Bozgunculuk

İrfan ÖZTÜRK

İnsanoğlu; yapısındaki «nankörlük» ve «zalimlik» özellikleriyle, zaman zaman Rabbine isyan ederek, yeryüzünde bozgunculuk çıkarır, kendisi ile eşit şartlarda yaratılan insanları, mâlî güç veya zorbalıkla esâreti altına almaya çalışır. Haysiyet ve şereflerini korumak isteyenlerin direnmesi neticesinde, savaşlar çıkar ve kanlar dökülür.

İnsanların küfür karanlığına batıp, güçsüzlerin zulüm ve işkenceler altında ezildikleri bir ortamda, insanlara bir kurtuluş ümidi olan İslâm dîni; tarih içinde yaşanan bu acıklı olayların bir daha yaşanmaması için, yeryüzünde fitne ve fesat ile bozgunculuk çıkarmayı yasaklamıştır. Kur’ân-ı Kerim’de «fitne; katl (adam öldürme)den daha büyük bir cürüm» olarak kabul edilmiştir. (el-Bakara, 2/191)

Allah Teâlâ; müslümanları bu hususta uyarmıştır:

“Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde bozgunculuğa engel olmalı değil miydiler? Onların içinden bizim kurtardıklarımızın sayısı pek azdır. Zalimler yalnız kendilerine verilen (dünyevî refahın) ardına düştüler. Onlar ki günahkâr insanlardı.” (Hûd, 11/116)

“Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.” (el-Mâide, 5/64)

Çünkü bozgunculuğun ancak kâfir, münafık ve müşriklerin özelliklerinden olduğu, âyetlerden anlaşılmaktadır. Peygamberler tarihine baktığımızda; her peygamberin, kavmindeki bozguncularla sürekli mücadele ettiğini, fakat neticede Allâh’ın yardımıyla peygamberin ve mü’minlerin zafer elde ettiklerini, ifsâd ehlinin ise sonunda helâk olduklarını görürüz.

Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan peygamberler ve tevhid mücadeleleri, günümüze ışık tutacak canlılığa sahiptir. Çünkü bugün de insanlar, ilâhî nizamı terk edip beşerî sistemlerin karanlığında boğulup gitmektedirler. Bugün de güçlüler çeşitli bahanelerle zayıfları ezmek istemektedirler. Aşağıdaki âyetler, mevzuyla alâkalı olarak açık ve net bilgiler veriyor.

Semûd kavmine peygamber olarak gönderilen Hazret-i Sâlih -aleyhisselâm- onlara;

“«…Allâh’ın nimetlerini anın ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!» dedi.” (el-A‘râf, 7/74)

Onun bu uyarısına rağmen kavmi isyan edip, sonuçta Allâh’ın azabıyla helâk oldular.

Kavmindeki sapıklarla mücadele eden Hazret-i Lût -aleyhisselâm- da bütün ikazlarına rağmen yaptıkları iğrenç davranıştan vazgeçmeyen kavmi için şöyle duâ etti:

“Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et.” (el-Ankebût, 29/30)

Onlar da helâk edildiler.

Önceki milletlerin başına gelenleri hatırlatarak, kavminin hidâyetini isteyen Hazret-i Şuayb -aleyhisselâm- da onlara;

“Allâh’a inananları tehdit edip, (onları) Allâh’ın yolundan men ederek ve o yolun eğriliğini arayarak, her yolda pusu kurup oturmayın. Az iken Allâh’ın sizi çoğalttığını hatırlayın ve bozgunculuk yapanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” demişti. (el-A‘râf, 7/86)

Ama Medyen halkı da Hazret-i Şuayb’ı dinlememiş ve yeryüzünde fesat çıkarmalarının cezasını çekmişlerdi; onları bir sarsıntı yakalayıvermiş ve oldukları yerde diz üstü kalıp helâk olmuşlardı.

Daha sonra tarih gündeminde, Hazret-i Musa -aleyhisselâm-’ın Firavun’a karşı verdiği tevhid mücadelesine şahit olmaktayız. Ancak Hazret-i Musa’nın karşısında bir değil, üç düşman vardı.

