CAN KULAĞI

YAZAR : Ali Rıza KAŞIKCI ali_rz_@hotmail.com

ali_rıza_kasikci_yuzakidergisi_aralık2015

Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi,
Dilsiz, kulaksız sözün can gerek anlayası. (Yûnus Emre)

«Dinle!» diye başlar Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’sine.

«Dinle!» ile çözülür Mesnevî’nin ilk düğümü. Devamında anlatmaya başlar neyi, niçin, nerede, nasıl dinleyeceğimizi.

«Dinle!» der Hazret-i Mevlânâ. Çünkü iki kulağın var, bir ağzın. Önce dinle sonra söylersin derdini.

«Dinle!» ama hangi kulakla?

«Beni can kulağı ile dinle!» derler önemli bir söz söyleyecekler. Bence «can kulağı» ile dinlenecek en son şeydir benliğimiz. «Ben» deyip yol alan yoktur, yolda kalanlar hep ben diyenlerdir. Can kulağımızı verecek o kadar çok şey var ki…

Can Kulağı…

Beden kulağı sesleri duyar, işitir. Oysa can kulağı öyle mi? Gönül dilinden dökülen sözleri yakalar. Zaten gönülden dökülmeyen söz, dili yaralar. Can kulağı ise insana rûhun kapılarını aralar.

Can kulağıyla bir dinleyebilsek. Önce kendimizi sonra sevdiklerimizi. Neler neler olacak kim bilir?

Can kulağımızı versek bir gün kuşlara, rüzgâra, yağan yağmura. Arıların vızıltısına, suyun şırıltısına…

Can kulağımızı versek sessizliğe. Gürültü biraz kafasını dinlese hani. Sessizliğin tonlarını ölçse kulaklarımız.

Büyüklerimizi, küçüklerimizi, sevenlerimizi hattâ sevmeyenlerimizi dinlesek bir gün de can kulağıyla. Neden sevildiğimizi öğrensek meselâ, daha fazla sevilmek için. Ve neden sevilmediğimizi bilsek ne güzel olur.

Delileri dinlesek meselâ. Can kulağımızı versek onlara. Akıllıları dinledik senelerce. Ne geçti elimize? Avaz avaz susan delilere kulak versek bir kere de.

Körlere kulak kesilsek bir kere de. Can kulağı bu. Vermekle biter mi? Candan olandan verdikçe câna gelir insan. Körlere karanlığı anlatmaktan vazgeçeriz belki de. Körden dinleriz karanlığın tarifini. Kör dediysek gözleri görmeyen değil, kalpleri görmeyenler. Gözleri görmeyene görme engelli denir hâlbuki.

Sonra sağırlara sorsak bu dünyanın anlamını. El, ayakla değil; gözle konuşarak anlasak hâllerini. İşitmeyenlere göre ses nedir? Sessizliğin sesini onlardan daha iyi bilen var mıdır şu dünyada?

Siz çiçekleri dinlediniz mi hiç? Çiçekçenin lehçelerinden anlar mısınız?

Karanfilce, gülce, lâlece, filbahrice, kardelence biliyor musunuz? Ayrılık renginde bir orkide, huzur renginde bir mimoza, aşk renginde bir krizantem. Hepsinin türküsü bambaşka. Hikâyeleri var her birinin. «Can kulağı»na fısıldayacaklar. Sen kulak ver bakalım. Onlar sana ne diyecek?

Abur cubur atıştıran «ceset kulağı» gibi olma! Seslerin ve sessizliğin özünü süzen «can kulağı»n var senin!

Kalbine ses ver. Kalbinden geçenlere selâm ver. Kalbinde kaç kelime var, kaç cümle senin. Kalbin ne için atıyor?

Öksüz ve yetimleri dinle can kulağınla. Peygamber Efendimiz’in öksüzlere ve yetimlere verdiği değeri unuttun mu?

Hep hayata kulak veriyorsun. Bir kez de ölümü dinle. Mezarlıklar seni bekliyor. Ölüm hiç ölmeden öldürmeye devam ediyor. Caddeler dolu. Sokaklar tıklım tıklım «can kulağı» olmayanlarla dolu. Herkes sessizlikten kaçıyor. Herkes ölümden kaçmaya çalışıyor. Kaçan var mı?

Kimsesizler seni bekliyor. Sesler olmadan işitmeye, kulağın olmadan duymaya, kanatların olmadan uçmaya var mısın? O zaman sesini kes, kulağını kapa ve kanadını kır. Sana can kulağı yeter.

Can kulağı bu. Sessizceden, usulcadan, masumcadan, kalpçeden, öksüzceden, yetimceden, kimsesizceden, dostçadan anlar bu kulak.

Sadece kulak versen olmaz!

Sadece can versen de olmaz.

«Can kulağı» vermelisin.

Varsın «canın» kulaksız kalsın.

Sen «can kulağı» ile dinle bensizliği!

Zarar etmezsin.