SOSYAL MEDYADA MÜSLÜMAN OLMAK

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

Sosyal medya adı verilen paylaşım siteleri, gâvurlar tarafından üretilip müslümanların önüne sunulduğunda; müslümanlar, Müslümanlıklarından hangi yönleri zedeleyeceğini bilmeksizin, düşünmeksizin onları kullanmaya başladılar.

Malûmdur ki, gâvurlar için paylaşmanın sınırı yoktur. Onlar için mahrem, nâ-mahrem sınırı olmadığı için her şeylerini milyonlarla paylaşmaktan imtinâ etmezler.

Ya müslüman için böyle mi?

Hayır!

Müslümanın paylaşma edebi vardır. Müslümanın koruması gereken sınırları vardır.

Meselâ müslümanın ibâdeti, yaşayışı; ihlâs gibi önemli bir ilkeye bağlıdır. Eğer bu ilke sürekli zedelenmeye başlanırsa; o zaman yapılan ibâdet, iyilik vs. ne varsa, onların Allah katındaki kalitesi düşer veya var zannedilen ameller Allah indinde yok kabul edildiği için, boşa yorgunluk, boşa vakit harcama hâline gelir.

Şu hususun altını çizmek gerekir ki;

Müslüman; ibâdet ve taatlerini Allah için yapar. Allâh’ın bilmesi ve O’nun kabul etmesi müslümana kâfîdir. Sosyal paylaşım siteleri; bu mahfiyyeti, bu sadâkati, bu ihlâsı haddinden fazla zedelemektedir. Bir müslüman sürekli ibâdetini gözler önüne seriyor, bununla ilgili fotoğraflar paylaşıyorsa; bu hâl ibâdetin ihlâsını zedeler.

Şimdilerde çokça göze çarpan Kâbe’yi arkasına alarak poz verenler ve bunu sosyal paylaşım sitelerinden paylaşanlar…

«Kâbe’deydik…», «Son tavafımızdan sonra Kâbe’ye vedâ fotoğrafı…», «Annem için yaptığım tavaftan sonra çektiğim fotoğraf…» gibi tamamen «göstermecilik» dolu paylaşımlar, kulluğun içini boşaltmaktadır.

Bu işin en ileri boyutu -belki ileride bu da görülecek-;

«Teheccüd namazı secdesinde…» diye namaz kılarken çektirilen fotoğrafların paylaşılması olacaktır. Bütün bu örnekler gösteriyor ki, sosyal paylaşım siteleri müslümanların ihlâsını târumâr etmekte ama çoğu bunun (bilerek) farkında değil.

Diğer taraftan, sosyal paylaşım siteleri; müslümanların mahrem, nâ-mahrem ölçülerini sırf gösterişçilik, başkasına gösterme gibi hastalıklar uğruna hebâ etmelerine de sebep oldu.

Bir müslüman hanım -tesettürlü dahî olsa-; fotoğrafını milyonlarca insanın göreceği, hattâ fotoğrafla ilgili ayrıntılı yorumlar bile yapacağı bir ortamda sergileyemez. Müslüman hanım -başı kapalı dahî olsa-; gelinlik denen kıyafetiyle, yüzünde makyajıyla çekilmiş en mahrem fotoğrafını milyonlarca insanın görebileceği sosyal paylaşım sitelerinde paylaşamaz.

Müslüman erkek de aynı şekilde namusu olan hanımının ulu orta aile içinde mahrem kişilerin görebileceği fotoğraflarını el âlemin görmesi için paylaşamaz. Şimdi bu kaideler yerlerde sürünüyor. Hanımının yarı çıplak kıyafet denebilecek gelinliğiyle fotoğrafını paylaşanlar; aile içinde hanımlarının, kızlarının, kardeşlerinin ev kıyafetleri içerisinde çekildikleri fotoğrafları paylaşanlar; ev hâli durumlarını paylaşanlar…

Yediği yemeğin fotoğrafını çekerek görgüsüzce paylaşanlar. Bütün bunlar, sosyal paylaşım sitelerinin bazı müslümanları tanınmaz hâle getirdiğini gözler önüne sermektedir.

Sosyal paylaşım siteleri; aynı zamanda gıybeti, dedikoduyu, nemîmeyi meşrûlaştırdığı gibi bu hastalıklı hâlin binlerce kişinin huzûrunda yapılması cüretkârlığını da beraberinde getirmektedir. Birbirini tanıması mümkün olmayan insanların, sanal olduğu için rahatça birbirinin dedikodusunu, gıybetini yaptığı bir hastalıklı ortam meydana geldi ki; gâvur için bu hâl, normal olsa dahî, müslümanların sahip olduğu değerlerin bu menfî durumu tasvip etmesi mümkün değildir. Zira müslüman; sanal âlemde yazdıklarından da, baktıklarından da sorumludur. Günah, sanal âlemde de günahtır. Müslümanlar bilgisayar başında yazdıklarının hesabının olmadığı gibi bir düşünceye sahip olamaz. Müslümanın hayatında; «kurtarılmış serbest bölgeler» olamaz. Müslüman; «hayatın içerisinde ne işlendiyse hesabı verilecektir» hassasiyetinde olmalıdır.

Sosyal paylaşım sitelerinde karşılaşılan menfî durumlardan birisi de, meşhur insanlara atfedilen «afili cümleler» paylaşma hastalığıdır. O insanları bugüne getirmek mümkün olsa verecekleri tepki şu olacaktır:

“Ben de ne çok şey söylemişim…”

İnsanlara söylemediği sözü söyletmek iftiradır, bühtandır. Uydurma rivâyetler, hatalı sözler, söylenmemiş lâflar paylaşmak; faydadan çok zarar getirir. Bu sözler çerçevesinde bir din algısı meydana gelir. İnsanlar yanlış üzerine bina edilen bir hayat tarzına doğru yönelirler.

Diğer bir yanlış husus da sosyal medya âlimlerinin türemesidir. Bir-iki sosyal paylaşım yapan, bir-iki âyet veya hadis aktaran insanlar; daha sonra, her türlü ilme sahipmiş edâsıyla âlim havalarına girip millete hüküm vermeye başlamaktadırlar. Olur olmadık fetvâlar verenler, «her şeyi bilirim» edâsıyla tafra atanlar, meydanı boş bulup bol keseden atanlar vs. Bütün bunlar, müslümanların sosyal medyayı çığırından çıkarıp, olmadık yönlere sevk ettiklerinin göstergeleridir.

Pekâlâ, sosyal medya diye bir gerçeklik var. Müslüman bunu nasıl kullanacak?

Müslüman bu vasıtayı kullanırken, müslüman olduğunu ve Allâh’ın kendisini gördüğünü unutmayacak.

Müslüman; yazdıklarının, baktıklarının ve paylaştıklarının da hesabını vereceğini aklından çıkarmayacak.

Müslüman; her duyduğunu aktarmak, her gördüğünü beğenmek, hep birilerinin beğenisini kazanmak hastalığına yakalanmayacak, itidalli, firâsetli olacak.

İlim sahibi müslümanlar, bu alanı boş bırakmayacaklar; emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker emr-i ilâhîsi çerçevesinde sahih paylaşımlarda bulunacaklar, dînî kaidelere aykırı buldukları paylaşımların düzeltilmesi noktasında müslümanları ikaz edecekler.

Sosyal medya vâkıası, bu çerçevede değerlendirildiği zaman; belki bazı insanların hidâyetine, yanlışlarının düzelmesine vesile olabilir. Aksi takdirde müslüman, sanal âlemde tanınmaz hâle gelmeye devam edecektir.