ABLUKA-BOYKOT-TECRÎD -1-

YAZAR : Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

a_sarac_yuzakı_mayıs2016

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı yalanlayarak ve karşı koyarak bir netice alamayacaklarını anlayan nasipsiz müşrikler, yeni tuzaklar kurmaya başladılar. O’nu; engellemek, durdurmak ve dâvâsından vazgeçirmek için her yola başvurdular.

Bu maksatla Ebû Tâlib Amcasına defalarca gelip, her seferinde dozu artan tehditlerle yeğenini engellemesini istediler. Fakat bundan da bir netice alamadılar.

En sonunda kalkıp yine Ebû Tâlib Amcasına geldiler. Yine her türlü tehdidin yanında iyice artan baskıyla beraber, öldürmek için yeğenini istediler:

–Ey Ebû Tâlib! Şimdiye kadar senin hatırını sayarak sabrettik! Artık sabrımız kalmadı! «Aradan çekil!» diye ne kadar ikaz ettiysek, bizi dinlemedin! Yeğenini bu işten vazgeçirmeni istedik, bunu da yapamadın! Hatır-gönül işi de bitti! Yeğenini istiyoruz senden! O’nu almadan da gitmeyiz!

–Ne yapacaksınız peki O’nu?

–Öldüreceğiz! O’nu öldürecek ve bu işi kökünden halledeceğiz! Bu sefer buna sen de mâni olamayacaksın artık!1

Nasipsiz oldukları kadar, şerefsizliğin en şerefsizine başvuran bu müşriklere fena hâlde kızan Ebû Tâlib de; bu sefer çok sert çıkış yaparak, hepsine meydan okudu:

–Bu nasıl bir teklif böyle, bu nasıl bir istek! Ölürüm de O’nu vermem size!

–Öyleyse seni de öldürürüz!

–Ne söylediğinizin farkında mısınız siz? O’nu korumak için; sadece ben değil, Hâşim oğullarından tek fert kalmayıncaya kadar sizinle savaşırız!

–Savaşalım!

Daha da ileri giden müşrikler, tehditler savurmaya başladılar. Tehlike çok büyüktü! Gittikçe daha çok büyüyordu! Bütün müşrikler Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı öldürmek hususunda birleşmişlerdi:

–Onu; gizlice veya açıktan, muhakkak öldüreceğiz!2

En sonunda da böyle yemin edip, bağıra çağıra gittiler.

Diğer taraftan Ebû Tâlib Amca; Kureyş müşriklerinin bu cinayeti işlemeye hırslı, azimli ve kararlı olduklarını görünce, kardeşinin oğlunun hayatı hakkında korkuya düştü. Bir çözüm yolu bulamazsa, çok korkunç şeyler olabilirdi!

Kureyş müşriklerinin Kâbe çevresinde toplanmış bulundukları bir sırada, gidip Kâbe örtüsünün arasına girdi. Kureyş müşriklerinin zulümlerinden, Allâh’a şikâyet edip duâya yöneldi:

–Ey Allâh’ım! Kavmimiz bana karşı azgınlığa ve taşkınlığa kalkıştı! Bize acele yardımını yetiştir! Onların önlerine geril! Kardeşimin oğlunu öldürmelerine imkân verme!3

Ebû Tâlib Amca böyle duâ ederek, Allâh’a yalvarıp yakardığı sırada; nasipsiz müşrikler yine ileri-geri konuşuyorlardı!

–Şu yalancı ve akılsız (hâşâ) adam öldürülmedikçe; bizimle Hâşim ve Muttalib oğulları arasında ne barış, ne akrabalık ve ahd, ne de dokunulmazlık olacak! Her şeyi ayaklar altına alacağız! Eninde sonunda O’nu öldüreceğiz!4

Durumun nezâketini gören Ebû Tâlib Amca; hiç vakit kaybetmeden, hemen Hâşim ve Muttalib oğullarını yanında topladı.

Hiç yanından ayırmadığı Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı, kendilerine ait Şı‘b mevkiinde yanlarında bulundurmalarını ve O’nu öldürmek isteyenlere karşı korumalarını onlara emretti. Müslüman olan olmayan, hepsi; kimi din ve îman gayretiyle, kimisi de müşrik olmasına rağmen aile ve akrabalık gayretiyle, bu hususta birleştiler. Muttalib oğulları da, Hâşim oğullarının yanında yer aldılar.5

Muttalib oğullarıyla Hâşim oğulları, bir soy sayılırlardı. Hâşim bin Abd-i Menâf’ın kardeşi Muttalib’e vasiyeti üzerine, Hâşim oğulları ile öteden beri birlikte hareket ederlerdi. Câhiliyye devrinde de, İslâm devrinde de onlardan ayrılmadılar. Nübüvvetin altıncı yılından sonra, yedinci yılında, Muharrem hilâlinin doğduğu gece; Ebû Tâlib Amca başlarında olmak üzere, Rasûlullah -aleyhisselâm- ve bütün Hâşim ile Muttalib oğulları Şı‘b mevkiinde toplandılar. Hâşim oğullarından yalnızca Ebû Leheb nasipsizi; yanlarına gelmediği gibi, Hâşim ve Muttalib oğullarına karşı, müşrikleri desteklemeye devam etti. Amcaoğulları olan Abduşşems ve Nevfel oğulları da, Hâşim ve Muttalib oğullarını desteklemediler.

