MODERN İNSANIN KORKULARI

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

a_tutkun

İnsan denen varlık, türlü türlü duygularla yaratılmıştır; sevinir, üzülür, heyecanlanır, korkar, endişelenir, kaygılanır, öfkelenir, şaşırır, kızar, sever, âşık olur, nefret eder… Melekler ise bu duyguların hiç birine sahip değildir. Onlar her dâim Yaratıcı’nın emrine âmâdeyken, insanlar düşüncelerinden daha çok, duygularının tesirinde kalarak hataya düşerler. Aklıyla Allâh’ın varlığına, birliğine inanmış bir insan; kontrol edemediği duygu temelli iniş çıkışları sebebiyle hata yapar. Sonra hatalarından dolayı yine Yaratıcı’sına sığınır, af ve yardım ister. Ve işte asıl o zaman, insanın meleklere olan üstünlüğü idrak edilir. İnsan yeryüzünde Yaratıcı’nın halîfesi, 99 isminin tecellîsi olmuştur!

Post-modern insanı dibe batıran güçlü duygu, gizli korkularıdır. Çoğu zaman farkında olamadığı; korkular, endişeler, kaygılar ona hayatı zorlaştırır.

Tabiatın en güzel köşelerinden birinde, doğup büyüdüğü köyünde, kendi elleriyle inşa ettiği kerpiçten evinde oturan; bahçesine dikip, yetiştirdiklerini yiyen; dağdan, bayırdan topladığı odunları, çalı-çırpıyı çıtır çıtır yakarak ısınan; hastalandığında kuzinesinde ıhlamur kaynatan bir insan, neden korkar? Her gün bağına, bahçesine giderken; gördüğü mezarlık da onun ölümle barışık yaşamasına sebep olur. Bilir ki tıpkı kendinden öncekiler gibi, eceli gelince o da ölecektir. Amansız bir hastalığa yakalandığında, doktor doktor koşturarak yorulmak yerine etrafındakilerle helâlleşerek huzur içinde rûhunu teslim etmenin sakinliği vardır onda. Hayatı sükûnetle ve bilgece yaşayan insan, huzurludur.

Şehirlerde veya internet ve televizyonun ulaştığı yerlerdeki insanlar ise maddî, mânevî daha çok sahip olmanın peşindeki beklentileriyle daha çok mutlu olmak için gayret edip dururken, her gün biraz daha mutsuz olduğunun pek farkında değildir. Türlü türlü endişeler, kaygılar ve korkularla hayatı biraz daha yaşanılmaz kılar insan kendine. Meselâ; sağlığını, evini, arabasını envâ-i çeşidiyle sigortalatan insan; korkularının birinden sıyrıldığını düşünürken bir başka korkuyla karşı karşıya gelir; artık daha çok çalışıp kazanmak ya da kazancını sabit tutmak zorundadır!

Televizyonda, konu komşuda gördüklerinden yola çıkarak; modern insanın türlü türlü ihtiyaçları vardır(!). Hep alarak, harcayarak sahip olmanın peşindedir. Çamaşırı, bulaşığı elinde yıkarsa yorulma korkusu; evine bir misafir geldiğinde mobilyalarından dolayı küçük görülme korkusu; dışarı çıkıldığında iyi giyinemezse beğenilmeme, kabul görmeme korkusu; erkek olsun kadın olsun herhangi bir mesleğe, unvana sahip olamazsa rızkını kazanamama, takdir edilmeme veya aşağılanma korkusu; insanı hırsa, tüketmeye ve yorulmaya mecbur eder. İnsan kendi zihninde ürettiği ihtiyaçların kölesi olduğunu çok sonra fark edebilir.

Post-modern insanın bir de “sanal” korkuları vardır. Yediklerini, içtiklerini, gezip gördüklerini, ideolojilerini, fikirlerini sosyal medyada paylaşırken insan aslında hiç de masum olmayabilir. Sosyal paylaşım sitelerinde paylaştıklarının yorum ve beğenilme tıkı alıp almayacağı beklentisi, içten içe kemirir insanı. Paylaşımlarının kaç beğeni, yorum aldığı, bunların kimler tarafından yapıldığı; kişi için hep bir şeyler ifade eder. Bu; insan egosunun bu tür beğeniler ve takdirler olmadığında değersiz olduğunu hissedeceği yönünde ürettiği vehimler, asılsız korkulardır. Oysaki insan, gerçek değeri Rabbinin yanında, O’nun yakınında olmakla bulur. Diğer insanlarda bulduğu şey; egosunu yavaş yavaş besleyip şişiren düşük dozlu zehir gibidir.

