ORUÇ ve HİKMETLERİ

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

nurten_selma_cevikoglu-yuzakidergisi-haziran2015
Allah Azîmüşşan, kâinatta yarattığı her şeyi müthiş bir âhenk ve düzen içerisinde yaratmıştır. Yoktan var edilen bu muhteşem düzenin bozulmaması için de nizamnâmeler koymuştur. İşte bu nizamnâmelerin bulunduğu ilâhî kitap, Kur’ân-ı Kerim’dir. Cenâb-ı Hak, yarattığı varlıklar içerisinde en mükemmel olarak insanı yaratmıştır. Kendisine en âlî güzellikler yüklenen insanoğlunun; yüce Rabbine yapacağı tek şey vardır o da, kulluktur. Mü’min ibâdetlerle kulluk şuurunu yakalamış olur. Böylece Rabbe yakınlık temin edilir. Ancak mü’minler arasında tam yerine oturmamış olan kulluk şuurundan dolayı ibâdetlerde noksanlık ve gevşeklik mevcuttur. İbâdetlerin eksiksiz, kusursuz ve ihlâsla yerine getirilmesiyle; mü’min, kullukta yoğrulur, pişer, bunun neticesinde olgun ve kâmil hâle gelir. Dünya denen imtihan sahasında kimileri kazanırken, kimileri de kaybedenlerden olur. «Rabb-i Teâlâ bizleri kazananlardan eylesin!» derken efendim asıl konumuza girmek istiyoruz.

Müslümanların mübârek ayı Ramazân’ın gölgesi artık üzerimize düştü. Mü’minler olarak; kulluğumuza bir çekidüzen vermek adına, özlemle ve iştiyakla beklediğimiz Ramazan ayında bizlere farz kılınan oruçla muhatabız. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde;

“Ey îmân edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (el-Bakara, 183) buyuruyor. Hicretin ikinci senesinde Medîne-i Münevvere’de bütün müslümanlara farz kılınan oruç ibâdeti; Kitap, Sünnet ve icmâ ile sâbittir. İnkâr eden küfre düşer. İnsanların sahibi yüce Yaratıcımız tarafından emredilen tüm emirlerde, bizim bilebildiğimiz veya bilemediğimiz nice hikmetler vardır. Biz bu ayki yazımızda; orucun pratik hayatımızda bize kazandırdıkları, orucun sosyal hayattaki faydaları ve oruç ibâdetiyle bize verilmek istenen mesaj nedir? İşte bu hakikatlerden bahsetmek istiyoruz sizlere.

Oruç, Cenâbı Hakk’a ve O’nun emirlerine bağlılığın göstergesidir.

Hiç şüphesiz ki Allah Teâlâ yarattığı kullarını; açlıkla, susuzlukla, mallardan eksiltmekle ve nice başka şeylerle imtihan eder;

“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele!” (el-Bakara, 155) âyeti mûcibince hakkıyla orucunu tutan mü’min; Rabbinin açlık imtihanını başarmış olarak, dînî samimiyetini ve hassâsiyetini göstermiş olur.

Oruç, mü’minleri sabra alıştırır.

Bilinsin ki sabır, başarının sırrıdır. Sabır; problemlerden, sıkıntılardan, musibetlerden kurtulmanın yegâne ilâcıdır. Hayatta, ilimde, ticarette, savaşta her çeşit hâdisede sabredenler daima başarıya erişirler. Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir. Oruç ile kul, bedenin pek çok isteklerine sabretme becerisi kazanır.

Oruç, şükür ifadesidir.

Oruç ile mü’min; Allah Teâlâ’nın insanlara lutfettiği nimetlere şükretme, Cenâb-ı Hakk’ın azabından korunma, kıyâmet gününün şiddet ve sıkıntısını hatırlama durumunda olur. Ramazan orucunu farz kılan âyet-i kerîmenin sonunda yüce Rabbimiz;

“Umulur ki şükredersiniz.” buyurmuştur. (el-Bakara, 185)

Oruç, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir.

