BAHAR ve GÜZELLİKLER

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Güneşin doğduğu yerden, mutlulukla açılan pencerelerden bahar muştuları geldi. Bulutlar çözüldü, gökyüzü apaydınlık oldu, yüreklere sevinç doldu, bahar geldi… Havanın yaydığı ılık esinti, tatlı esen meltem rüzgârı bir hoş çarptırdı yürekleri… Coştu gönül, dinginlik yürüdü bedene. Bahar geldi, bahar geldi…

Yıldızları mavi semânın, kulaklarda kalan hoş sedânın, gönül akislerinde oluşan latif edânın tezâhürü bahar. Âdeta yürek bayramı, yeniden dirilme heyecanı, canlanan hayaller, gerçekleşme yolunda idealler. Ey bahar! Sende hayat coşkusu var. İçinde yeniden dirilme hâli gizli. Bu aşkla coş, çağla ve Hak için ağla…

Ağaçların çiçeklenmesi, suların çağlaması, havanın güzelleşmesi, hayatın insana bir başka gülümsemesi sanki bahar. Tabiatın tüm canlılığıyla insana tebessüm etmesi, insanın rûhen dirilmesi demek. Ve insan tabiattan aldığı bu maddî güçle yeniden mânevî hedeflere bir ayrı koşar. Kişi nefsini daraltan esâretten bahar vesilesiyle kurtulup, yine bahar coşkusuyla daha hürce mânâ yollarında ilerler. İşte tam da şimdi şu Mayıs ayının getirdiği bahar sevinciyle, zihinde sâbitlenen yanlış tabulardan kurtulma zamanı. Uzunca süredir zincirlenen; kalpteki güzel birikimlerin, kırılarak açılma ve kanatlanma zamanı…

Kalpler baharda kıpır kıpır. Bahar heyecanı dorukta. Hava ılık ve tatlı… Tabiat tüm güzelliğiyle tamâşâya geçme vaktinde… Tefekkür ile ufku genişletme vakti geldi. Dal ufka, düşün senin için yaratılan eşsiz güzellikleri… Ve aklet, fikret, sonra zikret O sonsuzluk ufkunun sahibini… Yâ Hayy!..

Kurtul kendine oluşturduğun o dar kafesten, yık tabularını, kır zincirlerini nefsin, esiri olma şeytanın, bir bahar coşkusuyla hayata yeniden; «Merhaba!» de. «Ben geldim!» ya da «Ben yeniden dirildim, maddeden çok yoruldum, mânâya yöneldim artık!» de. «Bahar bende böyle tezâhür etti. Bahar ile maddî hayata inat mânâya yelken açtım. Hakk’a döndüm.» de.

Güller açıldı, bülbüller şakıdı, sümbüller hoş râyihalarını etrafa saçtı. Dereler nehirlere, nehirler denizlere çağladı. Denizin dalgaları gönlümü dağladı. Baharda vefâsız sanılan turnalar geri döndü, damlarda leylekler göründü. Ya şu serçelerin neşesine ne demeli? Kırlarda açan çiçekler, gelincik ve papatyalar… Neler çağrıştırıyor gürül gürül akan şelâleler? Hepsi ama hepsi baharı fısıldıyor bize. «Müjde, müjde bahar geldi!» diyor. Ve hepsi de bize cenneti hatırlatıyor.

Güzel hava, akan su, yeşillenen çevre, çiçeklenen ağaç, sanki bir bahar şarkısı… Kedere, hüzne inat; bahar ne güzel! Solmuş, sararmış yapraklara, kuru ağaçlara rağmen yeşillenen tabiat ne güzel! Üzüntünün, hüznün yerine sevinç ne güzel! Kasvetli kalplere rağmen coşkulu yürekler ne güzel! Baharı solumak, sevinci yudumlamak, Hakk’a koşmak ne güzel!

Tüm güzelliğiyle gelen bahar inşâallah bizleri sonsuza yelken açtırır. Kalplerimize ve hayatımıza taze bir âhenk ve dinginlik getirir. Her şey baharda ayrı güzeldir. Baharda bir güzellik sevdası kaplar yürekleri…

Güzellik cihanşümul bir kavramdır. Herkes güzeli arar. Güzeli sevmeyen, güzeli istemeyen yoktur. Güzellik neredeyse insanlarda iptilâ hâline gelmiştir. Güzele vurgundur insan. Güzele sevdalıdır ama hangi güzele?

