Hayat Yolculuğunda UNUTAMADIĞIM KARELER -28-

YAZAR : Mehmet MENCET

ALİ İHSAN YILDIZ HOCAEFENDİ

 

Kırşehir’in hizmet ve hikmet dolu gönül insanlarından Ali İhsan YILDIZ Hocaefendi 1 Haziran 2017’de rahmet-i Rahmân’a kavuştu.

Hocamız, 1935 yılında Mucur’un Medetsiz köyünde dünyaya geldi. Hayatı İslâm’a hizmet ile geçen Hocaefendi, pek çok insanın İslâm’ı tanımasına ve yaşamasına vesile olmuştur. Hocaefendi; tasavvuf eğitiminin ve kültürünün hemen hemen hepsini, hocası merhum Kemal KELEŞ Hocaefendiden almıştır. Kemal KELEŞ Hocaefendinin rahle-i tedrîsinde yetişen Ali İhsan Hocaefendi; Kemal KELEŞ Hocaefendiden sonra Kırşehir’de irşadla vazifelendirilmiştir. Genç yaşlarında bu kutlu yol ile tanışan merhum hocamız; yıllarca merhum Mahmud Sâmi RAMAZANOĞLU Hazretleri ve merhum Musa TOPBAŞ Hazretleri’nin sohbetlerinde bulunmuştur. Onların mânevî atmosferini âdeta bir sünger gibi toplayıp, çevresindeki ihvanlarına aktarmıştır. Her sohbetinde mutlaka nüktelerle hâtıralarını da içine katarak pîrân-ı izâm hazerâtını anlatır, huzur iklimi oluştururdu.

Sayısız talebe yetiştirmiş ve 20’ye yakın kitap telif ve tercüme etmiştir. Ömrünü İslâm’a ve Hakk’a hizmete nezreden Ali İhsan Hocamız; uzun süre imam-hatip olarak vazife yapmış, vazife yaptığı her yerde, gülen yüzü, tatlı dili ile etrafına kendini sevdirmişti.

Âdeta Sâmi Efendi Hazretleri’nin âşığı idi. Hâtıralarını anlatırken, o anları tekrar yaşar ve gözlerinden inci taneleri gibi gözyaşları dökülürdü.

Muhterem Ali İhsan Hocamız dostlarına karşı çok vefâlıydı. Keskin ile Kırşehir’in arası 80 kilometre olmasına rağmen, dostlarının iyi ve kötü günlerinde hep yanlarında olurdu. Babam ve kardeşlerimi aynı anda kaybettiğim zaman Keskin’e geldi.

Yaptığı sohbette; asıl ayrılığın âhirette olacağını; Allah -celle celâlühû-’nun o kişilerin son bir kere görüşmelerine izin vereceğini, onların da Yâkub -aleyhisselâm- ile Yûsuf -aleyhisselam-’ın yıllar sonra kavuştuklarındaki sarılmaları müddetince birlikte olacaklarını, îmânı olanlar için ölümün bir ayrılık olmadığını anlatmıştı. Bu da beni çok etkilemiş ve teselli etmişti.

“Asıl ayrılık ölümle değildir. Allah âhiret ayrılığı vermesin!” demişti.

Yıllar önce Musa Efendimiz’in; Ankara, Kırşehir ve Kayseri programı vardı. Benim de doğduğum memleketim olan Keskin, yol güzergâhında olduğundan; oradaki hanım kardeşlerimizin, teyzelerimizin ziyaret imkânlarının olmadığından ama görmeyi de çok arzu ettiklerinden; bir de memleketimize bir mürşid-i kâmilin ayak basmasını arzu ettiğimden kendisine arz ettim.

“–Olur uğrayalım!” dediler. Rahmetli kayın vâlidenin kardeşinin bahçesi yol üzerinde idi. Hemen kayın birâderim Ömer Faruk ERTURAN orayı hazırladı ve çeyizindeki halıları yollara serdi. Musa Efendimiz halıları görünce hemen ayakkabılarını çıkarmak istedi:

“–Efendim! Lütfen ayakkabılarınızı çıkarmayın, halılar sizin ayağınızın tozuyla şereflensin diye serdim.” dedi. Tebessüm ettiler. Sayıları 100’e yakın olan Kırıkkale ve Keskin’deki hanımlar büyük bir heyecanla beklediler;

“–Erkeklerden fazla ihvânımız yok, ablalarımız çok muhabbetli!” deyince;

“–Hak katında kadın-erkek yoktur. Kim Allah için hizmet ederse, o erdir.” buyurdular.

O arada Kırşehir’den Ali İhsan Hocamızı ve birkaç ağabeyi davet ettim. Tabiî bu, kısa zamanda gelişen bir program oldu. Üstâdımız hazırlanan sofrayı ve Ali İhsan Ağabeyleri görünce;

“Kırşehir buraya gelmiş, yemeği burada yiyelim, Kırşehir’deki yemeği iptal edelim.” dedi. Kısa bir sohbet oldu ve Kırşehir’e hareket edildi. Merhum Ali İhsan Hocaefendi; bu program değişikliği için bana hiç tepki vermedi, hoş karşıladı. Bu olgun davranışını hiç unutamıyorum.

