Azılı Düşmanımız : ŞEYTAN

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

m_canli

BİR HADİS:

عَنْ أَنَسِ ابْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
«…إِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْر۪ي مِنَ الْإِنْسَانِ مَجْرَى الدَّمِ… »

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“…Şeytan insanın vücudunda kanın akışı gibi dolaşır… ” (Ebû Dâvûd, Savm, 79)

BİR MESAJ: Ey insan! Şeytana aldanma!

Bulaşmasın diye şeytan güzelce taşlamalı.
Hayırlı her işe Hakk’ın adıyla başlamalı. (Tâlî)
Henüz Hazret-i Âdem yaratılmamıştı. İblis, meleklerin arasında yaşayan bir cin idi. Ve Allah -celle celâlühû-, yeryüzündeki halîfesini yani insanı yarattı. (el-Bakara, 2/30)

Cenâb-ı Hak, Hazret-i Âdem’i yoktan var ettiğinde; meleklere ona ihtiram secdesi yapmalarını emretti. Bütün melekler ona secde etti. Ancak sadece İblis secde etmedi, büyüklük tasladı ve böylece kâfirlerden oldu. (el-Bakara, 2/34)

“(Allah, ona) şöyle buyurdu:

«–Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan neydi?»

İblis dedi ki:

«–Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten, onu ise balçıktan yarattın.»

Allah;

«–Madem öyle haydi in oradan! Orada (cennette) kibirlenmek senin haddin değildir. Haydi, çık git! Artık sen alçaklardansın.» buyurdu.

Bunun üzerine İblis;

«–Bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver.» dedi.

Allah;

«–Tamam, sen artık (o vakte kadar) mühlet verilenlerden oldun.» buyurdu.

Bunun üzerine İblis dedi ki:

«–Öyle ise beni azdırmandan dolayı (ben de) mutlaka onları saptırmak için, Sen’in dosdoğru yolunun üzerine oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Ve Sen onlardan çoğunu, şükreden kimselerden bulamayacaksın.»

Allah bunun üzerine;

«–Yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan (cennetten) çık! Onlardan sana uyanlara gelince, hiç şüpheniz olmasın, cehennemi sizin hepinizle mutlaka dolduracağım.» buyurdu.” (el-A‘râf, 7/12-18)

İşte böylelikle İblis, şeytan oldu. Ve şeytan görevine başlamış oldu. Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde verilen mesajlardan bazılarını şöylece sıralayabiliriz:

1. Kibir, büyük bir günahtır. Şeytan; kendisinin ateşten, insanın ise balçıktan yaratıldığını ileri sürerek kibirlendi ve kibirlenenleri hiç sevmeyen Allah -celle celâlühû-, onu rahmetinden ve cennetinden kovdu. Böylece şeytan, yerilmiş ve kovulmuşlardan oldu. Demek ki kibir; insanı Cenâb-ı Hakk’ın ındinden ve cennetinden kovduran büyük bir günah, şeytanın en büyük ve bazen gizli tuzağı. Onun için insan, en ufağından büyüğüne şeytanın kibir tuzağına düşüp de cennetten ve makamdan kovulmuşlardan olmamalı!

2. Şeytana kıyâmete kadar mühlet verilmiştir. Yani şeytana, insanları yoldan çıkarmak konusunda; -gücü dâhilinde- her türlü müdahalesine izin verilmiş olup, kendisine kıyâmete kadar dokunulmayacaktır.

3. Şeytanın cehenneme gitmesi kesindir. Ama o yalnız gitmek istemiyor. Cenâb-ı Hakk’ın kullarını yoldan çıkarmak için her türlü hile ve desîseye başvuruyor. Onların önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşıyor.

Hattâ serlevhâ hadîsimizde de belirtildiği üzere; insanın vücudunda akan kan gibi ona yakın duruyor, her an onu gözlüyor, onun zayıf ânını gözetliyor.

4. Allâh’ın sâlih kullarını şeytan aldatamaz.

Şeytanın görevi aldatmak, insanın görevi ise aldanmamaktır.

Ancak şu hususu vurgulayalım ki şeytanın insana fizikî bir müdahalesi söz konusu değildir. Şeytan, zihnimizi ve gönlümüzü etkilemeye çalışır. Yani onun etkisi, zihne ve kalbedir.

