Korunması Gereken En Mühim Kalemiz; AİLEMİZ

YAZAR : Raif KOÇAK

Allah Teâlâ; tekliği yani vahdâniyeti kendisine münhasır kılmış, bütün mahlûkātı ise çift olarak yaratmıştır. Yarattığı mahlûkatın arasına cezb ve incizab kanunu koyarak onları birbirlerine yaklaştırmış, maddî ve mânevî olarak birleşmelerini ve bütünleşmelerini sağlamıştır.

Eşref-i mahlûkat olan insanın fıtratında yer alan muhabbetin dâim olması, neslin temiz kalması ve korunması için aile hayatını zarurî kılmıştır.

İslâm dîni, aileye ve cemiyet hayatına çok önem vermiştir. Bundan dolayıdır ki ibâdetlerin ferdî olanını değil, cemaat hâlinde yapılanını teşvik etmiştir. Aynı zamanda cemiyetin temeli olan ailenin kurulmasına ve korunmasına, aile fertleri arasındaki münasebetlere ve bağlara ihtimam göstermiştir. Allah Teâlâ bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda muhabbet ve merhamet tesis etmesi, O’nun âyetlerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen zümre için muhakkak ki ibretler vardır.” (er-Rûm, 21)

Bir insanın îmân etmesinden ve takvâ sahibi olmasından sonra, en kıymetli hazinesi ailesidir. Sâlih ve sâliha bir eş ve hayırlı evlâtlar dünyanın hiçbir zenginliğine değişilemez.

İslâm’da aile hayatının temeli; karşılıklı muhabbet, ahlâk, fazîlet, merhamet, sabır, sadâkat ve iyi muamele ile tezyin edilmiştir.

Aile saâdeti, her iki tarafın haklarını karşılıklı olarak kullanmasına bağlıdır. Hayatın her alanında belli bir nizam ve intizam emreden dînimiz, aile hayatında da belli kurallar vaz etmiştir. Ailedeki her ferdin belli vazifeleri vardır. Bu konuda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; kızı Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ- Annemiz’e ev işlerini düzenlemesini emrederken, damadı Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- Efendimiz’e de evin dışarıdaki işlerini tanzim etmesini emir buyurmuştur. Böylelikle; ailedeki iş bölümü, fıtrî hususiyetler çerçevesinde tesis edilmiştir.

Baba; ailedeki huzurun, sükûnun, güvenin ve nizamın otoritesidir. Babayı hayat mücadelesinde evin geçimi ile mükellef kılan, Allah Teâlâ’dır. Bundan dolayıdır ki onu, hem bedenen hem de rûhen daha kuvvetli yaratmıştır. Allah Teâlâ’nın kendisine yüklediği bu vazifenin idrakinde olan bir erkeğin; ailesinin rızkını temin etmek için çalışması ve onları başkalarına muhtaç etmeden ihtiyaçlarını karşılaması hususunda gösterdiği her türlü gayret, sevap hazinesine yazılacaktır.

Anne ise; evdeki sevginin, şefkatin ve merhametin merkezidir. Zira anneler, Yaratıcı’nın ilâhî merhametinden en fazla nasip alan varlıklardır. İslâm toplumunda, aile bir mekteptir. En tesirli, en önemli eğitim müessesesi ailedir. Bunun da baş eğitimcisi kadındır. Çocuk eğitimi, annelerin omuzları üzerindedir. Annenin ailedeki birinci vazifesi eğitimdir. Burası boşalırsa, cemiyetin diğer alanlarında zâfiyetler oluşur.

Aile toplumun çekirdeğidir. Aile ne kadar sağlamsa, toplum da o kadar sağlamdır. Ailenin temeli olan evlilik, Allah Teâlâ’nın koyduğu ölçüler çerçevesinde tesis edilmeli ve gaye; sağlıklı ve sıhhatli bir toplum oluşturmak olmalıdır.

Bu adım atılırken; mutlaka küfüv, yani evlenecek şahıslar arasındaki denklik dikkate alınmalıdır. Bu konudaki ölçümüz Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Kadın, dört sebepten biri için nikâhlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi hâlde) sıkıntıya düşersin.” (Buhârî, Nikâh, 15; Müslim, Radâ, 53)

Evlilikteki bu ölçü sadece hanımlar için değil, evlenilecek erkeklerde de aranması îcap eden şartlardandır.

Evlilikteki denklik hususunda Hazret-i Mevlânâ da şöyle buyurur:

“Ayakkabının biri ayağına dar gelirse, ikisi de işe yaramaz.”

Dikkat edilirse, tavsiye edilen hususlardan üç tanesi; yani güzellik, zenginlik ve nesep gibi hususlar geçicidir. Zamana ve şartlara bağlı olarak değişebilir. Nitekim âyet-i kerimede;

“Kime uzun ömür verirsek, Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?” (Yâsîn, 68) buyurulmaktadır.

Ancak sâlih ve sâliha bir eş, aile için sürekli bir huzur ve saâdet kaynağıdır. Dindarlık; her zaman ve her türlü şartta insanı kulluk istikametinde tutan, sabır ve şükür ahlâkıyla da gönüllerin dengesini muhafaza eden, daima geçerli ve lüzumlu bir meziyettir.

