EN GÜZEL YOL O’NUN YOLU

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

m_canli

BİR HADİS:

عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللّٰهِ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ فِي خُطْبَتِهِ
بَعْدَ التَّشَهُّدِ إِنَّ أَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابُ اللّٰهِ
عَزَّ وَجَلَّ وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ

Câbir bin Abdullâh’ın rivâyet ettiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hutbesinde şöyle buyururdu:

“Sözün en güzeli Allâh’ın Kitâbı’dır. Rehberliğin en güzeli ise Muhammed’in rehberliğidir.” (İbn-i Hanbel, III, 320)

BİR MESAJ: En güzel yol Sünnet çerçevesinde bir hayat yaşa!

Bizler bilmediğimiz bir dünyaya geldik. Burada nasıl yaşanır, nelere dikkat edilmesi gerekir, Cenâb-ı Hakk’ın râzı olduğu bir hayat nasıldır? Bunları bilmiyorduk. Cenâb-ı Hak; bütün bu konulara örnek olmak üzere Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i Peygamber ve rehber olarak gönderdi. Nitekim Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:

“Biz bir şey bilmezken, Allah bize Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gönderdi ve biz de O’nun ne yaptığını görmüşsek, öyle yapıyoruz.” (İbn-i Mâce, İkāmet, 73)

Yüce Rabbimiz, âyet-i kerîmede bu durumu şöyle beyan buyurmuştur:

“Andolsun, Allâh’ın Rasûlü’nde sizin için; Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allâh’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (el-Ahzâb, 33/21)

Bu bakımdan Allâh’a îmân eden mü’minler olarak; imtihan için geldiğimiz şu fânî dünya hayatında eğer başarılı ve mutlu olmak istiyorsak, daha da önemlisi âhirette ebedî saâdete ermek istiyorsak; hayatımızı olabildiğince Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaşadığı hayata yaklaştırmamız, O’nun hayatı gibi bir hayat yaşamaya gayret etmemiz gerekmektedir. Kısacası O’nun yolundan gitmeye çalışmalıyız.

Zira O’nun yolu, serlevha hadîsimizde de ifade edildiği gibi en güzel yoldur. Bu yolda nezâket, zarâfet vardır, insan haklarına saygı vardır, hoşgörü vardır…

O’nun yolu vahiy yoludur. Zira O, vahyin kontrolünde olan bir şahsiyettir. Rabbimiz bu hususu şu şekilde şöyle beyan buyurur:

“O arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.” (en-Necm, 53/3-4)

O’nun yolu tevhid yoludur. Bu yolda tevhid merkezli bir hayat yaşayıp maddî ve mânevî tüm putları gönlümüzden çıkarmak ve oraya Allah -celle celâlühü-’yu yerleştirmek vardır.

O’nun yolu, itaat yoludur, Allâh’a giden yoldur. O’na itaat, Allâh’a itaattir. Nitekim Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın naklettiği bir hadîs-i şerifte, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Bana itaat eden, Allâh’a itaat etmiştir. Bana isyan eden de Allâh’a isyan etmiştir.” (Müslim, İmâre, 33)

Yine yüce Rabbimiz şu âyet-i kerîmede O’na uyulmasını emretmektedir:

“De ki: «Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.»” (Âl-i İmrân, 3/31)

O’na isyan, Allâh’a isyandır. İsyan da kişiyi -Allah korusun- cehenneme götürür. Rabbimiz Teâlâ bu durumu şöyle ortaya koyar:

“Kim de Allâh’a ve Peygamberi’ne isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah o kimseyi ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (en-Nisâ, 4/103)

O’nun yolu Kur’ân yoludur. Bir seferinde Hazret-i Âişe Vâlidemiz’e bir grup sahâbî gelerek Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ahlâkını sormuşlardı. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- onlara şöyle cevap verdi:

“Hazret-i Peygamber’in ahlâkı Kur’ân idi.” (Müslim, Müsâfirîn, 139) Dolayısıyla Rasûl-i Ekrem Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kur’ân ahlâkına sahip idi.