Bunların en büyüğü azgın ve zalim bir diktatör olan Firavun idi: Cürümlerin en çirkinini işleyen, insanları kendisine köle kılan, İsrailoğullarının erkek çocuklarını öldürüp kızlarını ise serbest bırakan bu hükümdar; hattâ o, taşkınlık ve kibirde;

“İşte ben sizin en yüce Rabbinizim!” (en-Nâziât, 79/24) diyecek kadar haddi aşmıştı.

İkincisi Hâmân idi: Firavun’un oyunlarını tertipleyen, zulmüne ve azgınlığına yardımcı olan veziri idi.

Üçüncüsü Kārun’dur. Hazret-i Musa’nın kavminden olduğu hâlde, servetine ve ilmine aldanarak azıtan, şımaran; insanları maddî gücü sayesinde baskısı altına almak isteyen bir maddeperest…

“Andolsun ki Biz, Musa’yı mûcizelerimizle ve apaçık bir hüccetle, Firavun’a, Hâmân’a ve Kārûn’a gönderdik de, (ona) çok yalancı bir sihirbaz dediler.” (el-Mü’min, 40/23, 24)

“Kārun, Musa’nın milletindendi; ama onlara karşı azgınlık etti. Biz ona anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Milleti ona;

«Böbürlenme! Şüphesiz ki Allah böbürlenenleri sevmez. Allâh’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu da gözet; dünyadaki payını da unutma. Allâh’ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilikte bulun ve yeryüzünde bozgunculuk yapma, doğrusu Allah bozguncuları sevmez!» demişlerdi.” (el-Kasas, 87/77)

Kārun; bütün mal varlığıyla birlikte yerin dibine geçirildi. Firavun; askerleriyle birlikte Kızıldeniz’de boğuldu. Hâmân da helâk olup gitti.

Tarihte yaşanan ifsat hareketleri, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- devrinde de yaşandı. Rivâyetlerde; Abdullah bin Übey bin Selûl ve benzeri münafık olduğu bildirilen bazı kimseler, insanlar arasında fitne çıkarıyor ama bunu suç görmeyecek kadar da küstahlık ediyorlardı:

“Onlara;

«Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.» denildiği zaman;

«Biz ancak ıslah edicileriz.» derler.

Dikkatli ol! Muhakkak onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat bunu anlamazlar ki…” (el-Bakara, 2/11, 12)

Münafıkların ne derece fesat unsuru olduğunu belirleyen diğer bir âyette şöyle buyurulur:

“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken kalbindekine Allâh’ı şahit tutan; iş başına geçince de yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye çabalayan insanlar vardır. Oysa Allah bozgunculuğu sevmez.” (el-Bakara, 2/204, 205) Bu âyet; münafıklardan, tatlı dilli fakat çok cânî biri olan Ahnes bin Şureyk hakkında nâzil olmuştur.

Buraya kadar hulâsa ettiğimiz bilgiler; ilâhî nizamı terk eden, yeryüzünde fitne ve fesat çıkaranların her zaman cezalandırıldığını göstermektedir. Allah Teâlâ, yaşanmış olan bu hâdiseleri Kur’an-ı Kerim’de; İslâm toplumuna haber vererek, insanları bozgunculuktan sakındırmıştır:

“Islah edilmişken, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allâh’a korkarak ve umutla yalvarın. Doğrusu Allâh’ın rahmeti iyi davrananlara yakındır.” (el-A‘râf, 7/56)

Allah Teâlâ, takvâ sahibi kullarına şu müjde ile hitap eder:

“Âhiret yurdunu, Biz; yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Ve (güzel) âkıbet takvâ sahibi kimselerindir.” (el-Kasas, 28/83)

(M. Emin AY, «Bozgunculuk», Şâmil İslâm Ansiklopedisi’nden istifade edilmiştir.)

Allah cümlemize takvâ ehlinden olabilmeyi nasip eylesin.

Fitne uyuyan yılan,
Dokunma sakın ona,
Dokunur isen şayet;
Zararı olur sana. (Gülzâr-ı İrfan)