Gelecek endişesiyle insanda ağır basan korkular da vardır: Kaybedebilirim diye sevmekten korkar. Düşersem diye yükselmekten korkar. Yetiştiremezsem diye evlât sahibi olmaktan korkar. Yanlış anlaşılırsam diye kendini anlatmaktan, konuşmaktan korkar. Sahip olduğu etkiyi, karizmayı kaybedersem diye duygularını paylaşıp ağlamaktan korkar. Münasebetlerimi devam ettiremem diye yeni dostluklar kurmaktan korkar. Oysaki insan; tüm endişelerine, korkularına rağmen değişen, gelişen, tekâmül eden bir varlıktır. Yerinde oturup durmak onu korkularının tutsağı yapar.

Vermenin, paylaşmanın lezzetini alamamış zavallı modern insan; verince biteceğinden ve muhtaç olacağından da korkar. Yaratıcı’nın hesabının dünya hesapları gibi olmadığını düşünemez çoğu zaman; üç eksi birin, iki olduğu, iki çarpı ikinin, dört olduğu insanların hesabıdır oysaki.

Hasta olmaktan korkan modern insan; türlü türlü diyetler yapayım, sağlıklı besleneyim derken yaratılış amacını yeme-içmeye endeksleyiverir. Sanki başka hiçbir gayesi yokmuş gibi düşündükleri, konuştukları sadece bu konu oluverir. Hâlbuki her şeyin zıddıyla kāim olduğu şu dünya hayatında hasta olmak kadar tabiî bir şey yoktur. Hastalık hâlindeki kendilik ve masumluk insana öyle bir şükür hâli, sakinlik, huzur ve bilgelik verir ki, bu hiçbir kitapta ve sohbette yoktur. Yani hastalıklar da hayat boyu korkusuyla yaşanılacak kötü şeyler değil, başa geldiğinde kalbe ince ayar çekilecek fırsatlardır.

Ölüme gelince… Çok soğuk, acı, dayanılması güç olan bu gerçekle yüzleşmemek için modern insan mezarlıkları gözden ırak yerlere yapmıştır. Fakat ondan kaçtıkça; içindeki korku daha da büyümüş, hayatı zehir eden, yaşamanın lezzetini tamamen bitiren bir hâl almıştır. Her canlı gibi insan da ölümü tadacaksa onunla barışık olmak ve ona hazır olmaktan başka yapacak bir şey yoktur. Az ya da çok yaşamaktan ziyade, yaratılışa uygun yaşamaktır asıl olan. Hem sonra ölüm bir son değil, özlemi kurulan bir hayatı yaşamanın başıdır.

Mutsuz olmaktan da korkar insan. Sanki bu dünya hep güzel şeylerin yaşanacağı yerdir! İçi sıkılsa, aklı karışsa, kırılsa, gücense, üzülse bu durumun ebedî süreceği vehmine kapılır. Ya da; «Bunu hak edecek ne yaptım ki!» diye düşünür. Bu hâlet-i rûhiyenin; Yaratıcı’sına yakınlığını artıracağını düşünemez. Mahzun gönüllerin O’na ne kadar yakın olabileceğini unutuverir.

Modern insanın yaşadığı korkuların en tehlikeli tarafı, bu korkularını çocuklarına yansıtmaları ve onları bu korkularla büyütmeleridir. Çocuklarının sağlıklı beslenmeleri, hasta olmamaları, uzun yaşamaları, okuyup adam (!) olmaları, insanlar içinde kınanmamaları, insanlar tarafından beğenilip takdir edilmeleri, hep mutlu olmalarından kendilerini mes’ul tutan ebeveynler aslında en büyük yanlışı yapmaktadırlar. İnsan denen varlık, zıddıyla kāim olan her durumu yaşayabilecek Allâh’ın 99 ismine tecellî olabilecek bir halîfedir yeryüzünde. Bu yüzden çocuklar bu tür korkularla değil, her türlü korku ve zorlukla yüzleşebilecek beceri ve cesaretle yetiştirilmelidir.

Türlü türlü korkularla, kaygılarla hayatı kendisine zorlaştıran modern insan; sadece Yaratıcı’yla bağlarını güçlendirdiğinde emin olabilecektir. Çünkü İslâm selâmda olmak, emniyette olmaktır. Başa her ne geliyorsa O’nun izniyle oluyorsa ve her ne yaşanıyorsa O’nun isimlerinin tecellîgâhı olunuyorsa korkularla yüzleşip O’na teslim olmanın insan rûhunu ne denli emin kılacağına inanılmalıdır. İnsanı çileden çıkaran, üzen, kahreden, hayal kırıklığına uğratan, korkutan, moralini bozan kişiler ve olaylar hep O’nun bilgisiyledir. Yıllardır yüzleşmekten korkulanlar egonun kandırmacasıdır. Hatasız, kusursuz, güçlü olmak gibi bir beklenti, egonun fısıldadığıdır. Korkularla yüzleşmek, O’ndan başka hiçbir şeyden korkmamak, O’na teslim olabilmek, asıl O’na lâyık olamamaktan korkmak, insana kendini gerçekten özgür hissettirecektir.