ALLÂH’IN RAHMETİ TOPLULUK ÜZERİNEDİR

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

mustafa_canli_yuzakidergisi_subat2016
BİR HADİS:

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ
قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:

« يَدُ اللّٰهِ مَعَ الْجَمَاعَةِ»

İbn-i Abbas -radıyallâhu- anhümâ-’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allâh’ın rahmet ve kudret eli cemaat üzerinedir.” (Tirmizî, Fiten, 7)

BİR MESAJ: Sürüden ayrılma, yoksa seni kurt kapar

“Bir olalım, iri olalım, diri olalım.” (Hacı Bektâş-ı Velî)

İnsanoğlu; yaratılışı gereği bir arada yaşamaya uyumlu, sosyal bir varlıktır. Buna göre insan; diğer insanlarla bu dünyayı paylaşacak, onlarla birlikte yaşayacak, birlikte yemek yiyecek, hattâ birlikte sevinecek ve birlikte üzülecek.

Böyle olmadığında, yani yalnız başına yaşandığında; yalnız başına sevinip yalnız başına üzüntü duyulduğunda, bu durum, normal bir durum olmayıp birtakım psikolojik rahatsızlıkların habercisi olan bir durumdur.

Onun için; birlikte yaşamak, birlikte heyecanlanmak, birlikte sevinmek, birlikte üzülmek, sağlıklı insan olmanın bir vasfıdır.

Üzülerek ifade edelim ki çağımızda insanlar, ferdiyetçi bir hayat tarzına doğru akmaktadır. Batı toplumunun karakteristik bir özelliği olan ferdiyetçi yaşantı, ne hazindir ki İslâm toplumlarında da görülmeye başlamıştır. Hâlbuki ferdî hayat, hem insanın yaratılışına, hem de fıtrat dîni olan İslam’a ters bir hayat tarzıdır.

Zira ferdiyetçi yaşantıda ben vardır, cemaat hâlinde olmada ise biz vardır. Cemaat hâlinde olan mü’minler; ferdî kaygılarını, benliklerini, şahsî özelliklerini bir kenara bırakarak, ulvî gayelerin peşine düşerler. Artık tek tek değil bir bütün gibi hareket ederler. Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir hadîs-i şerifte; mü’minleri birbirine kenetlenmiş binaya benzetmekte (Buhârî, Mezâlim, 5) diğer bir hadîsinde de mü’minleri insan bedenine benzeterek şöyle buyurmaktadır:

“Mü’minler; birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66)

Onun için mü’minler, bir ve beraber olmalı. Zira İslâm, birlikte olma, topluluk hâlinde yaşama dînidir. Mü’minleri bir araya getiren en önemli unsur, aynı zamanda onların en önemli ortak yönü, Bir olanın etrafında toplanmaları ve O’na îmân etmeleridir. Enfâl Sûresi’nin 63. âyet-i kerîmesinde Rabbimiz bu durumu şöyle dile getirir:

“Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.”

Unutmayalım ki Allâh’ın rahmeti cemaat üzerinedir, yani «biz» diyenlerin üzerinedir.

Cemaat hâlinde yaşamak, Allah için bir araya gelmektir. Kudsî bir hadîs-i şerifte yüce Allah topluluk hâlinde olanları şöyle müjdelemektedir:

“Benim rızam için birbirini sevenler nerede! Sığınacak hiçbir gölgenin bulunmadığı günde, ben onları Arş’ımın gölgesinde ferahlatacağım.” (Müslim, Birr, 37)

Bunun için Allah -celle celâlühû-, birbirini Allah için seven ve topluluk hâlinde yaşayanları sever. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:

“Allah kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (es-Saff, 61/4)

Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, bir sözünde; akrabalık ya da aralarında dönüp dolaşan bir maldan çıkarları olmaksızın, sırf Allah rızâsı için birbirlerini seven insanlara, peygamberler ve şehidlerin gıpta ile bakacaklarını ifade buyurmaktadır. (Ebû Dâvûd, Büyû’, 76)

Bu minvalde cemaat hâlinde yaşayan mü’minler, Allah yolunda kenetlenmişlerdir.

Onun için cemaat hâlinde olmak, tevhiddir, Bir olanda birleşmek, tek yürek hâlinde O’na yöneliştir.

Aynı zamanda cemaat hâlinde olmak, ümmet olma şuuruna erişmektir.

Ferdiyetçi hayatta bencillik vardır, topluluk halinde yaşamakta paylaşmak vardır. Yüce Rabbimiz’in nimetleri, mü’minler arasında paylaşıldıkça artar. Paylaşılmayan nimet yetmez olur. Buna göre sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler de paylaşıldıkça azalır.

Onun için birlikte olmakta bereket vardır. Onun için birlikte yenen yemekte bereket vardır. Tek başına yemek yeme ile toplu yemek yeme arasında fark vardır. Hadîs-i şeriflerde bir kişinin yemeğinin iki kişiye, iki kişinin yiyeceğinin de dört kişiye yeteceği bildirilmektedir.

Yine birlikte kılınan namazın sevabı, yalnız başına kılınan namazdan daha fazladır:

“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha fazîletlidir.” (Buhârî, Ezân, 30)

Onun için Rabbimiz, namazı beraber kılmamızı emrediyor:

“Hem namazı hakkıyla edâ edin, zekâtı verin ve rükû edenlerle rükû edin!” (el-Bakara, 2/43)

Cemaat halinde yaşamak, dayanışmadır. Birlikte yaşamak, kardeş olduğumuzu fark etmek, kardeşlik duygularını hissetmektir. Rabbimiz’in;

“Mü’minler ancak kardeştirler.” fermanını hayata geçirmektir.

