Şanlı Mâzimizden Seçme Nükteler – KALPLERE AZIK VEREN

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

abdullah_mesud_hidir-yuzakidergisi-haziran2015-1

Ebû Tâlib el-Mekkî aslen İran’ın batısındaki Cebel bölgesinden olup Mekke’de uzun süre kaldığı ve burada yetiştiği için «Mekkî» nisbesini aldı. Tahsiline Mekke’de başlayan ve burada hadis okuyan Ebû Tâlib, çeşitli beldeleri dolaştı, gittiği yerlerde tanınmış âlimlerden faydalandı, vaazlar verdi ve ders okuttu. Çok perhizkâr ve çileli bir hayat yaşayan Ebû Tâlib’in uzun bir süre helâl bitkilerden başka bir şey yemediği için cildinin renk değiştirdiği rivâyet edilir. Yetiştiği Mekke’den ayrıldıktan sonra Basra’ya giden Ebû Tâlib, orada Salimiye mektebine katıldı.

Ebû Tâlib el-Mekkî’nin en önemli ve günümüze kadar gelen tek eseri, tasavvufun doğuş dönemi hakkında bilgiler veren, zühd ve ibâdet konularını genişçe işleyen Kûtü’l-kulûb (Kalplerin Azığı)’dır.

İmâm-ı Gazzâlî ve Abdülkādir-i Geylânî üzerinde önemli tesirleri olan Ebû Tâlib, hayatının son yıllarını Bağdat’ta irşad hizmetinde geçirdi. 26 Haziran 996’da vefat etti. Kabri, Bağdat’taki Mâlikî Mezarlığı’ndadır.

***

Ebû Tâlib el-Mekkî:

“Büyük günahlar on yedidir.” der ve ekler:

“Bu günahların dördü kalptedir; Şirk koşmak, günahta ısrar etmek, rahmet-i ilâhiyeden ümit kesmek, zaman içinde Allâh’ın kendisini sınamasından emin olmaktır.

Dördü dildedir: Yalancı şahitlik, namuslu kadına iftira etme, yalan yere yemin etme.

Üçü mide ile ilgilidir: İçki içmek, haksız yere yetim malı yemek, fâiz yemek.

İkisi cinsî organlarla ilgilidir; Zinâ ve livata.

İki günah el ile ilgilidir: Öldürmek ve hırsızlık.

Biri ayaklarla ilgilidir: Cephede düşmandan kaçmak.

Bir diğeri de vücutla ilgilidir: Ana-babaya isyan…”

abdullah_mesud_hidir-yuzakidergisi-haziran2015-2

HIRKA-İ SAÂDET’İN HUZÛRUNDA

Abdülhakim Arvasî Hazretleri, 1865’te Van’ın Başkale kazasında doğdu. İlk derslerini babasından aldı. Başkale’deki iptidâî ve rüşdiye mekteplerini bitirdikten sonra, eğitim maksadıyla Irak’a gitti. Burada bazı âlimlerden icâzet aldı. Başkale’ye döndükten sonra kendisine miras olarak kalan servetle burada bir medrese yaptırdı. Halidî şeyhlerinden Seyyid Fehim’e intisab etti. Bu arada birçok müsbet ve din ilimleri öğrenerek kendini yetiştirdi.

1919 yılında İstanbul’a gelerek Eyüp’te kendisine tahsis edilen medresede misafir edildi. Kaşgârî Dergâhı şeyhliğine tayin edildikten bir müddet sonra Sultan Vahdeddin tarafından Medrese-i Mütehassisîn’e müderris olarak tayin edildi. Bu arada dergâh şeyhliği, imamlık ve vaizlik vazifelerini de ifa etti. Üstad Necip Fazıl, talebelerinden en meşhurudur.

Abdülhakim Arvasi Hazretleri, 27 Kasım 1943’te vefat etti. Kabri, Ankara/Bağlum’dadır.

***

Seyyid Abdülhakim Arvasî Hazretleri on bir ayın sultanı Ramazân’a Receb-i Şerif’ten hazırlanırlardı. Ramazan gelince de uzlete çekilip ibâdet etmeyi sever, camilerde vaaz ve irşaddan da geri durmazlardı. Bulundukları dergâhta top atılır atılmaz lokmalara saldırılmaz, önce cemaatle namaz kılınırdı.

Bir defasında Sultan Vahdeddin Han, Ramazân-ı şerif ayında Hırka-ı Saâdet’in bulunduğu odayı ziyaret edecekti. Seyyid Abdülhakim Efendi’yi de davet etti. İleri gelen devlet ricâli ve din adamları ile Sultan, tam Hırka-i Saâdet’in bulunduğu odanın kapısına gelince;

“–Abdülhakim Efendi nerededir?” diye sordu. Oradaki kalabalık birbirlerine bakıştılar. O isimde birini tanımıyorlardı. Arkaya doğru haber verdiler. Efendi hazretleri;

“–Benim ismim Abdülhakim” der demez;

