda, kendi hesabımızı kendimiz görebilecek bir iç mekanizmamız var.

Aslında inkâr imkânsız. Nankörlük temelsiz. Günahkârlık mantıksız…

Teşvik sualleri bunları hatırlatıcı, dokunaklı îkazlardır:

“Allâh’a ve âhiret gününe îmân edip de Allâh’ın kendilerine verdiğinden (O’nun yolunda) harcasalardı ne olurdu sanki! …” (en-Nisâ, 39)

Ne olurdu; ömür sermayesini din muârızlığına harcayacaklarına, kâinâtı tefekkür edip, eserden Müessir’e ulaşsalardı!..

Ne olurdu; şüphelerin girdabında boğulacaklarına, îmânın selâmetine çıksalardı!..

Bu âyet-i kerîmeyi, Hazret-i Ali’nin şu kıssasıyla tefekkür edelim:

Dehrî (ateist, âhireti inkâr eden) bir şahıs, Hazret-i Ali’ye;

“–Bu dünyada boş yere yorulup duruyorsunuz. Ya cennet-cehennem yoksa?” der.

Hazret-i Ali’nin cevabı şöyle olur:

“–Sizin dediğiniz doğruysa ben bir şey kaybedecek değilim. (Zaten İslâm’ın emirleri, güzel bir insan olmanın îcaplarıdır.)

Fakat ya benim dediğim doğruysa ve cennet var ise siz ne kaybedeceğinizin farkında mısınız? Cehennem hak ise -ki elbette hak- siz nereye gireceğinizin farkında mısınız?”

Ey Allâh’ın kaçak kulları!.. İnansanız ne kaybedeceksiniz? Ya inanmazsanız neler kaybedeceğinizi hiç düşündünüz mü?

Teşvik sualleri dediğimiz gruptaki sualler, insanları tasdik etmeye duygulu bir şekilde zorlar.

Şu âyette iki sual var. Müşrikler alaycı ve reddedici bir sual soruyorlar, Cenâb-ı Hak ise bu suâlin yersizliğini bir sual ile bildiriyor:

“İnsanların bir kısmını, diğer bir kısmı ile imtihan ettik ki; Kureyş’in ileri gelenleri, fakirler hakkında şöyle desinler:

«–Allâh’ın aramızdan kendilerine îmân ihsân ettiği kimseler şunlar mı?»

Allah şükredenleri daha iyi bilmez mi?” (el-En‘âm, 53)

Hep tasdik ettirici sualler:

“Bilmez mi, O (bütün varlıkları) yaratan? …” (el-Mülk, 14)

Elbette bilir!..

“Allah kuluna kâfî değil midir?” (ez-Zümer, 36)

Elbette kâfîdir!..

“Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?” (et-Tîn, 8)

Elbette öyledir!..

“Peki (bunları yapan) Allâh’ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?” (Kıyâmet, 40)

Elbette yeter!..

“İlk yaratış Bizi âciz mi bıraktı (ki, ikinci defa yaratmak Bizi âciz bıraksın)?” (Kāf, 15)

Elbette bırakmadı!..

O hâlde? Ne diye bekliyorsun? İnan, kulluk et, davetine icâbet et!..

“Îmân edenlerin Allâh’ı anma ve O’ndan inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? …” (el-Hadîd, 16)

Fudayl bin Iyâz bir eşkıyâ iken bu âyeti işitmesiyle kendine gelmiş ve kat ettiği mânevî mesafe ile Hak dostları arasına katılmıştı.

Yaratılışın gayesini ifade eden âyetlerden biri de bir teşvik suâlidir, diyebiliriz:

“Hanginiz daha güzel davranacak?” (el-Mülk, 2)

Akletmez misiniz?

Mü’minlere içki, kumar, fal okları yasaklandıktan sonra sorar:

“Artık vazgeçtiniz değil mi?” (el-Mâide, 91)

TEHDİT SUALLERİ!

Duygulara «korkutucu şekilde» tesir eden sualler de vardır:

“Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve Sen’i de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman hâlleri nice olacak!” (en-Nisâ, 41)

Peygamber Efendimiz, bir gün Abdullah İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh-’tan Kur’ân dinlemiş bu âyetlere geldiğinde gözyaşlarını tutamamış ve; «Kâfî!» buyurmuştu. (Buhârî, Tefsîr, 4/9; Müslim, Müsâfirîn, 247)

Tüyler ürpertici sualler:

“Fakat; onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman, hâlleri nice olur?” (Âl-i İmrân, 25)

“Cehennemde kâfirlere yer mi yok!” (el-Ankebût, 68)

“Kâfirlerin yeri cehennemde değil midir?” (ez-Zümer, 32)

“De ki:

•«(Ey müşrikler!) Ne dersiniz? Allâh’ın azâbı size geceleyin veya gündüzün gelirse (ne yaparsınız?)»

•Suçlular O’ndan hangisini istemekte acele ediyorlar!” (Yûnus, 50)

ÂHİRETTEKİ SUALLER

Buraya kadar işlediğimiz; dünyada sorulan suallerin cevabını tefekkür ederek âhirete kalb-i selîm götüremeyenlere, kıyâmet günü başka başka sualler sorulur. Bir başka tabirle; herkese sorulan o sualler karşısında, dünyadaki sorulara doğru ve güzel cevap vermeyenler, perişan olur:

“Allah kıyâmet gününde peygamberleri toplayıp şöyle buyurur:

«–Ümmetinizi davet ettiğinizde, size ne cevap verildi?»

Onlar da;

«–Bizde hiçbir bilgi yok. Şüphesiz ki, Sen bütün gaybları kemâl üzere bilensin.» derler.” (el-Mâide, 109)

“O gün Allah onları çağırarak; «Peygamberlere ne cevap verdiniz?» diyecektir.” (el-Kasas, 65)

Bu sorular, bir nevî mahkeme sorgulamasıdır. Dünyada nasıl mahkûmlar; polis sorgusunda, savcı görüşmesinde ifadeleri alındığı hâlde, mahkemede tekrar hâkimin huzûrunda sorgulamaya tâbî tutulursa; huzûr-ı ilâhîde böyle dehşet sualler bütün insanlığı beklemektedir.

“Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur:

«Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi?

Değilse yaptığınız neydi?»” (en-Neml, 84)

Elbette bu sualleri, ceza hükmü takip edecektir:

Helâk ve azap hükmünden sonra acı sualler vardır:

“Nasılmış cezalandırmam?” (er-Ra‘d, 32)

“Beni inkâr etmek nasılmış?” (el-Hacc, 44)

Cenâb-ı Hakk’ın sorduğu o dehşetli suallerden biri de cehenneme tevcih olunur:

“O gün cehenneme;

«–Doldun mu?» deriz. O da;

«–Daha var mı?» der.” (Kāf, 30)

Bu da korkuya sevk eden bir sual ve cevaptır.

Kıyâmette Cenâb-ı Hak, nedâmetle kıvranan ve çare arayanlara kınayıcı sualler sorar ve;

“Onlar orada; «Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım!» diye feryâd ederler.

•Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi?

•Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?)

Şimdi tadın (azâbı)! Zâlimlerin yardımcısı yoktur.” (Fâtır, 37)

Cenâb-ı Hak, bizleri mahşerde bu sualler karşısında perişan bir sükûta bürünenlerden olmaktan muhafaza eylesin!..

Âmîn…