Kur’ân Ahlâkıyla Ahlâklanmak
Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın amcasının oğlu Sa‘d bin Hişâm Hazretleri, Medine’ye gelip mü’minlerin annesi Hazret-i Âişe’den kendisine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ahlâkını anlatmasını istemişti. Âişe Annemiz ona;
“–Sen Kur’ân okuyorsun değil mi?” diye sormuş o da;
“–Evet!” cevabını vermişti. Bunun üzerine Hazret-i Âişe;
“–İşte O’nun ahlâkı Kur’ân idi.” (Müslim, Müsâfirîn, 139) dedi.
Evet, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; kendisine gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’in ahlâkıyla ahlâklanmıştı.
Öyle ki Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; her biri inci dânesi gibi olan sözleriyle Kur’ân’ı açıkladığı gibi, örnek yaşantısıyla da Kur’ân’ı tefsir etmiş, böylece Kur’ân-ı Kerim’deki ahlâkî esasları her zerresiyle hayatına tatbik etmişti. O; bu anlamda öyle bir Kur’ân ahlâkına sahipti ki sanki yaşayan bir Kur’ân idi, sanki Kur’ân O’nda mücessem olmuştu.
O; öyle Kur’ân ile hemhâl olmuştu ki tâbir câiz ise Kur’ân ile kalkar, Kur’ân ile oturur, Kur’ân ile yatardı. Gece, namaz için uyandığında Âl-i İmrân Sûresi’nin son on âyetini okuyarak kalkar (Buhârî, Tefsîr, Âl-i İmrân, 20) Felâk ve Nâs Sûrelerini okuyarak yatağına geçerdi. (Buhârî, Deavât, 12)
Kur’ân, O’nun hayatını şekillendirmiş; her bir âyet-i kerîmesi, O’nun söz ve davranışlarına yön vermişti. Böylece Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanma şerefine nâil olmuştu.
Zira Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmak, en güzel ahlâka sahip olmaktır. Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’inde;
“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 68/4) buyurarak Fahr-i Kâinât Efendimiz’in güzel bir ahlâk üzere olduğunu biz ümmetine bildirmiştir.
Bazı rivâyetlerde Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in;
“Onun ahlâkı Kur’ân idi.” (Nesâî, es-Sünnetü’l-Kübrâ, VI, 412) ifadesinden sonra bu âyet-i kerîmeyi okuduğu nakledilmiştir.
Kur’ân ahlâkı ile ahlaklanmak, aynı zamanda O’nun tebliğ vazifesinin îcabı olan bir husustur. Nitekim bir âyet-i kerîmede bu durum şöyle dile getirilmektedir:
“Andolsun, Allah; mü’minlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân, 3/164)
Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Kur’ân-ı Kerîm’in ahlâkıyla muttasıf olma süreci, Hira Dağı’nda;
“Oku!” emriyle başlamış; sonra âyet âyet, sûre sûre yirmi üç sene boyunca devam etmiştir. Bu; aynı zamanda insanı dönüştüren, ahlâkî esaslarla onu donatan, onu edepli kılan bir süreçtir.
Çünkü Kur’ân ahlâkı ile ahlaklanmak; ilmek ilmek insanı câhiliyye zihniyetinden koparıp, medeniyet timsâli bir hüviyete kavuşturur. Onun için insân-ı kâmil olmanın yolu Kur’ân’dan geçer.
Kur’ân-ı Kerim ile ahlaklanmak; önce kendinden başlamaktır, önce kendini değiştirmek, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına muvâfık hâl ve hareketlere sahip olmaya çalışmaktır. Nefis tezkiyesi diyoruz biz buna. Kur’ân, mü’minlerin nefislerini tezkiye ve terbiye etmelerini emreder.
Bu bakımdan Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmak, nefsini terbiye etmektir.
Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmak, ilâhî ahlâk ile ahlâklanmaktır. Şefkat, merhamet, affedicilik, cömertlik gibi cemâlî sıfatlarla muttasıf olabilmektir. Zira;
“Allah Teâlâ cömerttir, ihsan sahibidir, cömertliği sever. Yine O, güzel ahlâkı sever.” (Tirmizî, Edeb, 41)
Zira;
“Allah Rafîk’tır (rıfk sahibidir), rıfkla (yumuşaklıkla) muameleyi sever. Sertliğe ve diğer şeylere vermediği sevabı, rıfkla muameleye verir.” (Müslim, Birr, 77)
Kur’ân’ın ahlâkıyla ahlâklanmak, Muhammedî ahlâk ile ahlâklanmaktır. Muhammedî ahlâk ile ahlâklanmak da en güzel ahlâk ile ahlâklanmaktır. Nitekim Cenâb-ı Hak Hazretleri;
“(Rasûlüm!) Şüphesiz Sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 68/4) buyurarak Habîbi’nin yüce bir ahlâk üzere olduğunu biz mü’minlere ilân etmiştir.
Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz;
“Başka bir maksatla değil, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 8) buyurmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm’in en önemli hedeflerinden biri, fert ve cemiyeti ahlâkî esaslarla donatıp olgunlaştırmaktır. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerim; biz îmân edenler için birçok ahlâkî esasın üzerinde ehemmiyetle durmuş, bir anlamda mü’minlere yol göstermiş, kılavuzluk etmiştir.
