HER HABERE İNANMA!..

YAZAR : Mehmet MENCET

Hayatın getirdiği her vakadan, her haberden ders çıkaralım. Fakat her duyduğumuza inanmayalım. Bugün maalesef gerek medyada; gerek sanal âlemde birçok haber yalan-yanlış aktarılabiliyor. Hâlbuki bu çok büyük bir kul hakkı. Bazıları sonradan düzeltilse bile akıllarda soru işareti kalıyor…

Anlatacağım hâdise bu hakikate bariz bir misal:

Bir arkadaşımızın kız kardeşi, İstanbul’da tren hattının geçtiği bir yerde oturuyordu.

Maalesef bazı erkekler; evliliğin, aile birliğinin sorumluluğunu taşıyamıyor ve bu yükü mecburen hanımlar yüklenmek zorunda kalıyor. Kadıncağız gecekondularının yakınında küçük bir kahvehane açıp, günlük nafakasını çıkarmaya çalışıyor. Her tren geçişinde âdeta sallanan, trenin düdüğünün gürültüsü ile dolu, kahvenin arka kapısından çıkıp bahçeden geçilerek gidilen bir gecekonduda hayatlarını sürdürüyorlar. Kahvenin arka bölümünde; çay-kahve pişirilmesi, bulaşıkların yıkanması, temizliği hep onun üzerinde…

Beyi gayet rahat, âdeta her işi hanıma yüklemiş. Biriken bozuk paraları bankaya götürüp bütünletmek bile ona ait.

Yıllarca bu gayretlerle üç evlâdını büyütüyor. Dişinden tırnağından artırıp farklı bir semtten, yıllardır çektikleri trenin gürültüsünden uzakta bir de ev alıyor. Çocuklar o evde kalıyorlar.

Kadıncağız bir gün yine çocuklarının yanına giderken;

«Şu bozuk paraları da bankada bütünleteyim.» diye yanına alıyor. Tam tren yolundan karşıya geçerken, treni görmüyor ve gelen tren kadıncağıza çarpıyor. Saat 14:00 civarı…

Çocuklar;

“–Herhâlde annemin işi çıktı, gelemedi. Babamın yanında kaldı.” diyorlar.

Eşi de;

“–Yeni eve çocukların yanına gitti.” diye biliyor.

Bu sebeple o gün kimse ardına düşmüyor.

Sonra iki tarafta da olmadığı, kaybolduğu anlaşılınca;

«–Acaba hangi hastahânede?» diye aramaya çıkıyorlar;

«–Bu isimde birisi yok. Ama bugün kimsesiz bir hanıma tren çarpmış. Ölmüş. Eşyası da burada…» diye gösteriyorlar. Bir de bakıyorlar ki anneleri…

Ölümün acısına bir acı daha ekleniyor:

Ertesi gün gazetelerde;

«Dilenci kadına tren çarptı. Paraları ortalığa saçıldı.» diye haberler yayınlanıyor. Her ne kadar;

«Hayır bizim annemiz dilenci değil!» deseler de kimse umursamıyor.

46 yaşındaki kadıncağız bir sürü yalan haberle gidiyor…

Her duyduğumuz haber doğru değil… Eşi, çocukları, tanıdıkları ve ailenin yakınları; ne kadar haberin yanlış olduğunu anlatsalar da gazeteler haberi düzeltmedi.

Bir garibanın izzetiyle oynamak vebal değil mi?

Burada bir yakıştırma olmuş. Fakat kastî yalanlar da var.

Bir gün savcı beyin odasında otururken, yaşlı bir amca odaya geldi. Gayet üzüntülü, mahzun bir hâldeydi;

“Efendim!” dedi. “Benim gencecik oğlum trafik kazasında öldü. Karşıdan hızla gelen bir arabayla çarpışmışlar. Kader dedik, acımız sonsuz.

Ama benim evlâdımın ağzına içki dökmüşler, arabasına da içki şişeleri koymuşlar. Benim çocuğum ağzına hiç içki koymadı. Beş vakit namazını kılar ve hiç içki içen arkadaşı da olmadı… Oğlumun ölümü kadar bu yapılanlar bana çok dokundu…” diye gözyaşı döktü…

Tabiî otopsi vs. yapıldı, mesele anlaşıldı.

Ama yazık değil mi bu temiz insanlara çamur atıp acısını daha da artırmaya?..

Cenâb-ı Hak, yalancı ve müfterîlerin şerrinden muhafaza eylesin…