Balkan Ziyareti -4- HİLÂL EN ÜSTTE!..

YAZAR : Mehmet Ali VAR varoglu5@gmail.com

mehmet_ali_var_yuzakidergisi_aralık2015

24 Temmuz 2015 sabah otelden Mostar’a hareket. Yol boyunca Neretva Nehri’nin güzelliklerini seyrediyoruz. Osmanlı zamanında bir anlamda gümrük kapısı gibi kullanılan Počitelj (Poçitel) Kalesi’ne uğradık. Burası nehir kenarında eşsiz manzaralı bir mekân. Ecdat, Adriyatik’ten, karadan veya nehirden gelen malları kontrol etmiş. Aşağıda Ali Bey Camii, dükkânlar ve seyyar meyve satıcıları misafirlerini karşılamakta…

Öğle saatlerinde Blagay Alperenler Tekkesi’ne vardık. Cuma namazını köydeki Kanunî zamanında yapılan Sultan Süleyman Camii’nde Cuma’yı edâ ettik. Burada ezanı okumak da nasip oldu. Blagay, Mostar’ın bir ilçesi. % 98’i müslüman, % 2’si katolik. Osmanlı alperenlerinden, Saru Saltuk Baba’nın kabir ve türbesinin bulunduğu eşsiz bir mekân. Kalenin bulunduğu tepenin altında saniyede 4.000 litre suyun çıktığı Buna Nehri’nin kaynağı niteliğinde bir mağara bulunmakta. Burayla ilgili çeşitli dev efsâneleri anlatılıyor. Mağara altından çıkan ırmak turkuaz renginde, bol ve gürül gürül…

Mostar’a yaklaşırken uzaktan 1999 yapımı 105 metre yüksekliğindeki haç, ufkumuzu karartıyor. Bunu iki helikopterle ancak dikmişler. Şair Tâlî kardeşim de, Balkan gezisinden sonra yazdığı şiirinde bu rahatsızlığı şöyle dile getirmiş:

Yetiş evlât, bugün burda,

Sarılmış çanla vâdîler…

«Nedir ay yıldız?» öğretsin,

Yeşil bayraklı câmîler…

Bizim gibi canı sıkılan Mostar gençleri bir gün Aliya’ya;

“–Bunu yıkacağız!” diye gelmişler.

Aliya, şöyle bir bakmış haçın üstünde gökyüzünde hilâl parlıyor;

“–Bakın!” demiş; “Haç, hilâlden üstte mi?”

“–Hayır!” deyince;

“–Dokunmayın!” demiş…

Mostar’da eskiden uçak fabrikası varmış. 120 bin nüfuslu ilçede 200 bin işçi çalışır, akşam evlerine dönermiş. Mercedes arabalarının şanzımanı burada yapılırmış, 20 bin kadar askerî birlik varmış. 1966 yılında Kaddafi, pilotluk eğitimini burada almış. Hırvatlar hâlen zengin ve birçok arabanın başbayiîliğini yapıyor. Hattâ Türkiye buralardan gümrük vergisi almadığından; Arjantin veya başka ülkelerden getirdikleri etleri, Türkiye’ye ve Bosna’ya satıyorlarmış. Yine arabamızla Poçitel’den Mostar’a gelirken gördüğümüz üzüm bağlarının da Hırvatlara ait olduğunu hüzünle, rehberimiz Özbeğin YEĞİN Beyden dinledik. Buranın ikliminin ve arazisinin daha uygun olmasına rağmen havaalanının geliştirilmemesi sebebiyle uçaklar buraya inemiyor, Saraybosna’ya iniyormuş.

Meşhur Mostar Köprüsü’nün yakınındaki 1618 yılında yapılan Koski Mehmed Paşa Camii’ne vardık. Avlusundaki Yunus Emre Kültür merkezini ziyaret ettikten sonra Türk evi ya da Biscevica Kafesi’nde çaylarımızı yudumlarken caminin restore edildiğini ve minaresinin Süleyman DEMİREL zamanında yenilendiğini öğrendik. Bir grup arkadaşla Mostar Başkonsolosu Tolga BERMEK Beyi ziyaret edip sohbet ettik.

Mostar Köprüsü, ilk olarak Mimar Sinan’ın talebesi Mimar Hayreddin tarafından yapılmış. Hırvat tankları tarafından 1993 yılında Bosna Savaşı sırasında yıkıldıktan sonra uzun süre vîrâne kalır. Aslına uygun olarak yeniden inşası çalışmaları TİKA, UNESCO ve Dünya Bankası’nın desteğiyle 1996’da başlar. Türk şirketleri tarafından yıllar süren çalışma sonucunda 2004 yılında bitirilir. 2005 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınır. 10 milyon avro harcanarak yapılan köprüde Horasan harcı ve aslına uygun taşlar kullanılmış. 28 metre kemer açıklığı, 24 metre yüksekliği, 30 metre uzunluğu ve 4,50 metre enindedir. Geçmişte inşaat sırasında düşen ustanın hâtırasını canlandırmak için gençler bugün köprünün üzerinden Neretva Nehri’ne atlayış yapmakta. Çok sayıda turistin ziyaret ettiği köprü, şehrin sembolü durumunda. Köprünün iki yakası alışveriş ve hediyelik eşya için hazır durumda. Köprünün biraz ilerisinde Neretva Nehri’nin kolu olan Rabobolja (Rabobolhe) Deresi’nin üzerinde Eğri Köprü adında bir benzer maketi vardır.