Bu durumda şeytanın, insanı aldatmak ve yoldan çıkarmak için başvurduğu en etkili silâhı; vesvesedir. Nâs Sûresi’nde Rabbimiz vesvese veren şeytandan kendisine sığınmamızı öğütlemektedir. Şeytan bu vesvese ile Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’ı ve Havvâ Annemiz’i aldatmıştı. Şöyle ki:

Rabbimiz Teâlâ, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ’yı cennete yerleştirmiş ve;

“Cennette neyi gönlünüz çekerse yiyin; fakat sakın şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden (yaratılış gayesinin dışına çıkan kimselerden) olursunuz.” buyurmuştu.

Hazret-i Âdem ile Havvâ Annemiz cennette mutlu bir şekilde yaşarlarken şeytan ilk icraatına koyulmuştu. Onlara şöyle seslenerek vesvese verdi:

“Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı. Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyen biriyim.”

Şeytanın amacı; ayıp yerlerini kendilerine göstermek, böylece onları aldatmak idi. Öyle de oldu. Bir anlık bir gaflet ile yasak ağaçtan yediler ve o anda ayıp yerleri açılıp ortaya çıktı. Büyük bir telâş ve yaptıklarının pişmanlığı ile cennetteki yapraklarla üzerlerini örtmeye koyuldular. Bunun üzerine her şeyi bilen ve Alîm olan Allah -celle celâlühû-, onlara şöyle seslendi;

“Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?”

Hazret-i Âdem ile Havvâ Annemiz büyük bir pişmanlık duyup, yaptıkları yanlışı anlamışlardı. Ama olan olmuştu. Cenâb-ı Hak, onları cennetten çıkardı ve yeryüzüne indirdi. (el-A‘râf, 7/19-25)

Böylece insanın dünya macerası başlamış oldu.

Görüldüğü gibi şeytan vesvese verir. Hattâ bazen namazdayken bile vesvese verir. Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Şeytan, namazda iken birinize gelir ve; «Şunu hatırla, bunu hatırla!» der, namazdan ayrılıp gidinceye kadar buna devam eder.” (Tirmizî, Deavât, 25)

Şeytan şüphe verir, şeytan kışkırtır, kin besletir.

Şeytan korku verir, şeytan telkin eder, çirkinlikleri, günahı telkin eder. Böylelikle kişiyi günaha sevk eder. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Şeytan, sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinlikleri telkin eder.” (el-Bakara, 268) buyurmuştur.

Şeytan gaflet verir, tembellik verir. Şeytan acele ettirir. Şeytan aldatır.

Şeytan öfke verir. Şeytan aramıza tefrika sokmak ister, bizi birbirimize düşürür, ayrılık gayrılık tohumları saçar.

İşte bütün bu şeytanın oyun ve hileleri karşısında müslümanın duruşu nasıl olmalıdır? Teslim mi olacak yoksa mücadele mi edecek? Mücadele edecekse, şeytanla nasıl mücadele etmelidir?

Şeytanla yapılan mücadelede şu hususlar bizim rehberimiz olabilir:

1. Şeytan ile mücadelede en etkili silâhlardan biri;

“Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek Allah’a sığınmaktır. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürtecek olursa hemen Allâh’a sığın. Çünkü O; işitendir, bilendir.” (Fussilet, 41/36)

Demek ki eûzü besmele çekince şeytan bizden hemen uzaklaşıyor. Bir gün iki kişi, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanında birbirine sövüp duruyordu. Bunlardan birinin yüzü, öfkeden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları şişmiş ve dışarı fırlamıştı. Bunu gören Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şöyle buyurdu:

“Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık geçer. Eğer o; «Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm: İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan Allâh’a sığınırım.» derse üzerindeki o hâl kaybolur.” (Müslim, Birr, 109)

Onun için şeytan «eûzü besmele»yi hiç sevmez. Bu mübârek cümleyi duyar duymaz hızlıca oradan uzaklaşır. Aksi takdirde yanımıza yaklaşır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şöyle buyurmuştur:

“Şeytan Allâh’ın ismi zikredilmeden (besmele çekilmeden) başlanan bir yemeğe katılmayı pek arzu eder.” (Müslim, Eşribe, 102)

Onun için mü’min, eûzü besmeleyi dilinden düşürmemeli.