O’nun yolu rızâ yoludur. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı doğrultusunda bir ömür sürerek;

“…Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır…” (el-Beyyine, 98/8) âyet-i kerîmesinde ifade edildiği gibi; O’nun râzı olduğu, mü’minlerin de O’ndan râzı olduğu bir yoldur.

O’nun yolu teslîmiyet ve tevekkül yoludur. Rabbimiz;

“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan sakınınız.” (el-Haşr, 59/7) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir sözünde şöyle buyurur:

“Size ne emrettimse onu yapınız; size neyi yasakladımsa ondan sakınınız.” (İbn-i Mâce, Sünnet, 1)

O’nun yolu medeniyet yoludur. O’nun açtığı çığırdan giden yani O’nun yolundan giden mü’minler; camiler, okullar, üniversiteler, köprüler inşa etmişler, aç ve susuzlara derman olmuşlar, hattâ göçmen kuşlar için vakıflar kurmuşlardır. O’nun yolundan giden mü’minler, bütün bunların yanında bir yandan da gönül inşa etmişlerdir.

O’nun yolu cennet yoludur. Bir defasında ashâbına şöyle buyurmuştu:

“–Ümmetimin hepsi cennete girecektir, yüz çeviren müstesnâdır.”

Bunun üzerine oradakiler;

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, yüz çeviren kim?” diye sorunca, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Bana itaat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiş demektir.” şeklinde karşılık vermiştir. (Buhârî, İ‘tisâm, 2)

O’nun yolu çözüm yoludur. Günümüzde karşı karşıya kaldığımız problemlerin çözümü, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i doğru anlamak ve yaşamaktadır. Çünkü O’nu anlamak, İslâm’ı anlamaktır.

O’nun yolu fıtrat yoludur. Fıtrat, Cenâb-ı Hakk’ın; yaratılıştan insan üzerine koyduğu kodlardır. Bu anlamda Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in; söz ve davranışlarının, emir ve yasaklarının hep fıtrata uygun olduklarını görürüz.

Bunun için O’nun yolu, denge yoludur. Çünkü denge, fıtrattandır. Söz ve davranışlarda denge, dostluk ve düşmanlıkta denge, dünya ve âhiret dengesi, hattâ ibâdette bile denge…

Bir defasında ashabdan biri;

“Ben yaşadığım müddetçe geceleri namaz kılacağım.” dedi.

Bir diğeri;

“Ömrüm boyunca oruç tutacağım, asla oruçsuz günüm olmayacak.” dedi.

Üçüncüsü de;

“Kadınlardan uzak duracağım ve hiç evlenmeyeceğim.” dedi.

Bu sözler kulağına gelen Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz? Allâh’a yemin ederim ki, Allah’tan en çok korkanınız ve O’na karşı gelmekten en çok sakınanız benim. Böyle olduğu hâlde ben bazen oruç tutuyor, bazen de tutmuyorum. (Gecenin bir kısmında) namaz kılıyor, (bir kısmında ise) uyuyorum ve kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren, benden değildir.” (Buhârî, Nikâh, 1)

Abdullah bin Mes‘ud -radıyallâhu anh- da bu dengeye şu sözleriyle vurgu yapmaktadır:

“Sünnete göre itidalle ibâdet etmek, sünnet olmayan/bid‘at hususlarda olanca gücüyle çalışmaktan daha hayırlıdır.” (Dârimî, Mukaddime, 23)

O’nun yolu böyle pak ve nezih ise, mü’minler olarak O’nun gibi olmaya gayret göstermek gerekmektedir.

Öyleyse;

O’nun gibi namaz kılmak gerek. Nitekim bir sözünde;

“Namazı benden gördüğünüz gibi kılın.” buyurmaktadır. (Buhârî, Ezân, 18) Öyleyse O’nun gibi tâdîl-i erkâna dikkat etmemiz, O’nun gibi huşû içerisinde bir namaz kılmamız gerekmektedir.