Şehir merkezinde, Osmanlı zamanından 42 cami kalmış, şu an 26’sı ayakta. Gündüz serbest vakitte gezip, sokakların havasını teneffüs ettikten sonra akşam yemeğiyle Villa Nar pansiyonuna geçtik. Yatsı namazı için Mostar’da ilk yapılan Beyazıt Ağa Camii’ne gittik. Camiye dışarıdan ezan sesini bastırmak için uğraşır gibi, cazlı müzik sesi geliyordu ki; çirkinlikte bizim hımarları çok geçer. İmam arkadaş Türkiye’den geldiğimizi öğrenince heyecanla bizimle konuşmaya başladı. Arapçanın verdiği yakınlıkla hayli sohbet ettik. Diyor ki:

“Buralar sizleri bekliyor. Biz size ecdattan emânetiz. Sizin gezmek için bile gelmeniz bize güç veriyor…”

Ertesi sabah şehirden ayrılırken Mostar Köprüsü ve civarındaki canlılık ve zenginliğe inat; kenar sokakların hayli tenha, fakir ve harâbe olduğunu gördüm. Şimdi rotamız Hırvatistan…

HIRVATİSTAN

Bosna’dan Hırvatistan’ın Dubrovnik şehri arası 290 kilometre. O gün, üç ülke sınırına giriş çıkış yaptık. Adriyatik sahilinden ülkemize doğru gelirken; Bosna’dan Hırvatistan’a, sonra Bosna’nın Neum Bölgesine, sonra Hırvatistan ve Karadağ’a girdik.

Hırvatistan’a girişte sınırda kalabalık dolayısıyla 3 saat beklemeden sonra nihayet giriş yapabildik. Hırvatistan, üç bölgeden oluşuyor:

Dalmaçya Bölgesi, deniz kenarı;

Panolya Bölgesi, zengin ve düzlük bölge;

Zagorya Bölgesi, dağlık ve tarıma elverişsiz bölge.

Hırvatistan’ın büyük şehirleri, sahil kenarı Rijeka, Split ve Dubrovnik. Ve başkent Zagreb.

Dubrovnik, 1800’lü yıllara kadar şehir devleti olarak hüküm sürmüş. Osmanlı, şehre pek girmemiş. Türk kaynaklarında ismi şehrin eski adı olan Ragusa olarak geçer. 1365 yılında, 1. Murad Dönemi’nde Ragusa şehir devletine ayrıcalıklar tanınmış, Osmanlı himayesine alınmış buna karşılık Ragusa yıllık vergiye tâbî tutulmuş, 17. asra kadar vergi alınmış. Burası, Adriyatik Denizi’nin incisi sayılır. Daha çok İtalyanlarda kalan şehri, 1808’te Fransız Napolyon almış. 1815 yılında düzenlenen Viyana Kongresi ile şehir Avusturya yönetimine bırakılmış. Bugün idare Hırvatlarda ama Sırp ve Hırvatlar yaşıyor. Dubrovnik, Unesco tarafından restore edilmiş ve Dünya Kültür Mirası listesine alınış. Katoliklerin merkezi olan şehir, güzel ve turistik bir yer. Üç katlı kale şeklindeki yerin sokakları daracık. Lâbirent gibi iç içe sokaklar ana caddeye çıktığından, onlar da sahile uzandığından yön bulmak kolay. Ayak yıkamaktan pek hoşlanmadıklarından kale içindeki lâvabolarda zorla abdest alsak da, güçlükle bulduğumuz İslâm Merkezi mescidi kapalıydı. Her taraf kaldırım, toprak görmek mümkün değil. Pahalı bir şehir. Şehirde 50 bin civarında nüfus var. Para birimi kuna. 1 avro 7 kuna ediyor. Bizim Antalya’ya benziyor. Sıradağlarla çevrili şehirden çıkınca hemen kara iklimi başlıyor. Kale surlarının dışındaki garip kalmış hurma ağacı hariç, bizden bir şey yok.

KARADAĞ

Karadağ’ın nüfusu 600 bin. Karadağ, 21 Mayıs 2006’da yapılan referandumda çıkan % 55,5’lik «evet» oyuna dayanarak 3 Haziran 2006’da bağımsızlığını ilân etmiş. O zaman Miloseviç hapisteymiş. Para birimi avro. Başkenti Podgorica’dır. İkinci büyük şehri Nikšić. Dönüşte Bosna’nın Neum Bölgesi’ni geçip Karadağ’a İgalo’dan tekrar giriş yaptık. Deniz kıyısındaki önemli şehirleri arasında Hertseg Novi, Kotor, Budva ve Ulçiny var. Kotor’da bir saat mola verdik. Burada maceralı bir abdest alış ve namaz kılışım oldu. Şehirde yamaç paraşütçülüğü yapılıyor. Kale dibinde bir sahil şehri. Budva’dan gece geçerken buradaki Sveti Stefan Adası’nın şöhreti anlatıldı. Dolgu ile şehre bağlanarak köprü yapılmış. Dünyalık yerler…