2. Mademki şeytanın en büyük silâhı vesvesedir, öyleyse vesveseye kapı aralamamak gerekmektedir. Bu mânâda gerekli tedbirleri alıp bir işe karar verildi mi; «Şöyle mi böyle mi?» şeklinde vesvese çukuruna düşmemek gerekir. Aksi takdirde insan, şeytanın elinde oyuncak hâline gelir, şeytan onunla oynar durur -Allah korusun-.

Şeytanın verdiği vesvesenin üzerimizden atılması konusunda Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şöyle buyurmuştur:

“Başına bir şey gelirse; «Şöyle yapsaydım, böyle olurdu.» diye hayıflanıp durma! «Allâh’ın takdiri bu. O ne dilerse yapar.» de. Zira; «Eğer şöyle yapsaydım…» gibi sözler, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” (Müslim, Kader, 34)

Demek ki şeytana kapı aralamamak gerekmektedir. Mü’min; yaptığı işle ilgili olarak gerekli tedbirleri alıp, vesilelere tutunduktan sonra, şeytanın vesvese verdiği durumlarda gerisini Cenâb-ı Hakk’a havale etmeli yani teslim olmalı, tevekkül etmelidir. Şeytana asla kapı aralamamalıdır.

Zira şeytan hep ensemizde, bizi alt etmek için bekleyip duruyor. Nitekim Fahr-i Âlem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:

“Şüphesiz şeytan, sizden birinin her işinde hazır olur. Hattâ yemeği esnasında bile yanında bulunur. Birinizin lokması düşerse; üzerine yapışanları temizleyip yesin, lokmasını şeytana bırakmasın.” (Müslim, Eşribe, 133)

3. Şeytana karşı korunma yollarından biri de birlik ve beraberlik içerisinde yaşamaktır. Çünkü şeytan yalnız kaldığında insanı daha kolay aldatır. Çünkü şeytanın en önemli tuzaklarından biri, tefrika çıkarmaktır. Bir hadîs-i şerifte; şeytanın namaz kılanların, kendisine kulluk etmelerinden ümidini kestiği, fakat onları birbirlerine düşürmeye, aralarını açmaya çalışacağı ifade edilmektedir. (Müslim, Münâfikîn, 65) Buna göre tefrika, mü’minleri oyuna getirmek için şeytanın elindeki en önemli kozudur.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizlere şöyle seslenmektedir:

“Şeytan, sürüden ayrılan koyunu kapan kurt misali insanın kurdudur. Onun için sakın gruplara bölünmeyin. Cemaat hâlinde olmaktan, toplumdan ve mescidlerden ayrılmayın.” (İbn-i Hanbel, II/400)

Bir başka hadîsinde de şöyle buyurmaktadır:

“Şeytan tek kişi ile iki kişiye musallat olup vesvese verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara musallat olamaz.” (Muvatta’, İsti’zân, 36)

Şeytan aramıza nifak sokmak ister, şeytan ayrıştırmak ister. Şeytan toplumda tefrika tohumları ekmek ister. İşte bu noktada mü’minler; tefrikaya düşmemeli, şeytana kapı aralamamalıdır. Toplumda birlik ve beraberlik içerisinde yaşamaya çalışmalıdır.

Netice olarak şeytan; kendisinin cehenneme girmesi kesinleştiği için oraya yalnız gitmemek adına, insanları da beraberinde götürmek istemekte, bu mânâda her türlü hile ve tuzağı kurgulamaktadır.

Onun için mü’min şeytana karşı aldanmamalı ve anladığı dilden onunla mücadele etmelidir.

Bu da;

Şeytanın vesveselerine karşı, tedbir ve tevekkül silâhını kuşanmakla olur.

Şeytanın günah işletme telkinlerine karşı, günahtan uzak yaşamaya çalışmakla olur.

Şeytanın tefrika silâhına karşılık, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamakla olur.

Şeytanın acele ettirmesine karşılık, teennî ile hareket etmekle olur.

Şeytanın isyan ettirmesine karşılık, itaat ve tevekkülü rehber edinmekle olur.

Ve şeytanın her türlü hilelerinden her an emin olmak için, eûzü besmeleyi dilimizden düşürmeyip Allâh’a sığınmakla olur.

Rabbimiz şeytanla olan mücadelemizde hepimizin yâr ve yardımcısı olsun!

Son olarak Kur’ân’ın diliyle şöyle duâ edelim Rabbimiz’e;

“Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından ve vesveselerinden Sana sığınırım! Onların yanıma gelmelerinden de Sana sığınırım ey Rabbim!” (el-Mü’minûn, 23/97-98)