MES’ÛLÜZ, HESABA ÇEKİLECEĞİZ!

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

Mes’uliyet / Sorumluluk, kişinin davranışlarından hesap verme yükümlülüğü altında olduğunu hissetmesi ve bu duyarlılıkla hareket etmesidir. Nezîh dînimiz İslâm’a göre insan, sorumlu bir varlıktır. Bir gün sorumlu olduğu bütün söz ve davranışlarından hesaba çekileceğini hiçbir zaman aklından çıkarmaz.

Hakikatte yaratıldığı andan itibaren insanın omuzuna sorumluluk yüklenmiştir. Allah Teâlâ bu durumu şu âyet-i kerîmede şöyle ifade buyurur:

“Biz emâneti; göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (el-Ahzâb, 33/72) Bu sorumluluk Allâh’a kul olma, insan olma sorumluluğu idi.

Dolayısıyla insan en başta Allâh’a karşı sorumludur. İnsanın O’nun emir ve yasakları karşısında teslim olma, kul olma sorumluluğu vardır. Bu aynı zamanda bizi yoktan var eden Rabbimiz’in, biz kulları üzerinde bir hakkıdır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; şöyle buyurmaktadır:

“Allâh’ın kulları üzerindeki hakkı, insanların O’na kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır.” (Buhârî, Tevhîd, 1)

Sorumluluk mükellefiyettir.

İnsan mükellef olduğu andan itibaren sorumlu olmaya başlar. Mükellef veya yükümlü sayılmayan kişinin sorumluluğu da yoktur. Dolayısıyla sorumluluk ile âkıl ve bâliğ olma arasında bir bağ vardır. Bu hususu Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; şöyle dile getirir:

“Üç grup insandan sorumluluk kaldırılmıştır:

1. Uyanıncaya kadar uyuyandan,

2. Bülûğa erinceye kadar çocuktan,

3. Aklı başına gelinceye kadar delirenden.” (Tirmizî, Hudûd, 1)

İnsanın bedenine ve rûhuna karşı sorumluluğu vardır. Beden insana emânettir. Dolayısıyla yeme, içme, dinlenme gibi bedenî ihtiyaçlar ölçülü bir şekilde karşılanmak durumundadır.

Ruh, insana bedeninden daha önemli bir şekilde emânettir. Rûhunun bütün ihtiyaçlarını yani mânevî ihtiyaçlarını gidermek durumundadır. Bu bir sorumluluktur. En başta rûhunda var olan inanma ihtiyacını, Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya îmân ederek, gönlünü O’na bağlayarak giderme sorumluluğu vardır.

Sorumlu olmak, bilinçli olmaktır.

İnsanın kendini fark etmesi, insan olduğunu fark etmesidir. Bu anlamda insanın insan olma sorumluluğu vardır. Bu bir bakıma insanın kendine karşı bir sorumluluğudur. Dolayısıyla insan, imtihan için geldiği şu fânî hayatta, insanlık şerefine halel getirecek söz ve davranışlardan uzak durmalı, insan olma sorumluluğunun bilincinde bir hayat yaşamalıdır. Her yerde, her zaman ve her şartta kişiliğini, onurunu korumalı, insanlık vakarını daima muhafaza etmelidir.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; serlevha hadiste sorumlu olan kişileri ve sorumluluk alanlarını veciz ifadelerle sıralamıştır.

Bu mânâda ilk olarak ismi geçen;

Devlet başkanı tebaasından sorumludur.

Tebaasına karşı âdil olmalı ve eşit muamelede bulunmalıdır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; devlet başkanlarının omuzlarındaki bu ağır sorumluluğu şu sözleriyle işaret etmektedir:

“Allâh’ın kendisine bir toplumun yöneticiliğini nasip ettiği bir kimse, halkın tamamını sadakat ve samimiyetle koruyup gözetmezse, cennetin kokusunu alamaz.” (Buhârî, Ahkâm, 8)

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’ten sonra hilâfet vazifesini üstlenen Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-;

“Dicle kenarında bir kurt bir koyunu yese; Allah adâleti gelir onu Ömer’den, benden sorar.” sözüyle asırlar öncesinde bu ağır sorumluluk yüküne vurgu yapıyordu.

Hadîs-i şerifte evin erkeğinin sorumluluğu hatırlatılıyor. Evet, evin erkeği ailesinden maddî ve mânevî olarak sorumludur. Evin erkeği, maddî olarak ailesinin geçimini temin etmekle birlikte, belki de daha önemli olarak onların mânevî dünyasından da sorumludur. Aksi hâlde bu sorumluluğu yerine getirmediği için günaha girer. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; şöyle buyurur:

“Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45)

Bunun yanında yüce Rabbimiz, aile sorumluluğuna şu dehşetli sözlerle vurgu yapar:

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (et-Tahrîm, 66/6)

Hadîsimize göre evin hanımı da ailesinden sorumludur. Aslında İslâm ailesinde, aile fertlerinin her birinin birbirlerine karşı sorumlulukları vardır. Eşler birbirinden sorumludur ve birbirleri üzerinde hakları vardır. Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bu hususu şu sözleriyle dile getiriyor:

“Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır.” (Tirmizî, Radâ, 11)

