RASÛLULLAH HAYATIMIZIN NERESİNDE?

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

s_buyukkaynak-SAYI122

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bugün gelseydi…

Müslümanların İslam anlayışlarını, parçalanmışlıklarını görseydi, ne derdi acaba?

Veya;

Onun yaşadığı döneme gitsek…

Meselâ;

Yaşadığı zamanda;

“Bize sadece Kur’ân yeter!” diyen var mıydı?

Yaşadığı zamanda;

“Sen postacısın, Sen’in vazifen sadece vahyi getirmek!” diyen var mıydı?

Yaşadığı zamanda;

“Sen dünya işine karışma, biz dünya işlerini kendimize göre hallederiz. Sen vahyi anlat, ibâdet ve tâat noktasında gönül dünyamızı inşa edecek birkaç zikir, tesbihat öğret yeter!” diyen var mıydı?

Yaşadığı zamanda;

“Sen’in cihad anlayışın yanlış; biz kendi egolarımız, ön kabullerimiz için istediğimizi öldürürüz, keseriz!” diyen var mıydı?

Yaşadığı zamanda; tekfîr etmeyi hayat görüşü hâline getirmiş, kendi görüşünde olmayan herkesi tekfîr eden var mıydı?

Yaşadığı zamanda;

“İslâm’ın devlet kurmak gibi bir amacı yoktur, herkes dilediği gibi yaşar, din ile devlet işlerini bir arada götürmek mümkün değildir!” diyen var mıydı?

Yaşadığı zamanda, müslümanlar arasında hayat standardı açısından uçurum var mıydı?

Yaşadığı zamanda; dünyevîleşmeyi hayat görüşü hâline getirip, buna göre hayat süren var mıydı?

Yaşadığı zamanda, tüketim kültürü nasıldı? Herkes diğer kardeşini mühimsemeden istediği gibi tüketebiliyor muydu?

Bu soruları çoğaltmak mümkün…

Bu sorulara verilen cevaplar, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile yaşadığımız çağ arasında nasıl bir farkın meydana geldiğini gözler önüne serecektir. Kendisinden asırlar sonra gelmiş ümmetinin ne hâlde olduğunu gelse de bir görse!

Bir hadiste;

“Ümmetimin amelleri bana arz edilir. Hayırlı amelleri gördüğümde ondan dolayı hamd ederim; kötü amelleri gördüğümde ise ümmetim için Allah’tan mağfiret dilerim.” (Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9, 24) buyuruyor Rasûlullah Efendimiz.

Demek ki, yaşadığımız zaman O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in istiğfarının yoğun olduğu bir zaman. Zira parçalanmış bir ümmet, günahı mühimsemeden işleyen bir ümmet, hayat tarzları Rasûlullah’tan uzaklaşmış bir ümmet var, dünyada.

O hâlde, bugün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i yeniden anlamanın zamanı olsa gerektir. Nasıl anlayacağız, bu noktada da önümüzde sıkıntılar yok değil!

Öncelikli sıkıntı, okuma, anlama ve yorumlama sıkıntısı…

Kur’ân meâli okumanın öncelendiği zamanımızda, hiçbir alt yapısı olmayan insanlar; okudukları birkaç meal bilgisiyle, âyetler hakkında ahkâm kesebilmektedir. Öncelikle şunun altını çizmek gerekir ki; elbette Kur’ân okunacak, Kur’ân’ın meâli okunacak, ama hangi meal okunacak? Zamanımızda piyasaya çıkan çoğu meâlin sahibi, kendi istediğini, tahminini Kur’ân’a söyletecek şekilde meal yazabilmektedir. Aynı âyetin farklı meallerde farklı anlamlarda çevrildiği müşahede edilirken; «İnsanlar hangi meâlin müslümanı olacaklar?» gibi tehlikeli bir soru gündeme gelmektedir. Aynı zamanda; meal okumanın öncelendiği bir dönemde, bir-iki meal okuyan insanın kendi kafasına göre âyetleri yorumlamaya başladığı, tek bir âyeti çekerek bunun üzerinden insanların îmânını sorgular hâle geldiği görülmektedir. Aynı şekilde; «Hadis okuyalım, okutalım.» gibi saf bir düşünceyle çıkılan yolda da aynı sıkıntılar meydana gelmektedir.