Bizim sahip olduğumuz nice nimetlerden mahrum olan kardeşlerimizi düşünerek, onlar için yardım etme hisleriyle dolarız. Nitekim İslâm coğrafyasının değişik yerlerinde pek çok Müslüman, açlık ve susuzluk içinde kıvranmaktadır. Şüphesiz açlık, susuzluk acıların en çetinidir. Mü’minler olarak kendi nefsimiz için istediklerimizi diğer kardeşlerimiz için de isteyerek; fakir, kimsesiz ve muhtaçların hâlini düşünerek; onlara şefkat ve merhametle yardım ederiz.

Oruç, mü’mine Hazret-i Allah Teâlâ’nın rahmet ve mağfiretini kazandırarak dünya ve âhiret mutluluğu sağlar.

Âdemoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenâb-ı Hakk’ın bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teâlâ (bir hadîs-i kutsîde) şöyle buyurmuştur:

“Oruç başkadır. Çünkü o sırf Ben’im içindir, onun mükâfatını da (dilediğim gibi) Ben vereceğim. Kulum Ben’im için şehvetini, yiyeceğini terk etti.

Oruçlu için iki sevinç vardır:

Biri; orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.” (Buhârî, Savm, 2, 9, Libâs, 78)

Oruç, günahları bağışlatır.

Ramazan orucunu lâyıkıyla tutan inşâallah günahlarından kurtularak temizlenmiş olur:

“Kim fazîletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 28, Savm, 6)

Oruç o en zor günde, tutana şefaatçi olur.

Oruçla Kur’ân kıyâmet gününde kula şefaat edeceklerdir. Şöyle ki:

“Oruç;

«Ey Rabbim! Ben onu gündüzleri yemekten ve şehvetlerinden men ettim; onun için beni, onun hakkında şefaatçi kıl!» diyecek;

Kur’ân da;

«Ben onu geceleri uykusuz bıraktım, beni de onun hakkında şefaatçi kıl!» diyecek. Böylece ikisi de (o kula) şefaat edeceklerdir.” (Ahmed bin Hanbel, II/174)

Oruç, rızkı bereketlendirir.

Ramazan, müslümanlar için rahmet ve bereket ayı olarak bilinir. Nitekim Taberânî’de belirtilen bir hadiste;

“Bereket ayı olan Ramazan geldi. Allah Teâlâ onda size zenginlik ve rahmet indirir, hata ve kusurları bağışlar, duâları kabul eder. Allah Teâlâ sizin amellerinize bakar ve sizinle meleklerine iftihar eder. Öyle ise, Hazret-i Allah indinde hayırlı olmaya bakın, hayır işleyin. Gerçekten en bedbaht kimse, Allah Teâlâ’nın rahmetinden mahrum kalandır.” buyurulur.

Oruç, bedenin zekâtıdır. Zekât ibâdeti nasıl malı temizlerse oruç da bedeni temizler. Taberânî’deki bir hadîs-i şerifte;

“Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.” hakikati belirtilir.

Oruç, akıl ve zekâyı güçlendirir.

Bazı kendini bilmez nâdanların yanlış ifade ettikleri gibi; oruç zekâ ve yeteneklerin çalışma temposunu azaltmaz, tam tersine zihne uyanıklık, kabiliyetlere canlılık sağlar. Oruç tutan insan, sönük-donuk ve ölgün olmaz; bilâkis canlı-dinamik ve dinç olur.

Oruç, sosyal hayattaki dengeyi sağlar.

Oruç ile cemiyet hayatında zengin-fakir mücadelesi azalır.

Bilindiği gibi toplumda yerleşik pek çok huzursuzluğun sebebi, birilerinde var olanın diğerlerinde olmamasıdır. Yüce İslâm dîni bu tarihî hakikatten hareketle; zekât, sadaka, hibe, borç verme ve yardımlaşma kültürü ile zengin-fakir arasındaki mücadeleyi önlemiş, hattâ bu işi müesseseleştirmiştir. Aynı zamanda inananlara az ile yetinmeyi ve sabrı tavsiye etmiştir.

Oruç, âdeta mü’minler için bir savaş eğitimidir.

