Orta Doğu’da Nevzuhur Akımlar ve MODERNİZMİN SONU

YAZAR : Enver Osman KAAN enoskaan@hotmail.com

enver_osman_kaan_yuzakidergisi_subat2016

Orta Doğu’da kendini gösteren radikal akımlar, modernizmin sonunu işaret eden en önemli göstergelerdendir. Çünkü bu akımlarda başı çeken kimselerin ya batıda eğitim gördükleri veya bir şekilde batıdan beslendikleri ortaya çıkmıştır.

Orta Doğu’da olan hâdiseler, orada yaşayanların eseri değildir. Aslında Orta Doğu, batının İslâm karşısındaki acziyetinin bir ifadesidir. Şöyle ki; bugün batıda modernizmin çöküşü ile boşalacak alanı, İslâm’dan başka dolduracak bir aday yoktur. Bunu çok iyi bildikleri için; Orta Doğu’yu yani İslâm’ın doğduğu bölgeyi ateş çemberine alarak, kan gölüne çevirerek dünyanın gözünü müslümanlara çevirmek ve bu yolla İslâm’ı karalamak istiyorlar. Böylece batıda İslâm’ın yayılmasını önlemek niyetindeler.

Batının bu şekilde saldırması, sözün bittiği yerde şiddetin başlamasından başka bir şey değildir. Artık modernizmin İslâm’ın karşısında söyleyecek bir sözünün olmadığı anlaşılmıştır.

İslâm’ın modernizm ile karşılaşmasını ve karşılaştırmasına geçmeden önce modernizmin çıkışını bir hatırlayalım.

Modern kelimesi; «âdâba ve usûle uygun», «ölçülü», «zamana göre» anlamlarına gelen Lâtince «modernus»tan gelmektedir. Bu kelimenin kullanılışı IV. yüzyıl «Roma»sına dayanmaktadır. Bu kelime, hıristiyanlık döneminin pagan döneminden farklı bir karaktere sahip olduğunu vurgulamak üzere kullanılmıştır.

Modern kelimesinde, zamanla anlam kayması olmuş ve batıda hıristiyanlık sonrası bilimin ortaya koyduğu ilerleme ve gelişmeler için kullanılmaya başlanmıştır. Buna göre, modernite; merkezinde kilise ve tanrı olan bir sistemden, merkezinde bilim ve insan olan bir sisteme geçişi ifade etmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, modernizm; gücünü bilimden almaktadır. Bilim; maddenin yapısını incelemiş, künhünü keşfetmiş, fizikî yapıyı deşifre etmiş ve teknolojiyi üretmiştir. Bunu inkâr etmek kābil-i akıl değildir.

Ancak bilim bununla yetinmek istememiş, metafizik alanda da söz sahibi olmak istemiştir. Bilimin bu niyeti Kant ile dillendirilmiştir. O;

«İnsan yeterince olgunlaşmıştır, artık kendi dünyasını kurmak için semânın yardımına muhtaç değildir.» demişti.

İslâm’ın modernizm ile tanışması Napolyon’un Mısır’a girişiyle olmuştur. İslâm’ın modernizm ile yüzleşmesinin ise, İslâm âlimlerinin dînî ilimleri müsteşriklerden öğrenmeye başlaması ile olduğu söylenebilir. Goldziher ve Gibb’in çalışmalarından sonra, İslâm dünyasında hadis düşmanlığının zuhur etmesi buna delil olabilir niteliktedir.

Şüphesiz İslâm ile modernizm arasında temel farklılıklar vardır:

Modernizmde dünya cennettir. İslâm’da ise dünya fânîdir ve cenneti kazanma yeridir. Modern insan; vahyin yerine aklı, tanrının yerine kendisini koyar.

Modernizm; beşerî aklı esas alır, merkeze dünyayı koyar, sınırsız özgürlük tanır. İslâm’da ise vahiy esastır, âhireti kazanma hedeflenir, özgürlük ise hevâ ve hevesin arzularından kurtulmaktır.

Daha açık ifadesiyle, modernizm; vahye dünya görüşünde fonksiyoner yer vermeyen, aklı Allah’tan ve mukaddes prensiplerden bağımsız gören, aydınlanma düşüncesiyle felsefî temellerini oluşturmuş ve insanı hakikatin ölçüsü bilen, bilim ve teknolojinin prensip ve gayesini tespit ederek bugün tüm dünyanın hayat biçimi ve içtimâî yapılanmasını tayin etmeye çalışan ideolojidir. Ancak bu anlayış; modernizmi benimseyen toplumların maddî dünyalarını tesis ederken, mânevî dünyalarını tahrip etmiştir.

Batı insanı mânevî boşluk içine düşmüştür. Onları bu boşluktan kurtaracak, hayatlarını anlamlı kılacak yegâne sistem, İslâm’da bulunmaktadır. İslâm bunu modernleşerek değil, geleneğe yaslanarak gerçekleştirecektir. Bununla birlikte İslâm’ın; modernizmi anlamadan, modernizmin insana kazandırdıklarını kavramadan, bunu yapması olumlu sonuç vermez.

Modernizmin ihtidâ etmesi diyebileceğimiz bu süreçte, İslâm; bilime kaynağını dinden alan bir gaye tayin etmeli, teknolojinin insanı bozan yönlerini törpülemeli, modern bilimi, insanı hakikate bağlayan araç hâline getirmelidir.

Bu noktada İslâm âlimlerine büyük görevler düşmektedir. Bu görevlerin başında; var olan modern düşünceyle temasa geçmek, onu tahlil ederek alternatif düşünceler üretmektir.

Aksi durum; geçmişini geleceği olarak görmek, tarihte geliştirdiği disiplinleri ve düşünce akımlarını kök saldığı sosyal zeminlerinden sökerek bugüne ve geleceğe taşımak, yanlışın içerisine girmektir.

Günümüzde modernizm karşısında filizlenmeye çalışan postmodernizm, spiritüalizm gibi akımlar; vahyî aklın yan ürünü, çakma markaları görünümündedir. İnsan aklının ürünü oldukları için, yok olmaya mahkûmdurlar.

İslâm’ı kendisine en büyük tehlike ve en güçlü alternatif olarak gören modernizm, İslâm’ı Orta Doğu’da öldürmeye çalışmaktadır.

Bu ölüm çukurundan kurtulmanın yolu; geleneğe yaslanan, modernizmi İslâmlaştıran bir anlayışın tesis edilmesi olduğu anlaşılmaktadır.