İnsan karşılaştığı her şeyin bırakın güzelini hem de en güzelini hep kendi için arzu eder. Burada bencillik söz konusudur. Bu umumî fikir herkeste ayrı ayrı tecellî eder. Meselâ; çiçekleri hemen herkes sever ama çiçeklerin hası gülü kim sevmez ki? Çeşit çeşit hayvanlar var ama içlerinden en latif, en şirin olanı kuşlar. Onların da içinden kanaryayı ya da muhabbet kuşunu ayrı bir severiz değil mi?

Güzellik âdeta herkesin kaybedilmiş yitiğidir. Hepimiz güzelin sevdalısıyız. Güzel bir manzara, güzel bir yemek, güzel bir tatlı, güzel bir içecek, konuşabileceğim güzel bir dost, güzel bir kazanç, güzel bir iş, okuyabileceğim güzel bir kitap, güzel bir kazanç, içinde mutlu olacağım güzel bir çevre, kaliteli eğitim veren güzel bir okulda okumak, güzel bir ev, güzel bir araba, güzel evlâtlar!… İşte insanın güzelliğe olan sevdası!

Bu sayılan güzellikleri kim istemez? Herkes güzeli sever, güzeli ister ancak herkese göre güzellik mefhumu farlılık arz eder. Kimine göre güzel bir içecek; soğuk bir su, kimine göre içki, kimine göre ise limonatadır. Güzel bir manzara deyince; deniz, orman, çiçeklerle bezeli bir nehir kenarı akla gelebilir. Yine güzel kitap derken; birileri macera kitaplarını severken, diğerleri romana veya denemeye güzel kitap diyebilir.

Yani güzellikler de kendi içlerinde kişilere göre farklılık arz edebilir. Hattâ yetiştirilme tarzına ve içinde bulunulan çevrelere göre de güzellik fikri değerlendirmeleri değişebilir.

Meselâ; kimine göre güzel bir içecek, helâl içecektir. Güzel bir yiyecek, helâl bir yiyecektir. Kimine göre güzel bir kazanç; alın teri sarf edilerek elde edilen helâl bir gelir iken, bir başkasına göre nereden gelirse gelsin, ne olursa olsun hep gelen, hattâ oturduğu yerde hiç emek harcamadan elde edilen kazançtır.

Devam edelim örnekleri çeşitlendirmeye.

Kimine göre tamamen maddî temellere dayalı dünyevî arkadaşlar «güzel» dostken; kimilerine göre de sadece Allah -celle celâlühû-’nun rızâsı temeline dayanan, kişiye mânevi katkı sağlayabilen dindar arkadaşlar «güzel» dosttur.

Yine güzel bir ev; içinde günahların işlendiği ve yaşandığı bir ev olabilirken; bir başkasına göre, helâllerin yaşandığı, hayırlı işlerin yapıldığı bir ev olabiliyor.

Örneklere devam edebiliriz, ancak biz asıl şu gerçeğin altını çizmek düşüncesindeyiz:

Güzellik tektir. Güzellik tektedir. Tek olan güzeldir. Bugün cihanşümul bir mefhum olan güzellik bile farklılaştı. İnsanlar onun da içini boşalttılar. Nefsânî güzellikleri tek sevdaları yaptılar. Hattâ onları ilâhlaştırdılar.

Oysa tüm güzellikler, o tek güzel ve en güzelde odaklanıyordu. Yaratılış mûcizesinin tek sahibi Cenâb-ı Hak’tır. Yani Allah -celle celâlühû- en güzeldir. Allah Teâlâ güzeldir güzeli sever. Kerîm’dir kerîmi sever. Cömerttir cömerdi sever. O -celle celâlühû- en güzeldir. O da güzeli sever. O’nun en güzeli, en büyük peygamber Hazret-i Muhammed Mustafâ -aleyhisselâm- idi. Yine O’nda en güzel ahlâkî özellikler toplanmıştı. Biz insanlara en güzel hayatı ikāme ettiren, en güzel din gönderilmişti hem de O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- en güzel insan vasıtasıyla. Yine içinde her şeyin yazıldığı, o en güzel mukaddes kitap biz insanlara indirilmişti. Hem de kâinatta yaratılmış en güzel varlık olan, insana.

O hâlde;

En güzel Cenâb-ı Allah’tır. En güzel kitap Kur’ân-ı Azîmüşşân’dır. En güzel insan Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. En güzel yaratık, insandır. En güzel nimetler de hep insan içindir.

İşte İslâm, bu güzelliklerin bütünleştiği bir dindir. Güzelliklerin dînidir İslâm. Bize düşen, güzellikleri bozmadan almak ve en güzele ulaşmaktır.

Şu güzel bahar ayında; her zaman, hep beraber en güzele ulaşmak dileğiyle…