İSLÂM; SEVGİ, BARIŞ ve HUZUR DÎNİDİR

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com

DEMİRCAN-SAYI-118

Câhiliyye döneminde zulmün had safhada olduğu, bu şiddet ve saldırganlıklara İslâm dîninin ilk müntesiplerinin de maruz kaldığı görülür.

Bu zalimlikler karşısında bile Allah Teâlâ, mü’minlere;

“Ey inananlar! Sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun.” (Âl-i İmrân, 200)

“Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimî bir dost gibi olduğunu görürsün.” (Fussılet, 34) şeklinde uyarılarda bulunur.

Zaten Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bırakın bir müslümanın kanını akıtmayı, savaş ortamında bile müslümanlarla savaşmayan gayrimüslim kadınların, çocukların, yaşlıların, ibâdetleriyle meşgul din adamlarının öldürülmesini; hattâ ibâdethânelerinin yıkılmasını, ağaçların kesilmesini, hayvanların öldürülmesini dahî hoş görmezdi.

Bütün bu hoşgörüye rağmen Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; câhiliyye dönemindeki zulümlere işaret ederek, gelecekte olacak hâdiseleri haber verir gibi, uyarılarda bulunuyordu;

“Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübârek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan korunmuştur.

Ashâbım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın.” (Sahîh-i Buhârî Şerhi Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. X, No. 396)

Bugün dünyada ve özellikle Orta Doğu’daki müslüman coğrafyada; şiddet, zor kullanma, hak yeme gibi câhiliyye dönemini hatırlatan saldırganlıklar yaşanmakta; bu zulümler karşısında mağdur olan yaşlı, kadın, çoluk-çocuk yurtlarından çıkarılmakta ve hicrete zorlanmaktadır.

Sanki bu duruma vurgu yapmak üzere indirilen şu âyet-i kerîme ne kadar düşündürücüdür.

“Sonra sizler öyle kimselersiniz ki; kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Hâlbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyâmet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” (el-Bakara, 85)

Dolayısıyla ismi ne olursa olsun, terör ve şiddetin İslâmla uzaktan yakından ilgisi yoktur; Bu şiddet hareketlerini özellikle İslâm’a mâl etmek hiçbir şekilde mümkün değildir.

Bilâkis dînimiz; her türlü anarşi, fesat, bozgunculuk, eziyet, işkence, kısaca terör ve şiddeti kesinlikle haram kılarak mü’minlerin kardeş olduğunu (el-Hucurât, 10) ifade eder, haksız yere bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmekle bir tutar, aynı şekilde bir cana hayat vermeyi de bütün canlılara hayat vermekle eşdeğer kabul eder.

Başka bir deyişle, İslâm dîni ve Kur’ân ahlâkı; terörizmin ve teröristlerin destekleyicisi değil, yeryüzünü terörizm belâsından kurtaracak çaredir.

Velhâsıl bugün İslâm toplumunda şiddet, zor kullanma, hak yeme gibi davranış ve düşünceler varsa; bu İslâm’ın değil, müslümanların yanlışı ve eksikliğidir.

Bu yanlıştan sıyrılmanın en önemli yolu ise, şuurlu dindarları ve sağlıklı dînî kaynakları referans olarak almaktan geçer.

Aksi takdirde Peygamber Efendimiz’i üzecek olan şu duruma sebebiyet verilmiş olunur:

“Mü’minlerin, birbirlerine acımakta, birbirlerini sevmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte bir vücut gibi olduklarını görürsün. Bu vücûdun herhangi bir uzvu muzdarip olduğu takdirde, diğer kısımlarının da uykuları kaçar, ateşler içinde onun ızdırâbını duyarlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

Tüm mü’minlerin birbirlerine acımaları, birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine şefkat gösterip tek bir vücut gibi olmaları umuduyla.

Sağlıcakla kalın.