MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ…

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN 

Üzüm bağı kasabanın yakınlarındaydı.

O gün, çocukluk bu ya; birkaç arkadaş, ailelerimizi ikna etmiş, içimizden birinin ailesinin sahibi olduğu bağda, gece yaban hayvanları gelip zarar vermesin diye nöbet tutuyorduk.

Beklediğimiz yer; üzüm bağının kenarında yerden yüksekçe, tahta merdivenle çıkılan bir çardaktı.

Bir ses duyduğumuzda bağırıp çağırıp, tahtalara vurarak, teneke çalarak gürültü yapıp güya hayvanı kaçırmaya çalışıyorduk.

Gece, geç vakit, tam uykuya dalacakken bir çıtırtı ile irkildim.

O yöne baktığımda gece karanlığında bir varlığın dura kalka ilerlediğini gördüm. İn miydi, cin miydi? Yoksa gulyabânî mi? Başının üzerinde tuhaf ışıklar beliriyor, eğilip kalkışıyla hiçbir varlığa benzemiyordu. Hemen arkadaşlarımı uyandırdım. Sessizce ve korku içerisinde izlemeye başladık. Sabahı zor ettik.

Ertesi gün durumu hemen büyüklerimize anlattık.

Önce gülüp geçtiler ancak ısrarlarımız neticesinde ertesi gün onlar da bizimle kaldı ve gece yarısı onlar da bu garip manzaraya şahit oldu.

Hâdise giderek bütün kasabaya yayıldı.

Kasaba sakinlerinin piknik yaptıkları dere kenarına yakın bir bölgede, garip bir varlık geceleri dolaşıyordu. Acaba cin miydi, peri miydi? Kimseyi çarpar mıydı?

Kasabanın ileri gelenleri; artık geceleri bağdaki çardağa geliyor, sessiz bir şekilde o varlığı uzaktan seyrediyorlardı.

Sonunda hâdise, kasabanın merkez cami müezzinine intikal etti.

Müezzin efendi nur yüzlü, bülbül sesli, mübârek bir zât idi. Bu mevzu kendisine soruldukça şöyle dedi:

“Ey ümmet-i Muhammed!

Kasabamızın civarında gördüğünüz varlık nedir bilemem! Size zarar verir mi vermez mi, onu da ben bilmem. Lâkin şunu bilirim ki, Allâh’ın yasakladığı şeyler, Allâh’ın gazabını çeker. Eğer Rabbimiz’in haram kıldığı içki ve benzeri günahlar bir yerde çoğalırsa, oradan bereket kesilir, rahmet kalkar. Bu dünyanın âhireti var. Cennet var, cehennem var…”

O günden sonra kasabada piknik yapanların sayısı hızla azaldı, tabiî alkol kullanma oranı da.

Tabiî bu durumdan rahatsız olanlar da vardı.

Bunlardan birkaçı bir gece bu varlığı daha yakından görmek için; gece yarısı onun gezindiği yere yakın yerlerde, çalıların arasına saklanıp onun geçmesini beklemişler.

Bir süre sonra o varlık ortaya çıkıp bunların yanından geçince hâdise ortaya çıkmış.

Meğer o bir salyangoz toplayıcısıymış.

Salyangozlar gece yarısından sonra bollaştığı için eğile kalka onları topluyor, belinde taşıdığı sepete dolduruyor, sonra da bu hayvancıkları yurtdışına gönderen bir şirketin kasabadaki ofisine teslim ediyormuş.

Bu arada, başındaki tuhaf ışıklar da salyangozları çok seven ateş böcekleriymiş. Onlar da aslında sebeplenmek için salyangoz toplayıcısının başının üzerinde uçuşuyorlarmış.

Tabiî bu mesele ortaya çıkınca, kasaba bir kez daha çalkalandı.

Gün geçtikçe de pikniğe gidenlerin sayısı yine artmaya başladı.

Tabiî bu mevzu böyle bitmedi.

