«ÜMMETİMİN HÂLİ NASIL?»

ŞAİR : SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)
Heyecan başladı her çölde ve her ırmakta,
O’na çevrildi bütün gözler o an bakmakta,
Daha dünyâya adım attığı gün kundakta;

Müjde vaktiydi, fakat dert ile ağlattı fasıl,
Yaş döküp sordu Nebî: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Madde-mânâ, iki âlemde o Nûr’un söğüdü,
Ne kadar yaksa cefâ, Hakk’a vefâkâr büyüdü,
Bir yetimken, vararak kırka ayın on dördü;

Aldı son vahyi; o Kur’ân’dı, o rûh oldu asıl,
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Çekti bin bir çile, şükretti her an Hakk’a fedâ,
Gökte yalnız O’na lutfeyledi mîrâcı, Hudâ,
«Ne dilersin?» dedi Allâh, o özel anda edâ;

«Kaabe kavseyni ev ednâ»ya olup tek vâsıl,
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Yüce ahlâk ve edep şartı, usülsüz kalsa,
Kulların yerde dikenlikleri, gülsüz kalsa,
Suların şefkati, bir derde gönülsüz kalsa,

Koştu imdâda hemen, işte budur sünnet akıl,
Koşarak sordu Nebî: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Bâğı Mekke’ydi, Medîne’ydi, Nebîler gülü O,
Her devânın, acının, her yaranın bülbülü O,
O’na koş ey şaşı kul, Cennet O, can sümbülü O!

Kimse sormazken ezik gönlü, evet, ey fâzıl,
Sordu ısrarla O Kalp: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Bütün endîşesi ümmetti O’nun, kāfilece,
Ömrü sırf ümmete sarf eyledi gündüz ve gece,
Can verirken yine ümmet idi ağzında hece;

Kendinin sormadı son an bile ahvâli nasıl,
Sordu kabrinde dahî: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Söyle; mâsûm ölü, mazlûm ölü, cansız mı garîb?
Yine cellât mı bu son ümmete, son ehl-i salîb?
Müslümân ülkelerin derdi acib, nerde tabîb?

Söyle; kimler, kaç asırdan beri zâlim tırtıl?
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Söyle; kardeş yüreğin duygusu, kardeşlik mi?
Söyle; düşman gibi iç vurgusu, kalleşlik mi?
İhtilâflar, yeni bir çâre mi, serkeşlik mi?

Söyle ey yeryüzü, devranda ne gördün her yıl?
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Hak Rasûlü’yle berâberlik için kendini tart:
Sâde kâfirlere sert olmalı, ey genç, ey kart,
Mü’minin mü’mine tavrında fakat rahmet şart!

Söyle; yer çatlasa, her kardeşi sevmek bu ışıl,
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Kâfir ağzıyla sakın mü’mini tekfîr etme!
Temiz îmânı sakın fitne döküp kir etme!
Etme, aslanlığı pis fâreye peynir etme!

Şerr-i şeytânı bırak, Hazret-i İnsân’a katıl,
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Tek cevâbın, yeniden yenmeli zulmün çağını,
Yine coşturmalı devranda fetih sancağını,
Dalgalandırmalı her yanda zafer bayrağını,

Ey yürek, Hak’ta sebât eyle, yok olsun bâtıl,
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

O Rasûl, ey diri kul, dinle O’nun her sözünü,
O’na ey yolcu, selâm eyle, buluştur özünü,
Ey şefâat dileyen, çekme gözünden gözünü;

Ey şifâ isteyen âşık, O’na hasretle sarıl,
Sordu Peygamberimiz: «Ümmetimin hâli nasıl?»

Toprak üstünde saçarken ebedî rahmetini,
Toprak altında da yâd etti Nebî, ümmetini,
Hele Seyrî, bize mahşer günü, gör himmetini;

Herkes eyvahla tutuşmuşken o gün, velhâsıl,
Fahr-i Âlem, diyecek: «Ümmetimin hâli nasıl?»

feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)

20 Mart 2016
Akmescid / Sancaktepe / İstanbul