“–Sultan sizi bekliyor.” diyerek, hemen yol açtılar. Sultan kendilerini bekleyip yan yana Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hırkasının bulunduğu odaya girdiler. Beraberce ziyaret ettiler. Çıkınca Sultan, bereket sayarak orada olanlara birer mendil, ona ise iki mendil hediye etti. Sonra Arvasî Hazretleri beraberinde geldiği kişiye dönüp;

“–Sultan herkese bir, bana iki tane mendil verdi. Biri senindir” diyerek mendilin birini ona verdi.

abdullah_mesud_hidir-yuzakidergisi-haziran2015-3

MUSKA ASMIŞTIR

Sultan Abdülmecid Han, 25 Nisan 1823’te İstanbul’da doğdu. Şehzadeliğinde iyi bir tahsilin yanında Arapçayı, Farsçayı ve Fransızcayı çok iyi bir şekilde öğrendi. Bunun yanında iyi bir hattattı. 1839’da tahta çıktı.

Mustafa Reşid Paşa, Sultan’a Avrupa’nın yardımını sağlamak bahanesiyle «Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu» adı ile meşhur Tanzimat Fermanı’nı ilân ettirmeye muvaffak oldu. Kısa bir süre sonra müslümanlar ile hıristiyanlar arasında çatışmalar başladı. Eflâk, Boğdan ve Karadağ’da isyanlar çıktı. Böylece Osmanlı Devleti yeniden iç ve dış gāilelerin içine düştü.

Sultan, 25 Haziran 1861’de Tüberkülozdan vefat ettiğinde 38 yaşındaydı. Kabri, Fatih’teki Yavuz Selim Camii Hazîresindeki türbededir.

***

Sultan Abdülmecid Han, bir gün nişan talimine çıkar. Padişah, hedef tutulan bir testiye birkaç kere kurşun attığı halde hiçbirini isabet ettiremez. O vakit Mabeyn-i Hümâyun kâtiplerinden Ziya Paşa, padişahın maiyetinde olmakla irticâlen şu kıt’ayı düzüp sunarak padişahın hüznünü sürûra çevirir;

Pâdişâhım sanma kim urmaz nişânı kurşunun,
Mâhı çâk eyler tüfengin girse mihrin koynuna…
Satvet-i şâhâneden bîçâre desti havf idüp,
Belki kurşun işlemez bir nüsha takmış boynuna.

“Padişahım, kurşununun nişanı vurmadığını sanma. Tüfeğin, güneşin koynuna bile girse ayı parçalar. Şahımızın önüne geçilemez gücünden çaresiz durumda kalan testi korkarak belki boynuna kurşun işlemez bir muska takmıştır da onun için kendisine kurşun işlememektedir.” (Tarihte Muhteşem Cevaplar, Mehmet KARAARSLAN)

abdullah_mesud_hidir-yuzakidergisi-haziran2015-4

KORKUNÇ TÜRK

Yusuf İsmail, nâm-ı diğer «Koca Yusuf», 1857’de Bulgaristan’ın Şumnu şehrinde doğdu. Babası ve dedesi Yusuf’un ilk güreş ustalarıdır. Koca Yusuf, dönemin ünlü pehlivanlarından Şumnulu Dursun, Nasuhçulu Kel İsmail ve Pomak Osman tarafından yetiştirildi.

Koca Yusuf, Sultan Abdülaziz’in başpehlivanı olan Kel Aliço ile 1885 yılında güreşti ve berabere kaldı. Bu karşılaşma sonucu ondan başpehlivanlık unvânını aldı. Kırkpınar tarihinde 26 yıl boyunca başpehlivanlığı elinde bulunduran Koca Yusuf, Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murad ve Sultan II. Abdülhamid dönemindeki güreşçilere karşı da üstünlüğünü sürdürdü. 1894 yılından itibaren Avrupa ve ABD’de devrin en meşhur güreşçileri ile müsabakalara katıldı.

144 kilo sıkletinde, 1.88 metre boyundaki sporcu, antrenmanlarını 400 kiloluk bir kayayı 8 km boyunca taşıyarak yapardı. Bu kaya şu anda Bulgaristan’da adına yapılan anıtın yanında durmaktadır.

Pehlivan Koca Yusuf, 5 Haziran 1898’de gemi kazası sonucu vefat etti.

***

Pehlivan Koca Yusuf, Amerika’dan dönerken bindiği gemi kaza yapınca, o hengâmede filikalara yönelen Koca Yusuf hangi filikaya tutunduysa filikadaki diğer yolcular onun koca gövdesinin sandalı devireceğinden endişe ederek küreklerle ellerine vurdu. Son tutunduğu filikadakiler Koca Yusuf’un ellerini çekmeyeceğini anlayınca baltayla bileklerini kestiler. Amerika’da kazandığı güreşlerden aldığı altınları da beline bağlamış olan Koca Yusuf, bu altınların ağırlığının da etkisiyle yüzemeyerek boğuldu.

Gemiden kurtulan bir Fransız yaşlı kadın olay ânını şöyle anlatır:

“–Beni ve birçok kişiyi güçlü, kuvvetli ve bıyıklı bir adam filikaya taşıdı. Ancak kendisini filika batacak diye almadılar ve orada bıraktılar.”