Mü’minin en önemli sorumluluk alanlarından birisi; ana-babasıdır. Rabbimiz Teâlâ, ana babamıza karşı sorumluluklarımızı hatırlatır ve Allâh’a şirk koşulmamasını emrettikten hemen sonra ana babamıza iyilik edilmesini emreder ve şöyle buyurur:

“Rabbin; sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine; «Öf!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.” (el-İsrâ, 17/23)

Güzel dînimiz İslâm; insana komşusundan başlayarak akraba, dost ve arkadaşına varıncaya kadar ve nihayetinde bütün bir insanlığa uzanan bir sorumluluk yükler. Dolayısıyla mü’min, komşusundan sorumludur. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bütün mü’minlere şöyle seslenir:

“Yanı başındaki komşusu açken karnını doyuran kimse (olgun mânâda) mü’min değildir.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, X, 7)

Mü’min, içinde yaşadığı toplumun yetim ve öksüzüne karşı duyarlı olmalıdır. Aynı zamanda kendisi de çocukluk döneminde yetim ve öksüz olan Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; yetim ve öksüzlere kol kanat germiş ve yetimi koruyup kollayan kişi ile cennette beraber olacağı müjdesini vermiştir. (İbn-i Hanbel, V, 250)

Mü’min, mü’min kardeşine karşı sorumludur.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; mü’minin mü’min kardeşine karşı sorumluluk alanlarından bazılarını şu veciz sözünde bizlere duyurmuştur:

“Müslümanın müslümana karşı altı vazifesi vardır:

1. Karşılaştığında ona selâm ver,

2. Seni davet ettiği zaman davetine icâbet et,

3. Senden nasihat istediğinde ona hakkıyla / güzelce nasihat et (sana bir şey danıştığında ona yardımcı ol.)

4. Aksırıp Allâh’a hamd ettiği zaman ona duâ et.

5. Hastalandığı zaman ziyaretine git.

6. Vefat ettiği zaman cenazesinin arkasından git.” (Müslim, Selâm, 5)

Sorumluluk ümmet şuuru demektir.

Mü’min, ümmet duyarlılık ve sorumluluğuna sahip olmalıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde bir mü’min kardeşi aç ve susuz ise veya ayağına diken batmış ise; ümmet sorumluluğu gereği kardeşinin derdiyle dertlenmeli, elinden ne geliyorsa yapmalıdır. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mü’minin ümmet duyarlılığını şu veciz sözleriyle ifade etmektedir:

“Mü’minler; birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66)

Mü’min, kötülükler karşısında duyarsız olmayıp, sorumluluk sahibi kişinin davranması gerektiği gibi davranır. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; mü’minin kötülükler karşısındaki sorumluluğunu şöyle izah eder:

“Sizden herhangi biriniz bir kötülük görürse onu hemen eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin, ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle tavır koysun. Bu ise îmânın en zayıf noktasıdır.” (Müslim, Îmân, 78)

Aziz dînimiz İslâm’a göre insan; sadece insanlara karşı değil, hayvanlara karşı da sorumluluk sahibidir. Hayvan haklarını savunan bütün kişi, dernek veya vakıfların Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu sözlerinden haberdar olmaları gerekir:

“Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkunuz.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44)

Yine bir seferinde ashab; hayvanlara yapılan iyiliklere ecir ve sevap olup olmayacağını sorduklarında, Rahmeten li’l-âlemin Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Her canlıya yapılan iyilik için ecir vardır.” buyurmuştur. (Buhârî, Mezâlim, 23)

Ve insan tabiata karşı da sorumludur. İnsan, sorumluluk gereği Cenab-ı Hakk’ın tabiatta koymuş olduğu dengeyi bozmamalı, sorumlu davranmalıdır. Zira Allah -celle celâlühû-;

“O (Allah) göğü yükseltti ve denge koydu. Sakın dengeyi bozmayın.” (er-Rahmân, 55/7-8) buyurarak bu hususta bizleri uyarıyor.

Netice olarak; anne baba evlâtlarından; öğretmen, öğrencilerinden; âlim ilminden; zanaatkâr zanaatından; imam-hatip cemaatinden mes’uldür ve hesaba çekilecektir. Aynı zamanda toplumdaki yanlış giden işlerden, kaymalardan, savrulmalardan mes’ûlüz. Herhangi bir riyâsetteysek sorumluluğumuz altındakilerden hesaba çekileceğimizi unutmamak gerekir.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in; «Ümmetî!.. Ümmetî!..» çırpınışları, bu mes’ûliyeti bize hissettirmektedir. Bu sorumluluktan dolayı insan; sözlerinden ve yaptıklarından mes’uldür. Kısacası bütün hayatından sorumludur ve sorumlu olduğu şeylerden hesaba çekilecektir.

Evet, hesap günü insan; bütün sorumluluklarından hesaba çekilecek. Allâh’a karşı olan sorumluluğundan, beden ve rûhuna karşı sorumluluğundan, insanlığa karşı olan sorumluluklarından hep hesaba çekilecek. Ve en sonunda insan, bütün bu sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine göre ya cennete yahut da cehenneme gidecek.

Rabbim; bizleri, sorumluluğunun farkında olan ve sonunda cennete giren sâlih kullarının zümresine ilhak eylesin…