ENTERESAN TEKLİFLER

YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

a_sarac-SAYI-118

İslâm güneşi her geçen gün daha çok aydınlatıyor, Peygamberimiz -aleyhisselâm- da, her geçen gün daha çok insana ulaşıyordu. Karanlıklar aydınlanırken, karanlık düşünceliler de sürekli yeni engeller çıkarıyorlardı. Hak-bâtıl savaşı bütün canlılığı ile alevlenmişti.

Mekkeli müşriklerin önde gelen nasipsizleri yine kafa kafaya vermiş, yeni kumpaslar kurma telâşındaydılar. Bu nasipsizlerin başını Velîd bin Muğîre, Âs bin Vâil, Ümeyye bin Halef, Esved bin Muttalib, Esved bin Abdi Yağûs, Hâris bin Hanzale çekiyorlardı.

–Bu adam ümmî değil miydi arkadaşlar?

–Evet, okuma-yazma bilmez biridir!

–Bizim aramızda doğup büyüdü!

–Evet, 40 yaşına kadar başta biz olmak üzere bütün herkes; «Muhammedü’l-Emîn» diyorduk O’na!

–Fakat 40 yaşına bastıktan sonra, bu getirdiği nedir?

–Bu okuduğu nedir?

–Öyle fesatlı bir Kitâb getirip okuyor ki, o her fesâhatli kelâmı susturuyor!

–Her manzum ve mensur kelâma üstün geliyor!

–Onun içi, usûl ve furû ilimleriyle dolu!1

Nasibi olmayanların anlayacağı şey değildi bu! Peygamberimiz -aleyhisselâm-; ilmin en nefislerini, ahkâm ve ahlâk ilminin en incelerini, geçmiş ümmet ve peygamberlere ait kıssaların en gizli noktalarını, Allah’tan başkasının bilemeyeceği gayb haberlerini, Allâh’ın O’na bildirmesi ile biliyor O da halkına bildiriyordu. Bununla da yetinmiyor edepleri ve ahlâkî fazîletleri öğretiyordu. Daha da ilerisi o günkü bütün belâgat ve fesâhat sahipleri; Kur’ân-ı Kerîm’in fesâhat ve belâgatı, derinliği, genişliği karşısında âcizlik ve hayranlık içinde kalıyorlardı.

Bütün bunların yanında bu mübârek Kitab’da yer alan ve putperestliği yeren, putperestlerin cehenneme atılacaklarını bildiren âyetler, Kureyş müşriklerini kızdırmaktaydı.

Bunun için, önde gelenler toplanıp Peygamberimiz -aleyhisselâm- ile bir başka şekilde konuşmayı düşündüler. Daha doğrusu enteresan teklifler sıraladılar:

–Eğer bizim Sana îmân etmemizi istiyorsan; Sen de Lât, Uzzâ, Menât başta olmak üzere putlarımıza tapacaksın!

–Ayrıca putlarımızı yermeyecek, ilâhlarımız hakkında hoşumuza gitmeyen ve bizi de çok kızdıran şeyleri bırakacaksın!

–Öldükten sonra dirilmek, âhiret, mükâfat ve ceza gibi imkânsız saydığımız şeyler söylemeyeceksin!

–Ya da içinde böyle şeyler bulunmayan başka bir Kur’ân getireceksin!

–Eğer inandığın Allâh’ın; Sana öyle bir Kur’ân indirmezse, Sen kendinden uydur!

–Yahut da, şu elinde bulunan Kitâb’ın tehdit âyetlerini tebşir âyetlerine, tebşir âyetlerini tehdit âyetlerine, haramı helâle, helâli harama çevir!

–Azab âyeti yerine, rahmet âyetini koy!

–İlâhları ve onlara tapmayı yeren âyetleri, onun içinden çıkar!

–Sen bunları yaparsan; biz de Sana îmân eder, Sana tâbî oluruz!2

Daha ne enteresan teklifler yapmadılar ki! Bütün bunları büyük bir sabırla dinleyen Rasûlullah -aleyhisselâm-, sadece bir cümle kullandı…

“–Allah Teâlâ bana neyi indirirse, ben size ancak onu getiririm!”3

–Bu tekliflerimizin hepsini kabul etmiyorsan, bir kısmını olsun kabul et!

Peygamberimiz -aleyhisselâm-, bu nasipsizlerden yüz çevirdi. Nasipsizler yeni teklifler düşünürken, Allah Teâlâ Hazretleri indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:

“Âyetlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğu zaman, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayan onlar;

«–Sen ya bize bundan başka bir Kur’ân getir! Ya da onu değiştir!» dediler.

