CUMA PALAZ
YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr
Senai Beyle olan sohbetlerimiz devam ediyor…
Hatırlarsınız, hani Hacı Selim Ağa Kütüphanesindeki emekli deniz albayı haritacı Senai Beyden bahsediyorum.
Kütüphanedeki çalışma günlerimizden biriydi, ilerleyen saatlerde Senai Bey beni kahve içmeye davet etti.
Üsküdar’dan sahile inip Salacak’a doğru yürümeye başladık, yol kenarındaki çay bahçelerinden birine oturduk. Kahvelerimizi söyledik:
“–Mîrim o kadar okuyorum şu tasavvuf mevzuunu; hâlâ anlamakta zorlanıyorum, bir de siz anlatsanız.”
“–Estağfirullah efendim! Bu deryâ deniz konuyu anlatmak bize düşmez, ama asker kökenli olduğunuz için ve kendi yaşadığım bir tecrübenin ışığında, ilim-irfan sahiplerinin de affına sığınarak, en azından bir boyutu ile size ifade etmeye çalışayım:
«Ben liseden mezun olduktan sonra ilk olarak Hava Harp Okulu imtihanlarına girdim. Belli merhaleleri geçtikten sonra, İzmir Gaziemir’deki uçuş kampına katıldım. Orada on beş günlük teorik eğitimden sonra, uçuşlara başladık. Uçuşlarda yanımızda bir pilot hoca olurdu.
Önce toplantı salonunda pilot hoca ve onunla o gün uçacak öğrenciler bir toplantı yapar, o günkü program ve çalışılacak hareketler konuşulurdu.
Uçtuğumuz tayyareler tek pervaneli dört kişilik eğitim uçaklarıydı.
Yapılan brifingden sonra pilot hoca ve öğrenci birlikte tayyarenin yanına gider, önce bir dış kontrol yapılır sonra tayyare çalıştırıp pist başına gidilir, çalışırken tayyarenin içinden de birtakım kontroller yapılıp kuleden uçuş izni istenirdi.
«CUMA PALAZ 47, 3.5’E KALKIŞ İZNİ»
«CUMA» kuleyi, «PALAZ» yeni öğrenen ördek yavrusu mânâsında beni, «47» tayyarenin numarasını, «3.5» ise uçağın pistten kalkış yönünü belirtirdi.
İzin alındıktan sonra piste çıkar; gaz kolunu sonuna kadar açıp belli bir hıza erişmeyi bekler, tayyareyi kaldırırdık.
Yine belli bir irtifâda tayyarenin burnunu düzeltip tırmanışı bitirir; düz uçuşa geçip, meydan turu denen pistin üzerinde dikdörtgen şeklinde bir alanı kat edip tamamlardık.
Daha sonra çalışma sahalarına gidip daha yüksek irtifâlarda gazlı perdö vites, gazsız perdö vites, keskin dönüş gibi çok zevkli ve keyifli çalışmalar yaptıktan sonra geri dönüşe geçerdik.
Geri dönüşte pisti bulmak için önce A noktası denilen volkanik, kara bir tepeye gitmemiz gerekiyordu, o tepeye geldiğimizde kuleyi arıyor;
«CUMA PALAZ 47, A NOKTASI» diye haber veriyorduk. Kule de eğer uygunsa; «Meydan turuna girebilirsiniz.» diye izin veriyordu.
Yine böyle bir gün çalışma sahasındaki hareketlerimizi bitirmiş dönüş yoluna geçmiştik ama ben A noktasını bulamıyordum.
Pilot hocam;
«–Ne oldu bulamıyor musun? İyi bak!» diyordu.
Ancak ben bir türlü göremiyordum. Pilot hocam gülerek;
«–Peki ben göstereyim mi sana?» dedi.
Mahcup bir şekilde başımı salladım. Bunun üzerine pilot hocam önündeki kumandaları kullanarak havada yukarıdan aşağıya yay çizen bir kılıç gibi tayyarenin burnunu direkt olarak aşağıya verirken biraz da sağa yatırınca; benim gözlerim yuvalarından fırladı, sanki bir girdabın içinden hızla aşağı doğru çekiliyorduk, emniyet kemeri bağlı olmasa ayağa fırlayacaktım.