Kasabanın müezzinine söylemediği sözler isnad edildi ve Anadolu’nun uzak bir yerine tayini çıktı. Yapılan baskılar sonucunda dönemin iktidarı, böyle uygun görmüştü.

Salyangoz satıcısı ise bir dönem kasabanın maskotu gibi oldu. Cahil halkı bir müddet maalesef kendi süflî dünyasının zebûnu eyledi. Şerli masaların baş köşesinde milleti zehirledi durdu.

Nurlu bir zâtı kaybetmiştik. Onun yerine hiç de bizim yöremizi ve insanımızı yansıtmayan bir salyangoz satıcısı öne çıkmıştı.

Zaman zaman evimizde yapılan çay sohbetlerinde, ilgimi çeken bir mevzu olduğu vakit, kulak kabartırdım. Büyüklerimiz de böyle olmasını istedikleri için herhâlde, oldukça ciddî meseleler konuşulsa bile bizim ortalıkta olmamıza izin verirlerdi. Biz de hasbelkader bu sohbetlerden nasibimizi alırdık.

O gece de sohbet esnasında, o müezzin efendinin sözü edilince kulak kesildim.

Toplantının en yaşlı ve saygı duyulan kişisi mevzu açıldığında elindeki defteri açtı ve okumaya başladı:

“Hadîs-i şerîflerde, haramları terk etmenin, sevap kazandıracak amel-i sâlihleri işlemekten önce zikredilmesinin iki mühim sebebi vardır:

1) «Def‘-i mefsedet celb-i menfaatten öncedir.» (Yani zararlı şeyleri uzaklaştırmak, faydalı şeyleri elde etmekten daha mühim ve önceliklidir. Şerîat yaşanmadan mânevî derecenin yükselmesi mümkün değildir.)

2) İbadet ve tâatlerin tamamını yerine getirmek insan gücünün üzerindedir. Yasaklardan sakınmak ise -az olmaları sebebiyle- her ferdin imkânı dâhilindedir ve bunun faydası daha şümullüdür.

Hattâ diyebilirim ki, İslâm âlemi için tasavvur edilen yükselme ve ilerlemenin en mühim yolu, günahları terk etmektir. Fıtraten günahlardan uzak ve dolayısıyla mâsiyeti terk etme sevabından mahrum olan meleklerin, tabiî makamlarından terakki edemiyor olmaları da bu ifademizin delili mâhiyetindedir.

Velhâsıl, haramlardan sakınmanın mânevî terakkîye hizmet etmesi kadar, maddî menfaat ve cismânî faydaları da gözden uzak tutulmamalıdır. Yasakları çiğnemenin, insanların malına, canına, şeref ve şânına verdiği zararın telâfisi mümkün değildir. Bu, basîret sahiplerince bilinip kabul edilen bir hakikattir.”*

Sohbet, kendisinden mahrum kaldığımız kıymetli hocamıza bir an önce kavuşma duâlarıyla sona erdi. Anlaşılan uğradığı haksızlığı gidermek için kasabanın hakkaniyetli kişileri de harekete geçmişti.

Aradan çok geçmedi. Salyangoz satıcısının gerçek yüzü ortaya çıktı. Etrafına verdiği maddî-mânevî zararlar sebebiyle, artık kasabamızda barınamaz hâle geldi. Diğer taraftan ise, uğradığı iftiralar ortaya çıktığı için, tayini geri çevrilen müezzinimiz de kasabamıza o güzel ezanlarıyla geri döndü. Vazifelerine ve tebliğine kaldığı yerden ve daha güçlü bir şekilde devam etti.

Demek ki, saman alevi gibi kısa zamanlı parlayışlar bu milletin gönlüne hükmetme şansına sahip değildir. Bu milletin gönlüne taht kuran, onları birlik ve beraberlik içinde millet hâline getiren, nur yüzlü, hak ve hakikat sözlü âlimleridir, ârifleridir.

Zihnimde ve kalbimde o günlerden bir hüküm gibi şu cümle kaldı:

Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz!

Kalın sağlıcakla.

____________________

* M. Es‘ad Efendi, Mektûbât, s. 37, no: 12.