Ferdiyetçi yaşantı şeytanı sevindirir, topluluk hâlinde yaşamak ise şeytanı üzüntüden kahreder. Yalnız başına olan insana şeytan kolayca ilişebilir; ama cemaat hâlinde, bir arada olan mü’minlere şeytan kolay kolay ilişemez. İşte asırlar öncesinden Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, biz mü’minleri şu şekilde îkaz etmiştir:

“Cemaate sarılın, cemaat hâlinde olun! Ayrılıktan da sakının! Çünkü şeytan yalnız kalan kişiyle beraberdir.” (Tirmizî, Fiten, 7)

Onun için birlik hâlinde olmak, şeytanın oyununu bozmaktır. Çünkü şeytan, aramıza nifak sokmak ister, aramıza ayrılık, gayrılık tohumları ekerek bizi bölüp parçalamak ister. Mü’minler olarak bu oyuna gelmememiz gerekmektedir.

Kültürümüzde; “Sürüden ayrılan kuzuyu kurt kapar.” diye bir söz vardır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir seferinde Ebu’d-Derdâ Hazretleri’ne cemaatle namazı teşvik sadedinde şöyle seslenmiştir:

“Cemaate devam et, çünkü kurt, sürüden ayrılanı yer!” (Ebû Dâvûd, Salât, 46) Onun için cemaatten ayrılmamak, mü’min kardeşlerimizden ayrı düşmemek gerekir.

Çünkü cemaat hâlinde yaşamak güçlü olmaktır, ayrı olmakta, ayrılıklar içinde olmakta zâfiyet vardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

“Allah ve Rasûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Enfâl, 8/46)

Rabbimiz bu âyet-i kerîmede;

“Birbirinizle çekişmeyin!” buyuruyor. Öyleyse beraber yaşamak, birbiriyle çekişmemektir, ayrılıklara düşmemektir.

Cenâb-ı Hak, bir başka âyet-i kerîmede;

“Dîni ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” (eş-Şûrâ, 42/13) buyuruyor. Buna göre mü’minler, Kur’ân ve Sünnet’in etrafında bir olmalılar ve ayrılığa düşmemeliler.

Allâh’ın yardımı topluluk üzerinedir. Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de Tâlût ile Câlût’un mücadelesinden bahsederken, îmânında sebat gösterememiş bazı kişilerin;

“Bugün bizim Câlût ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur.” demelerine karşılık, Allâh’ın huzûruna varacaklarına inananların;

“Nice az sayıda bir birlik Allâh’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” dediklerini ve neticede galip geldiklerini aktarır. (el-Bakara, 2/249)

Topluluk hâlinde yaşamak, kendi için istediğini kardeşi için de istemektir. Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Muhammed’in canı elinde olan Allâh’a yemin ederim ki bir kişi hayır nâmına kendisi için istediğini, müslüman kardeşi için de istemedikçe îmân etmiş olmaz.” (Nesâî, Îmân, 19)

Onun için cemaat hâlinde yaşamak, müslümanın derdiyle dertlenmektir. Zira bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Müslümanların işleriyle ilgilenmeyen kimse onlardan değildir.” (Taberânî, el-Mu‘cemu’ s-Sağîr, II, 131)

Topluluk hâlinde olma, aynı zamanda yüce Allâh’ın emridir. O, birlikte yaşamamızı emrediyor ve şöyle buyuruyor:

“Hep birlikte Allâh’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allâh’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân, 3/103)

Cemaat hâlinde olmak, aynı ortak ruhu taşımaktır, kalplerin aynı hassâsiyetlerle çarpmasıdır. Rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, namazda insanların omuzlarına dokunur ve şöyle buyururdu:

“Düzgün durun, karışık durmayın ki kalpleriniz de karmakarışık olmasın!” (Müslim, Salât, 122)

Birlikte rahmet vardır ayrılıkta azap vardır. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük azap vardır.” (Âl-i İmrân, 3/105)

Öyleyse niye bu ayrılıklar, gayrılıklar? Niye mü’minler arasında çekişmeler, kıskançlıklar, hasetler var? Niye Allâh’a îmân ettiğini iddia eden mü’minler; «Benim mezhebimde değil diye benim tarîkatımda veya cemaatimde değil.» diye kendi grubundan olmayan diğer insanları kardeş olarak kabul etmez, hattâ öldürür.

İşte bu, İslâm kardeşliğini anlamamaktır, Rabbimiz’in;

“Mü’minler ancak kardeştirler.” fermanına meydan okumaktır. İşte bu, Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in;

“Kardeş olun!” (Müslim, Birr, 28) çağrısına kulak tıkamaktır.

Velhâsıl Allah -celle celâlühü-’nün yardımı, rahmeti ve bereketi toplu halde yaşayanlar üzerinedir. Onun için eğer Rabbimiz’in bu lütuflarına nâil olmak istiyorsak, mü’minler olarak bir olmalıyız, Bir olanın etrafında toplanmalı, beraber olmalı, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalıyız. Şeytanın ve nefsimizin vesvese ve oyunlarına kanmadan ve aldırış etmeden; aramıza fitne ve fesâdın girmesine fırsat vermeden, Rabbimiz’in bizden istediği doğrultuda bir ve beraber bir hayat yaşamaya çalışmalıyız.

Rabbimiz; mü’minler olarak birliğimizi ve beraberliğimizi bozmasın!

Rabbimiz; şeytanın, şeytanlaşmış insanların ve nefsimizin, aramıza ayrılık tohumları atmalarına fırsat vermesin!

Rabbimiz; bizleri bir ve beraber olanlardan eylesin!

Âmîn…