Hayatın en zor dönemlerinden olan savaşlarda; her zaman yiyecek, içecek bulmak mümkün olmaz. Uzun süre insanlar aç kalabilirler. İşte oruç ile inanan insan, bu gerçekle yüz yüze kalma hususunda tecrübe kazanır. Ayrıca öyle zor günlerde oruç tutanlara da büyük mükâfatlar vardır:

“Allah yolunda bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.” (Buhârî, Cihâd, 36)

Oruç, bedenin sağlığıdır.

Devamlı çalışan her varlığın mutlak dinlenmeye ihtiyacı vardır.

On bir ay tüm âzâlarımızla çalışan bedenimizin, bir ay belli zaman dilimlerinde biraz istirahat etmesi çok makuldür.

İslâm’ın beş şartından biri olan oruç, hakikaten şifâ kaynağıdır.

Avrupa ve Amerika’da doktorlar, hastalarına oruç tutmalarını tavsiye ediyor. Oruçla insan vücudunda biriken toksinler, fazla yağlar, zehirler vücuttan dışarı atılır. Bu sebeple oruç, İslâm ülkelerinin dışında da hızla yayılmaktadır.

Oruç ahlâkı güzelleştirir.

Hakikî mânâda oruç tutan mü’min; eli, dili, gözü, kulağı, ayağı ile işleyebileceği günahlardan kendini titizlikle korumaya çalışır. Cimrilikten, fesattan, çekişmeden, dedikodudan kaçınır. Kibir, gurur, gösterişten, bencillikten sakınır. Bu şekilde kişi güzel ahlâk sahibi olur.

Oruç tutan mü’min; gafletten, hileden, nefis ve şeytanın kötülüklerinden kendini koruyan Allah Teâlâ’nın has kuludur.

Bu hususu teyit eden bir hadîs-i şerif şöyledir:

“Kim yalan sözü (yalanı, gıybet, dedikodu gibi günah sözleri) ve onunla ameli terk etmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Hazret-i Allâh’ın ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm, 8, Edeb, 51)

Oruç, insana kendini denetleme imkânı sağlar.

Oruç tutan mü’min, Rabbinin kendisine helâl kıldığı pek çok şeyden belirli süre isteyerek feragat eder. Her şey elinin altında olmasına rağmen; yiyebileceği, içebileceği hâlde sırf Rabbinin rızâsı için tuttuğu oruç sebebiyle kendi iradesiyle yemez, içmez. Bu müthiş bir irade eğitimidir.

Aynı zamanda;

Sosyal hayatta inanan insanların, aynı şekilde hareket etmesiyle toplum açısından psikolojik üstünlük sağlanır.

Oruç, kötü alışkanlıkların terk edilmesini kolaylaştırır.

Sigara, içki, kumar gibi toplumda hızla yayılan daha başka kötü alışkanlıklar oruçla genelde terk edilir. Belki de böylece kişinin; oruç, namaz, Kur’ân ile hayırlı amellere başlaması mümkün olur.

Eğer bunlar devam ettirilirse, inanan kişinin hayatına ciddî anlamda istikamet gelir.

Oruç rûhî melekeleri geliştirir, mânevî birlik temin eder.

Oruç, rûhun beden üzerindeki iyi yönlü hâkimiyetini kuvvetlendirir. Bu hususta pek çok uzman psikolog; oruç tutan insanların genellikle nefislerine hâkim olduklarını belirtiyorlar. Mânevî gücün tüm zaafları yenmesini hayranlıkla müşâhede ettiklerini söylüyorlar.

Yine insanın vücuduyla birlikte; düşünce ve his dünyasında büyük bir hassâsiyet elde edildiğini, kişilerin günlük stres ve gerginliklerinin azaldığını vurguluyorlar.

Aynı zamanda; işçisi-memuruyla, doktoru-öğretmeniyle, yaşlısı-genciyle, erkeği ve kadınıyla oruç, inananlar arasında mânevî bir ortaklık ve birliktelik sağlar.

Sayılamayacak kadar çok faydaları olan orucun, emredilmesindeki hikmetleri anlamak durumundayız.

Âdeta senenin kalbi olan Ramazan ve Ramazân’ın kalbi olan oruç tüm müslümanlara en kâmil hayırlar, iyilikler, güzellikler, bağışlanmalar getirsin inşâallah.

Âmîn…