Hâşim ve Muttalib oğullarının müslüman olan ve olmayanlarının tamamının Şı‘b mevkiinde toplandıklarını ve Rasûlullâh’ı korumaya azmettiklerini görünce; Kureyş müşrikleriyle Kinâneliler de, Mekke’nin yukarı tarafında, kabirler yanındaki «Kinâne oğullarının hayfı» diye anılan Muhassab mevkiinde toplandılar.

Ateşli konuşma ve tartışmalardan sonra Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarına karşı en sert tedbirler üzerinde birleştiler:

1. Öldürmek için Rasûlullah kendilerine teslim edilinceye kadar, Hâşim oğullarından gelecek barış talebi asla kabul edilmemek!

2. Kendilerine hiçbir şekilde acınmamak!

3. Onlara kız vermemek, onlardan kız almamak!

4. Onlara bir şey satmamak!

5. Onlardan bir şey satın almamak!

6. Onlarla; oturmamak, görüşmemek, konuşmamak!

7. Onların evlerine girmemek!

8. Rasûlullâh’ı teslim etmedikleri takdirde; çocuk-kadın-yaşlı-hasta demeden bütün hepsini birden, ölümlerine kadar abluka altına almak!6

Kararlaştırıp üzerinde antlaştıkları bu maddeleri bir sahîfeye yazdılar. Sahîfenin üzerine üç mühür bastılar. Verdikleri sözlerinde durmalarını sağlamak için de, onu Kâbe’nin içine astılar.

–Hâşim ve Muttalib oğullarının toplandığı Şı‘b mevkiini kuşatma altına alalım! Onları destekledikleri hâlde henüz evlerinde oturmakta olanları da çıkarıp oraya sürelim! Ne kadar müslüman yahut müslümanlara yardım edip destek olan varsa, hepsinin evlerini basalım! Sürüp çıkaralım! Şı‘b mevkiini kuşatma altına aldıktan sonra, giriş-çıkışları engelleyelim!7

Kureyş müşriklerinin, Hâşim ve Muttalib oğullarına karşı aldıkları acımasız tedbirler üzerine, Ebu Tâlib; söylediği bir manzûmesinde çok düşündürücü mevzuları gündeme taşıdı…

Lüeyy oğullarına ve bilhassa onlardan Ka‘b oğullarına; Muhammedü’l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, Musa -aleyhisselâm- gibi bir peygamber olduğunu eski semâvî kitaplarda yazılı bulduklarını kendilerinin de bildiklerini ifade etti! Kâbe duvarına astıkları yazının, başlarına ancak uğursuzluk ve felâket getireceğini hatırlattı! Suçsuzlar suçlu durumuna düşmeden ayılmalarını, fesatçılara uyup aradaki akrabalık ve dostluk bağlarını koparmamalarını, neticesi çok acı olabilecek kanlı bir savaşı davet etmemelerini tavsiye etti!8

Neye mal olursa olsun; hepsinin en keskin kılıçlarla boyunlar ve kollar kesilip başlar uçurulmadan, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı kendilerine teslim etmeyeceklerini belirtti! Bu uğurda babaları Hâşim’in vasiyetini tutan Hâşim oğullarının, hiçbir zaman savaşmaktan yılmayacaklarını hatırlattı!

Bir yandan nasipsiz müşriklere cevap yetiştirirken, diğer yandan da sevgili yeğeninin başına bir felâket gelmesin diye tedbir üzerine tedbir alıyordu.

Ebû Tâlib Amca, Rasûlullah -aleyhisselâm-’a herhangi bir kötülük veya sûikastta bulunmak isteyeceklere karşı farklı bir koruma tedbiri bulmuştu! Her gece, yatağa yatılacağı zaman, herkesin gözü önünde, Rasûlullâh’a yatağına yatmasını söyler, O da yatardı. Millet uykuya dalınca da, gidip kaldırarak kendi yatağına götürürdü. Oğullarından veya kardeşlerinden yahut da amcaoğullarından birisine, gidip O’nun yatağına yatmasını emrederdi! Böylece değiştirilen yatak vesilesiyle O’nun emniyetini sağlardı.9

Peygamber Efendimiz her türlü emniyetin zirvesiydi!

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

__________________________
1 İbn-i İshâk-İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 1, s. 285.
2 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 202.
3 Belâzürî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 229-232.
4 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 220.
5 Halebî, İnsânü’l-Uyûn fî Sîreti’l-Emîni’l-Me’mûn, c. 2, s. 25-26.
6 Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 312; Ebû Nuaym el-İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 1, s. 273.
7 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 221.
8 Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 84-85.
9 Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, c. 3, s. 84-86.