Eline hadis kitabını alan; hadis âlimiymiş gibi kendi kafasına göre hadisleri yorumlamaya başlamakta, işine gelmeyip anlayamadığı hadisleri ise; «Uydurma, zayıf…» diye bir kenara atma cüreti göstermekte, hattâ işin daha vahim boyutu, kendisine göre hadislerden mezhep bile oluşturmaktadır.

Niye böyle oldu?

Çünkü artık bilgi bir tuş kadar insana yakın. Doğru olsun, yanlış olsun her an bilgiye ulaşabilme kolaylığı var. Yine iletişim kanallarında; daha üst meclislerde konuşulması gereken teferruatlı konuların, hocalar tarafından halkın önünde konuşulur, tartışılır hâle gelmesi de insanların kafasını allak bullak etmekte; insanların îmânını, İslâm’ı zedeleyecek şekilde kafa karışıklığına sebebiyet vermektedir.

Diğer taraftan 15 asrın getirdiği birikimi, bugünün şartları içerisinde uygulamaya çalışmanın getirdiği sıkıntılar da var. Meselâ Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den, Allâh’a mahsus bir azap aracı olan yakma fiiline başvurulmaması gerektiği şeklinde (Buhârî, Cihâd, 149; Tirmizî, Siyer, 20) rivâyet varken, mezheplerden bazısının kısas âyetini delil göstermek sûretiyle yakarak öldüren kişiye yakarak kısas yapılır fetvâsını vermesi, bugün bu fetvâ çerçevesinde pratiğe dökülen uygulamaların önünü açmaktadır. Bu sadece bir örnekle de sınırlı değildir, bununla ilgili yüzlerce örnek vermek mümkündür.

Onun için, bugün Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in inşa ettiği İslâm toplumunu yeniden gündeme getirmek gerekmektedir. İnsanların kafasının karışık olduğu bir zeminde; Hazret-i Peygamber’e sarılmak, O’nun getirdiği çağrıya kulak vermek lâzım. Zira şu anda insanlık, O’nun peygamber olarak geldiği zamandan daha aşağı durumda.

O gün insanlar; birbirini rahatlıkla katlediyordu, bugün her saniyede onlarca insan katlediliyor.

O gün zinâ; belirli evlerde, alâmet dikilmiş evlerde yapılırken, bugün sokaklar zinâya davetiye çıkarıyor.

O gün belli bazı kabîlelerde kız çocukları diri diri toprağa gömülürken, bugün anne rahimlerinde erkek-kız fark etmeden çocuklar kürtaj mârifetiyle katlediyor.

O gün can güvenliğiniz tâbî olduğunuz kabîleye göre sağlanıyordu; bugün hangi serseri kurşunun, hangi psikopatın bıçak darbesinin muhatabı olacağınız belli değil.

O gün içki en büyük zararlı madde iken; bugün içkinin yanında, uyuşturucu maddenin bin bir türlüsünün tehlikesi insanlığı kuşatmış durumda.

O gün sadece iki çeşit fâiz insanların gündemindeyken ve bununla mücadele edilirken; bugün fâizin binlerce çeşidi reel ekonomide insanları kıskacına almış durumda.

O gün kumarın birkaç çeşidi insanları esir almışken; bugün kumarın onlarca çeşidinin içerisinde debelenen, kısa yoldan zenginleşme va‘diyle efsunlanan insanlar var.

Yani bugün insanlık, Nebevî nefhaya daha fazla muhtaç. Bunun için O’nun getirdiği İslâm rûhunun, müslüman duruşunun inşasına ihtiyacımız var. Sadece güzel ifadelerle, güzel sunumlarla, coşturucu ilâhîlerle değil; O’nun sünnetinin ihyâsıyla, yaşayarak ilmek ilmek dokuduğu Kur’ân ahlâkının hayat tarzı hâline getirilmesiyle, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhu bugüne taşınacaktır.

Bugün, Sana çok ihtiyacımız var, yâ Rasûlâllah