Ellerimi, eller yukarıda misali havaya kaldırırken, ağzımı uzun zaman suyun içinde kalmış da birden çıkınca nefese aç kalmış biri gibi sonuna kadar açmış bir hâlde iken, konik tepeyi yani A noktasını görmüştüm, meğer tam altımızdaymış.
Hızla burnumuzun dikine, ona doğru düşüyorduk.
Pilot hocam gülerek;
«–Gördün mü?» dedi.
«–Evet, gördüm.» gibi bir şeyler geveleyince, hocam tayyarenin burnunu düzeltti.
Kuleye A noktasını bildirdikten sonra meydan turuna girdik, bir meydan turu attıktan sonra da piste inişe geçtik.
Şimdi gelelim konumuza:
Eğer bir yolculuğa çıkmaya karar verirseniz; ya uçakla seyahati tercih edersiniz ya da otobüs, tren veya otomobil ile seyahat edersiniz değil mi?
Tabiî varmak istediğiniz yere ulaşmanız, bu seyahat araçlarının türleri ile yakından alâkalıdır. Yani ulaşmak istediğiniz yere uçakla giderseniz daha çabuk varırsınız, yürüyerek giderseniz daha geç varırsınız öyle değil mi?
Yine tabiî olarak yaptığınız bu yolculukta uçağı seçerseniz yol alırken gördüğünüz alan, yüksekten baktığınız için yürüyerek veya otomobil ile giderken gördüğünüzden daha geniş bir alanı kapsar, aynı zamanda ufuk görüşünüz de daha uzundur değil mi?
İşte tasavvuf; evde oturmaktan vazgeçip uçakla seyahate çıkmaya benzer Senai Bey, çıkılan bu seyahate de seyr u sülûk denir.
Yolculukta size rehberlik eden (hani seyahatlerdeki tur rehberi gibi veya tayyaredeki benim pilot hocam gibi olan) kişiye mürşid denir.
Mürşid; daha önce bu eğitimi almış, tuzak ve engelleri görmüş olduğu için onun yapacağı rehberlik önemlidir. Çünkü mürşid mürîdinin (A noktasını bulma örneğinde olduğu gibi) -bazen meşakkatli de olsa- doğru yolu bulması için uğraşır.
Zirvelere çıkıp gezindikten sonra A noktasını bulamazsanız; pisti bulamaz, inemezsiniz. İşte bunun için pilot hocanın yani mürşidin önemi büyüktür. Çünkü aynı tayyarede olduğu gibi tasavvufta da çıkmak kadar inmek de önemlidir.
Tasavvuf pratiğindeki bunca önemine rağmen mürşide taalluk yani mürşid ile olan bu münasebet, seyr u sülûkün belli bir dönemi için geçerlidir. (Uçuş eğitiminde de pilot hocayla 13 sorti uçulur, ondan sonra kanaat getirilirse pilot öğrenci artık yalnız uçuşa çıkar.)
Sohbetimizin başında da söylediğim gibi tasavvuf; tefsir, hadis, kelâm, fıkıh gibi İslâmî bilimlerden birisidir, usûllerinin de kendi içinde çeşitli boyutları vardır ki uçsuz bucaksız bir ilimdir.
Evet Senai Bey başta da söylediğim gibi asker kökenli olmanız hasebiyle size kendi yaşadığım tecrübeden yola çıkarak konuyu bu boyutuyla örneklemeye çalıştım, sürç-i lisan ettiysek de af ola…”
“–Çok teşekkür ederim mîrim. Anlattıklarınızdan çok istifade ettim Allah râzı olsun.”
“–Cümlemizden Allah râzı olsun Senai Bey.”
___________________
Not:Tayyâre kelimesi Arapça «tayyâr» kelimesinden türemiştir. «Türk Dil Kurumu Türkçe Büyük Sözlük»te tayyâr kelimesinin karşılığı; uçucu, uçan olarak verilmektedir. Bu kelime, «kuş» kelimesiyle eş kökenlidir. Tayyâr kelimesinden türeyen tayyâre kelimesi de; «uçan vasıta» anlamına gelmektedir. Bugün «havacı» anlamında kullandığımız kelimenin karşılığı da, geçmişte «tayyâreci» olarak dilimizde yer etmişti ve hâlâ pilotlar, uçak ismini kullanmazlar, tayyâre derler.