Cenazesine katılan bir ağabeyimiz anlattı:

Ali İhsan Hocamız’ın vefatından birkaç gün önce oğlu Hayrullah Bey’in beşinci kattaki evinde, babasının yatağının etrafına bir karınca sürüsü yayılmış;

«Acaba ne yapsak?» derken; «Dokunmayın!» diye işaret etmiş. 3 gün boyunca gelmişler, vefatından sonra hepsi kaybolmuş.

Sohbetlerinde tane tane, usandırmadan, bizzat o hâlet-i rûhiyeyi yaşar gibi anlatırdı. Mükemmel Arapçasıyla Rûhu’l-Beyan tefsirinden; bizlere o zamana kadar hiç duymadığımız, belki de çok az kaynaklarda bulunan bilgiler aktarırdı. Kırşehir’de oturan kayınbirâderim Ömer Faruk ERTURAN’ın hatırında kalan sohbetlerinden bazılarını da yazmadan geçemedim:

Ali İhsan Hocaefendi, Musa Efendi Hazretleri’ni sıkça ziyarete giderdi, çok muhabbeti vardı. Sohbetlerinin birinde Musa Efendi Hazretleri buyurdular ki:

“Mürşid ile sohbet, vücuda bir gıda;

İhvan ile sohbet, vücuda bir ilâç;

Avâm ile sohbet, vücuda bir mikrop;

Ateist ile sohbet, vücuda öldürücü bir zehirdir…”

“Tarîkatın özü muhabbettir.”

“Allâh’ın muhabbeti ölü kalpte bulunmaz, diri kalpte bulunur. Kalp ne zaman diri olur? Nefis ölürse, kalp diri olur. Zamanla kalpler de değişir, kalplerin değişmesinin 3 alâmeti vardır:

Bir adam düşünün ki;

1. Yaptığı ibâdetin tadını alamıyor, sanki saman yemiş gibi tat alamıyor.

2. Günah işlemekten de korkmuyor, çekinmiyor.

3. Ölümden ibret almıyor, gittikçe dünyaya rağbet ediyor.

Bu üç alâmet bir insanın kalbinde olursa, kalbinin değiştiğinin alâmetidir. Cenâb-ı Hak kalplerimizi değiştirmesin!”

“Eğer Allâh’ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün âlemlere karşı lütuf ve kerem sahibidir.” (el-Bakara, 251)

Allah -zü’l-Celâl ve’l-Kemal- Hazretleri; bazı insanlar sebebiyle bazılarından âfâtı ve belâları kaldırmasa, yeryüzü helâke gider.

Namaz kılanlar sebebiyle, kılmayanların üzerinden belâ kalkar. Yani namaz kılmayanlar, namaz kılanlar sayesinde yaşarlar.

Oruç tutmayanlar tutanlar sayesinde, hacca gitmeyenler gidenler sayesinde yaşarlar. Allâh’ı zikretmeyenler zikredenler sayesinde yaşarlar. Namaz kılmayanlar, zikretmeyenler, oruç tutmayanlar, hacca gitmeyenler yaşar ama, bu defa ölürken şeytan -aleyhillâne- gelir, ona îmansızlık taşını vurur. Îmansız olarak gitmesine sebep olabilir. Allah bizleri böyle kimselerden eylemesin…

Ali İhsan Hocamız; -Allâhu a‘lem- keşfi açık, duâsı mûteber bir zâttı. Alçak gönüllü idi. Tevâzuu hem yaşar hem tavsiye ederdi. İhvanları; her türlü müşkilâtlarında hiç çekinmeden hocaefendiye danışırlar, görüş ve duâlarını alırlardı. Kuraklık baş gösterdiğinde, hocamızı yağmur duâsına götürürler ve Allâh’ın izni ile hiç boş dönmezlerdi.

Büyük zâtlar, evliyâullah Allah’tan daha çok korkar ve titrer. Çok katlı bir binanın çatısını onaran bir usta; düşme tehlikesine karşı nasıl temkinli olur, korkar ve titrerse onlar da öyledir. Aşağıda çalışanın korkusu olmaz.

“Rabbimiz’in huzûruna hangi yüzle varacağız?” diyerek gözyaşı döken hocamız; 2 Haziran 2017 Cuma namazını müteâkip Kırşehir Cacabey Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrasında, Mucur’un Medetsiz köyünde defnedildi.

Hocamız; yıllardır aşkıyla yandığı, zikrettiği, ömrünü O’nun yolunda sarf ettiği Mevlâ’sına kavuştu. Kendisine rahmet, sevenlerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.

Rûhu için üç İhlâs-ı şerif ve bir Fâtiha-i şerîfe okumanızı istirhâm ederiz.