Evlilik için dînimiz nikâh akdini şart koşmuştur. Bu hem kurulan ailenin cemiyet içerisinde meşrû kabul edilmesi hem de iki yabancının hayatlarını birleştirmesi ve ailedeki muhabbeti tesis etmesi açısından önemlidir.

Gelişen, değişen ve modernleşen(!) cemiyet hayatımız, birçok değeri de beraberinde değiştiriyor ve dönüştürüyor. Külfetsiz ve kolay olması gereken evlilik, şimdilerde neredeyse servet harcayarak yapılıyor. Bu konuda ölçümüz olan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bizleri şöyle îkaz ediyor:

“Nikâhın hayırlısı, külfetsiz olandır.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 32)

Düğünden evvel evin bütün ihtiyaçlarının iğneden ipliğe kadar tamamlanmasını şart koşmak, taraflara ağır külfetler yüklemektedir. Kervan yolda dizilir misali; önce mevcut imkânlarla yuvayı kurmak, daha sonra eksiklerin zaman ile tamamlanması yoluna giderek, hem yükü hafifletmek hem de ekonomik olarak ağır külfetlerin altına girmemek tercih edilebilir.

Böyle bir seçenek varken, her şeyin tam olmasını ve eksiksiz bir evliliği istemek; düğünde yapılan masrafların, alınan eşyaların ve ödemelerin sadece bir kişinin çalışması ile karşılanması mümkün olmadığından; bu durum, evin muhabbet sevgi ve şefkat dengesi olan kadını, fıtratının aksine çalışmaya ve evinden çıkmaya zorlayacaktır.

Ailenin ekonomik yetersizliği, kadının çalışmasından dolayı evine zaman ayıramaması; ilgisiz çocuklara ve bundan dolayı da sevgiden, şefkatten ve merhametten uzak bir topluma sebep olmaktadır.

Modern(!) çağda, annenin evde yaptığı işler ve yüklendiği vazifeler önemsiz olarak kabul ediliyor. Evin geçimini erkeğin üstlenmesi ve kadının onun eline bakması (!) kadında bir eksiklik olarak görülüyor. Bu yanlış bakış açısının; paranın, dolayısı ile maddenin geçerli bir değer ölçüsü kabul edilmesinden ve para kazananın evde otorite kabul edilmesinden kaynaklandığını söylemenin doğru ve geçerli bir tespit olacağı kanaatindeyim.

Böyle bir mantıkla hareket eden anne, para kazanmak ve söz hakkı elde edebilmek için evinin dışına çıkıyor. Akşamları ve hafta sonlarında tek günde bir araya gelen aile; o zamanı da televizyon dizileri ve teknolojik imkânlarla israf edince, geriye birbirinden kopuk, maddeye kul olan fertler çıkıyor ve ailenin çözülmesine ve hattâ çökmesine sebep oluyor.

Değerli olmak için para kazanmanın şart koşulduğu bir ailede, hem babanın hem de annenin evi terk edip para kazanmaya gitmesinden sonra evde kalan çocuk; ya bakımevlerine veya bir yabancıya teslim ediliyor. Sevgiden ve şefkatten mahrum çocuklar, gönülleri alınmak ve mutlu(!) edilmek için alışveriş merkezlerine ve oyun parklarına götürülüyor, bu sûretle vicdanlar rahatlatılmaya çalışılıyor.

Birtakım maddî beklentiler ve dünyalık hedefler için aileyi ihmal ettiğimiz zaman, okullar da diplomalar da işe yaramaz hâle geliyor. Aileden boşalan bu alanı maalesef hiçbir müessese dolduramıyor. Dünyalık telâş içerisinde sürüp giden hayatımızda, ihmal ettiğimiz ailemiz; sadece bizi etkilemiyor, bizimle beraber cemiyetin diğer fertlerini de olumsuz mânâda etkiliyor. Bu menfî tesiri görmek için 15-20 senelik evlenme-boşanma oranlarına, yaşanan aile fâcialarına ve çocuk suçluların sayısındaki artışa bakmak yeterli olacaktır sanırım.

Kadın; evinin dışında, ancak kendisine ihtiyaç duyulduğu kadar olmalıdır. Birtakım zorunlu meslekler ve mâkul şartlar çerçevesinde, kadının elbette çalışmasında bir beis yok. İllâki cemiyet içerisinde kadın, kendine ait yerlerde olacaktır. Ancak bunun için gerekli şartlar ve düzenlemeler yapılmalıdır. Bize göre müslüman kadının yapması gereken en önemli işlerden birisi, evinin içini yeniden ihyâ etmek ve hayatı sokaktan eve taşımaktır.

Hâsıl-ı kelâm; Allah Teâlâ kadına ayrı, erkeğe ayrı mükellefiyetler yüklemiştir. Kadının asıl vazifesi, aileyi bir temel eğitim müessesi hâline getirmektir. Onu evinden çıkarıp, ağır hayat şartları altına sürmek, yapılabilecek en büyük zulümdür. Unutmayalım adâlet; her şeyin olması gereken yerde olmasıdır.

Cenâb-ı Hak; bizlere Kur’ân ve Sünnet muhtevâsında, râzı olacağı aile yuvaları kurabilmeyi ihsan buyursun. Daha bu dünyada iken cennet hayatı yaşamayı ikram eylesin. Aile müessesemizi korusun ve güçlendirsin. Âmîn…

Bu makale www.yuzaki.com neşridir.