Örnek Nesil SAHÂBE -1-
YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK karabacakm67@hotmail.com
Hadisçiler sahâbeyi;
«Hazret-i Peygamber devrini idrak etmiş, müslüman olarak Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i görmüş, sohbetinde bulunmuş ve müslüman olarak ölmüş kimselerdir.» diye tarif ederken; usûlcüler buna;
«Hazret-i Peygamber’le uzun süre beraber bulunmayı veya bir-iki gazveye katılmayı veya O’ndan hadis rivâyet etmeyi» de şart koşarlar.
Sahâbe nesli, İslâm ümmetinin ilk ve hadis rivâyetinin en önemli halkasını oluşturur. Onlar; canlarını ve mallarını tereddüt etmeden İslâm için ortaya koymaları, Hazret-i Peygamber’e gönülden bağlanmaları, Kur’ân ve Sünnet’i yaşama ve yaşatmadaki gayretleri sebebiyle Allah Teâlâ tarafından insanlığa örnek gösterilmişlerdir. Bu âyetlerden birkaçı şöyledir:
ÂYETLERDE SAHÂBE
Sahâbe, insanlığın iyiliği için ortaya çıkarılmış hayırlı ümmettir:
“İşte böylece sizin insanlığa şahit olmanız Rasûl’ün de size şahit olması için sizi mûtedil bir millet kıldık…” (el-Bakara, 2/143)
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allâh’a inanırsınız.” (Âl-i İmrân, 3/110)
Onlar sıkıntı anlarında bile Allah ve Rasûlü’ne kulak verdiler:
“O mü’minler ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah ve Rasûl’ün çağrısına kulak verdiler. Onların içinden, güzel işler yapıp takvâya sarılanlara büyük bir ödül vardır.
O mü’minler ki, insanlar kendilerine;
«–Halk size karşı bir araya gelmiş, korkun onlardan!» dediklerinde, bu onların îmânını artırdı da şöyle dediler:
«–Allah bize yeter. Ne güzel vekildir O!»” (Âl-i İmrân, 3/172-173)
Onların hepsine de Allah bir güzellik vermiştir:
“Mü’minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah; malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) va‘detmiştir; ama mücahidleri, oturanlara büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (en-Nisâ, 4/95-96)
“Elbette içinizden, fetihten önce infâk eden ve savaşanlar; daha sonra infâk edip savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı va‘detmiştir. Allâh’ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (el-Hadîd, 57/10)
Onlar ümmî Peygamber’e uyanlar ve kurtuluşa erenlerdir:
“Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya); işte O Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp O’na saygı gösteren, O’na yardım eden ve O’nunla birlikte gönderilen nûra uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (el-A‘râf, 7/57)
Muhâcir ve ensardan Allah râzı olmuştur ve gerçek mü’min onlardır:
“Îmân edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhâcirleri) barındırıp yardım edenler var ya; işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır.” (el-Enfâl, 8/72)
“Îmân edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, bunları barındıran ve yardım edenler var ya; işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır. Sonradan îmân eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizdendir.” (el-Enfâl, 8/74-75)
“Fakat Peygamber ve O’nunla beraber inananlar; mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Allah, onlara; içinde ebedî kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur.” (et-Tevbe, 9/88-89)
“(İslâm dînine girme hususunda) öne geçen ilk muhâcirler ve ensar ile onlara güzellikle tâbî olanlar var ya; işte Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah, onlara; içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (et-Tevbe, 9/100)
“Andolsun ki Allah; müslümanlardan bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamber’i ve güçlük zamanında ona uyan muhacirlerle ensârı affetti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir.” (et-Tevbe, 9/117)
Ağacın altında bey‘at edenlerden Allah râzı olmuştur:
“Muhakkak ki Sana bey‘at edenler ancak Allâh’a bey‘at etmektedirler. Allâh’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (el-Fetih, 48/10)
“Andolsun ki o ağacın altında Sana bey‘at ederlerken Allah, o mü’minlerden râzı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir. Yine onları elde edecekleri birçok ganîmetlerle de mükâfatlandırdı. Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (el-Fetih, 48/18-19)
İnanıp iyi işler yapanlara bağışlanma ve büyük ecir vardır:
“Muhammed Allâh’ın elçisidir. Beraberin bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rızâ isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat va‘detmiştir.” (el-Fetih, 48/29)
Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile kardeşlerini kendilerine tercih ederler:
“Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine îmânı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (el-Haşr, 59/8-10)
Özellikle bu âyet, kendi ülkelerindeki sıkıntılardan dolayı ülkemize sığınmış kardeşlerimizi koruyup kollamamız bakımından bizler için çok mühimdir. Hangi gerekçe ile gelirlerse gelsinler -kendi içlerinde sakladıkları Allah ile kendi aralarındadır- kendimizi ensar, onları da muhâcir nazarıyla değerlendirmek gerekir. Onların mağduriyetinden faydalanmaya çalışmak; değil ensarlığa ve Müslümanlığa, insanlığa dahî yakışmaz. Çevremiz cadı kazanı gibi kaynarken, ülkemizde huzur ortamı devam etmektedir. Bu da yaklaşık iki milyon insana devlet ve millet olarak kapımızı açtığımızdan dolayı olmuş olabilir. Yine böyle bir hikmetle -belki de- inanmayanların ve onların maşalarının bu uğurda çalışan müslümanlar için kurdukları tuzaklar tutmamaktadır.