O’nun gibi hac etmek gerek. Zaten O;

“Hac ibâdetinin gereklerini benden öğrenin.” (Müslim, Hac, 310) buyurarak kendisindeki bu örneklik özelliğine vurgu yapmıştır.

O’nun gibi oruç tutmak gerek. Oruçlu olduğumuzda midemizi yiyecek ve içeceklerden uzak tuttuğumuz gibi; yalan ve gıybetten, kin ve nefretten de gönlümüzü uzak tutmalıyız.

O’nun gibi duâ etmek gerek. Uzun uzun kafiyeli duâlardan ziyade; O’nun gibi kısa, öz ve gönülden duâ etmeliyiz.

O’nun gibi yürümek gerek. Ne hızlı ne yavaş, ama yukarıdan iner gibi heybetli…

O’nun gibi işini sağlam yapmak gerek. O, bir sözünde şöyle buyurmuştur:

“Biriniz bir iş yaptığında onu en güzel şekilde yapsın. Zira Allah kişinin, işini sağlam yapmasından hoşlanır.” (Taberânî, el-Mu‘cemu’l-kebîr, XXIV, 306)

O’nun gibi arkadaş olmak; sözüne sâdık ve güvenilir, elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği.

O’nun gibi baba ve dede olmak, O’nun gibi öğrenci ve öğretmen olmak, O’nun gibi komutan ve devlet başkanı olmak…

O’nun gibi ibâdet etmek, O’nun gibi giyinmek, O’nun gibi yiyip içmek…

O’nun gibi temiz olmak, O’nun gibi gülmek, O’nun gibi ağlamak, O’nun gibi yürümek, O’nun gibi… O’nun gibi olmak…

Özet olarak; O’nun gibi kul, O’nun gibi insan olmak…

Kısacası; O’nun gibi yaşamak gerek.

Onun için; O’nun yolunu yani en güzel yolu yani sünneti canlı tutmak, ayağa kaldırmak gerekmektedir. Özellikle sünnetin ihmal edildiği, hafife alındığı, hattâ uydurma olduğu iftiraları ile karşı karşıya kaldığı şu zamanımızda sünneti ihyâ etmek, gerçekten Allah katında çok değerli ve mübârek bir faaliyettir.

Onun için; O’nun yolundan ayrılmak, doğru yoldan sapmaktır. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, vefatına yakın günlerde bugünleri görürcesine ashâbına şöyle seslenmişti:

“Size Allâh’a karşı sorumluluk şuurunda olmayı ve Habeşli bir köle de olsa (başınızdaki idareciyi) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra yaşayacak olanlarınız çok ihtilâflar görecekler. Sonradan çıkarılmış (aslı olmayan) şeylerden ise sakının! Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bid‘attir. Sizden kim bu dönemlere ulaşırsa; benim sünnetime ve doğru yolu bulan, hidâyete erdirilmiş halîfelerin sünnetine sarılsın! Bunlara azı dişlerinizle (tuttuğunuz gibi sımsıkı) sarılın.” (Tirmizî, İlim, 16)

Onun için; «Kur’ân Yolu», «Kur’ân İslâm’ı», «Bize Kur’an yeter.» gibi ifadelerin arkasına gizlenerek sünnet geri plâna itilmemelidir.

Netice olarak; Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yolu yani sünnet, en güzel yoldur. Bu en güzel yolu takip ettiğimiz sürece yolumuzu şaşırmayız Allâh’ın izniyle. Zira Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın Kitâbı ve Peygamberi’nin sünneti.” (Muvatta’, Kader, 3)

Ne mutlu O’nun o güzel yolundan gidenlere…

Yüce Rabbimiz, bizleri en güzel yoldan gidenlerden eylesin. En güzel insanın en güzel ahlâkıyla ahlâklandırsın. Cümlemizin hayatını O’nun hayatına yaklaştırsın…

Âmîn…