DEDE YETİMİ NESİLLER

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

Süleyman Dede…

65 yaşında, sakalının beyazları siyahından fazla, yüzü yaşlılığın tesiri ile kırışmış, nurlu bir insan…

Yaşları 5 ile 10 arasındaki torunlarını önüne diz çöktürmüş.

Soruyor:

“–Allah kaç?”

Torunları cevap veriyor:

“–Bir.”

“–Nerede?”

“–Her yerde hâzır ve nâzır.”

“–Kimin ümmetisin?”

“–Peygamberimiz Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in.”

“–Ne zamandan beri müslümansın?”

“–Kaalû belâ’dan beri.”

“–Peygamberimiz babasının adı ne?”

“–Abdullah”

“–Annesinin adı ne?”

“–Âmine.”

“–Dedesinin adı ne?”

“–Abdülmuttalib”

“–Nerede yaşadı?”

“–Mekke’de.”

“–Nerede vefat etti?”

“–Medine’de.”

“–Oku bakalım oğlum / kızım Sübhaneke’yi, Tahiyyat’ı, Fâtiha’yı…”

Torunlar büyük bir heyecanla okuyorlar, dedelerinin sorduğu sûreyi, duâyı. Büyük bir istekle cevaplıyorlar, sorduğu soruları… İslâm’ı öğrenmenin ilk adımlarını dedelerinin dizleri dibinde geçiriyorlar. Bu eğitim, aşağı yukarı her akşam gerçekleşiyor. Dede her dersin sonunda torunlarını öpüyor, kucaklıyor, hediyeler veriyor. Ve günler, aylar, yıllar süren bir terbiye ve eğitim neticesinde, torunlar İslâm terbiyesi alıyorlar. Ve bazen ders sonunda kendi hâtıralarını anlatıyor:

“Kuzularım, biz Kur’ân’ı ahırlarda öğrendik, hocamız gizli saklı evimize gelir, ahırda bize Kur’ân öğretirdi. Dersten sonra elif-bâ cüzlerimizi, Kur’ânlarımızı toprağın altına gömerdik, yakalamasınlar diye. Aman bu zamanların kıymetini iyi bilin, öğrendiklerinize sahip çıkın, unutmayın, unutturmayın. Sizin imkânlarınız hamdolsun çok. ‘’

Bu dede portresi çok değil, yaklaşık yirmi beş yıl öncesinin bir dede portresiydi. Şimdiki dedeler acaba böyle bir dede portresi çizebiliyorlar mı?

O zaman bu dedenin torunlarının babaları şimdilerde dede oldular. Torunları var. Onlar böyle torunlarını dizlerinin dibine oturtarak, onlara dinlerini, îmanlarını, İslâmlarını anlatıyorlar mı? Yoksa gelenekteki geniş aile yapısından modern çekirdek aile yapısına geçmiş Türk aile sisteminde böyle dedeler artık mumla mı aranıyor?

Yoksa dedeler televizyonun esiri mi olmuşlar?

Torunlarıyla birlikte bizden bahsetmeyen, bize uymayan, hayatımızı târumar eden dizileri mi seyrediyorlar?

Müşahede edildiği kadarıyla, toplumda artık dizi dedeleri var. Torunlarının din eğitimi ve terbiyesi için çabalayan dedelerin yerini artık, «tv dizisi dedeleri» almış durumda. Şu dizi senin, bu dizi benim, dizi takip eden dedeler. Ve bugünün torunlarını artık televizyon dizileri terbiye ediyor, dededen yoksun. Örnek dedeler yok artık, Kur’ân’a hasret, Kur’ân için çabalayan dedeler azınlıkta. Bir nesil göçtü ve yeni nesil artık umursamaz, televizyon esiri. Eskiden eli tesbihli dedeler vardı, şimdi eli kumandalı dedeler var. “Amaaan kendileri öğrensin, Kur’ân kursunda öğrenirler, ben ilgilenemem, zamanım yok!” diyen dedeler. Fidanlar susuz büyüyor, su vermekten âciz dedeler…

Ve sonuçta, bir nesil meydana geliyor, şuursuz, bilgisiz, cahil. Bu nesli meydana getiren, yirmi sene öncesinin babaları, şimdinin dedeleri olan nesildir. Bu nesil evlâtlarına iyi örnek olmamaktadırlar. Evlâtları da durumun farkına varmazlarsa, ileride onlar da televizyon dedesi olacaklardır.

Zaman daha tükenmiş değil, her yeni gün bir şeyler öğrenmek için bekleyen torunlar için doğuyor. Şimdinin dedeleri silkinmeli ve kendi babaları gibi olmalılar. Torunlarına sahip çıkmaları için, önce diz çöktürmekten başlayacaklar. Sonra bilgiler, duâlar. Koro hâlinde okunan sûreler, bilgiler. İşte o zaman nesil uçurumdan kurtarılacak.

Hey dedeler, görev sizin, sahip çıkın torunlarınıza!..