Bu mânâda Kur’ân’ın ahlâkıyla ahlâklanmak, Cenâb-ı Hakk’ın lutfettiği rızıktan infâk etmektir.
Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanan bir mü’min, darlıkta da bollukta da Allah yolunda malını infâk eder; kızdığı zaman öfkesini yener ve insanları affeder. (Âl-i İmrân, 3/134)
Kul hakkı üzerinde hassâsiyetle duran Kur’ân-ı Kerim, ana-baba hakkı üzerinde ehemmiyetle durmakta ve;
“Onlara öf bile deme!” diye biz mü’minleri uyarmaktadır.
Kur’ân’ın ahlâkıyla ahlaklanmak; iyilik etmeyi, akrabaya yardım etmeyi gerektirir. En önemlisi adâletli olmayı gerektirir.
Yüce Rabbimiz bir âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak ki Allah; adâleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (en-Nahl, 16/90)
Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmak,
Hucûrât Sûresi’ndeki ahlâkî esasları gönülden özümsemektir. Zira bu sûrede; birçok ahlâkî esas, açık bir şekilde biz mü’minlerin önüne serilmektedir.
Bu sûre-i celîlede; gerek hayatında gerekse vefatından sonra Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e karşı edepli olmanın gerekliliği, -günümüzle çok alâkalı olarak- fâsıkın getirdiği habere araştırma yapmadan inanmamak gerektiği üzerinde durulur. Yine bu sûrede mü’minler; insanlarla alay etmemek, kaş-göz işaretleri ile dalga geçmemek, kötü lakaplarla çağırmamak, zandan sakınmak, gizlilikleri araştırmamak ve gıybet etmemek noktasında uyarılmaktadırlar.
Kur’ân ahlâkı; gıybet etmeyi, kardeşinin ölü etini yemek gibi görür.
Kur’ân’ın ahlâkıyla ahlâklanmak; bütün mü’minleri kardeş bilip, kardeşlik hukukunu zedeleyen söz ve davranışlardan uzak durmaktır.
Kur’ân’ın ahlâkıyla ahlâklanmak, her bir âyet-i kerîmeyi huşû içerisinde okuyup içimize sindirmek ve onların her birini hayatımızın düsturu hâline getirmektir.
İmam Mâlik Hazretleri, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın Bakara Sûresi’ni on iki senede ezberlediğini bildirmektedir. Bütün bir Kur’ân, iki ya da üç senede ezberlenebiliyorken, nasıl oluyor da elli sayfaya yakın bir sûrenin ezberlenmesi on iki sene sürüyor? Şöyle ki Hazret-i Ömer; her bir âyeti önce okuyor, üzerinde tefekkür ediyor ve en sonunda onu hayatına tatbik ediyordu. Sonra diğer âyet-i kerîmeye geçiyordu. Böylece âyet âyet on iki yılda Bakara Sûresi’nin her bir âyetini okumuş, ezberlemiş, üzerinde tefekkür etmiş ve hayatına yansıtmıştı.
Onun için Kur’ân ahlâkı ile ahlâklanmak, Kur’ân’ı yaşamaktır; mahzâ okuyup ezberlemek değil, Kur’ân’ı gönüllere indirmektir.
Zira Kur’ân; geçmişte olup biten, tarihte kalan bir kitap değildir. Kur’ân, kıyâmete kadar mü’minin yol haritası, bir nevî hayat kılavuzudur.
Şunu unutmamak gerekir ki; eğer Kur’ân’ın kılavuzluğuna güvenirsek, eğer Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanırsak, bu dünya hayatında yolumuzu şaşırmayız.
Nitekim Vedâ Haccı’nda verdiği hutbesinde Sevgili Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: Allâh’ın Kitâbı.” (Müslim, Hac, 147)
Bu bakımdan Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanırsak hem yolumuzu şaşırmayız hem de bütün bir âlem önünde yüce bir yerimiz olur. Zira Sevgili Peygamberimiz’in ifade buyurduğu gibi;
“Şüphesiz Allah; bu Kitap sayesinde bazı toplulukları yüceltir, diğerlerini de alçaltır.” (Müslim, Müsâfirîn, 269)
Bu mânâda mü’min; Kur’an’ı rehber edinmeli, onu hayatına hâkim kılmalı, Kur’ân’la yatıp Kur’ân’la kalkmalıdır. Mü’min; Kur’ân ahlâkı ile ahlaklanmalı, tâbir câiz ise yaşayan canlı bir Kur’ân olmalıdır.
Onun için mü’minler olarak sadece namazda, Ramazan ayında veya belli zaman dilimlerinde Kur’ân okuyarak değil; sadece yüksekte tutarak veya mahrecini doğru ve düzgün yerine getirerek değil; bütün zaman dilimlerinde, hayatımızın bütününde Kur’ân’ı rehber edinmeli, âyet âyet hayatımıza yansıtarak Kur’ân ahlâkı ile ahlâklanmalıyız.
Ne mutlu Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanıp yaşayan bir Kur’ân olabilenlere…
Cenâb-ı Hak, cümlemizi Kur’ân ahlâkıyla ahlâklandırsın!
Cenâb-ı Hak; bizleri, milletimizi, bütün ümmet-i Muhammed’i Kur’ân’ı azîz bilip Kur’ân ile azîz olanlardan eylesin!
Âmîn…