Sen, de ki:

«–Onu kendiliğimden değiştirmek, benim için, hiç olmayacak şeydir. Ben, bana vahyolunandan başkasına tâbî olamam! Rabbime isyan edecek olursam, şüphesiz, büyük bir günün azabından korkarım.»

De ki:

«–Allah dileseydi bana bu Kur’ân’ı indirmezdi. Ben de onu size okumazdım. Allah onu benim dilimle size bildirmezdi de! Ben ondan (o Kur’ân’dan) önce, aranızda bir ömür durmuşum (yaşamışım)dır. Siz hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?»” (Yûnus, 10/15-16)

Yine bir gün, Peygamberimiz -aleyhisselâm- Kâbe’yi tavaf ederken, müşriklerin önde gelenleri ile karşılaştı. Önünü kesip yeni bir teklif ileri sürdüler:

–Biz Sana bir haslet teklif edeceğiz ki; onda hem Sen’in için, hem bizim için iyilik vardır!

Rasûlullah -aleyhisselâm-;

“–Neymiş o?” buyurarak konuşmalarına fırsat verdi…

–Gel, Sen bizim dînimize tâbî ol; biz de Sen’in dînine tâbî olalım! Sen bizim ilâhlarımız olan Lât ve Uzzâ’ya bir yıl tap; biz de Sen’in ilâhına bir yıl tapalım! Sen bizim ilâhlarımıza bir ay tap; biz de Sen’in ilahına bir ay tapalım! Sen bizim ilahlarımıza bir gün veya bir ay veya bir yıl tap; biz de Sen’in ilâhına bir gün veya bir ay veya bir yıl tapalım! Böylece Sen’inle aramızda barış meydana gelsin ve aramızdaki düşmanlık gitsin! Eğer Sen’in taptığın bizim taptığımızdan daha hayırlı, Sen’in işin bizimkinden daha doğru ise, biz ondan nasibimizi almış oluruz. Eğer bizim işimiz daha doğru ise, Sen de ondan nasibini almış olursun!4

Peygamberimiz -aleyhisselâm-, her zamanki onurlu duruşuyla, vakur bir cevap vererek, onların bütün enteresan tekliflerini reddetti:

“–Ben bunun için gönderilmedim! Hem ben, Allâh’a ibâdet ederken başkasını O’na şerik koşmaktan Allâh’a sığınırım!”5

Bu enteresan teklifin ardından da şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“De ki:

«Gökleri ve yeri yoktan var eden ki, O yedirip besliyor. Kendisi ise yedirilip beslenmiyor (böyle şeyden münezzeh bulunuyor)!

Ben Allah’tan başkasını mı ilâh edinecekmişim?»

De ki:

«Bana, hakikaten, müslüman olanların birincisi olmaklığım emredildi!»

«Sakın Allâh’a eş tutanlardan olma!» (buyuruldu).” (el-En‘âm, 6/14)

Nâzil olan ilâhî mesaj ile kendilerine gelecekleri yerde, taşkınlıkta daha da ileri gidiyorlardı:

–Hiç olmazsa bazı ilâhlarımıza elini sür! Biz de Sen’i tasdik edip, Sen’in ilâhına tapalım!

Bu enteresan teklifi de, yine yeni gelen âyetler reddetti:

“De ki:

«Siz, ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına mı tapmamı emrediyorsunuz?»

Andolsun ki; Sana da, Sen’den önceki (peygamber)lere de şu vahyolunmuştur:

«Eğer (Allâh’a) şerik tanırsan (bütün) amel(ler)in boşa gider ve Sen; muhakkak, hüsrana düşenlerden olursun!»

Hayır! Sen ancak Allâh’a kulluk et! Şükredenlerden ol!” (ez-Zümer, 39/64-66)

Peygamberler, kavimleri içinde enteresan tekliflerle önleri kesilecek şahsiyetler değildirler. Onlar sadece Allâh’ın emirlerini tebliğ ederler. O günlerin Mekke müşrikleri de; enteresan tekliflerle Peygamberimiz’i ikna edip, O’nu kendilerine uyduracaklarını zannettiler. Oysaki peygamberler, halkına uysun diye değil; halkı peygamberine uysun diye gönderilmişlerdir. Peygamber Efendimiz, kendisine tâbî olunması gereken örnekler örneği bir örnektir.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

_______________________________

1 Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 96.
2 Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, c. 1, s. 170.
3 Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 410.
4 Fahru’r-Râzî, Tefsîr, c. 17, s. 57.
5 Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, s. 307; Zemahşerî, Keşşâf, c. 4, s. 292.