İLÂHÎ HAKİKATLER

YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

Rasûlullah -aleyhisselâm-; ne kadar güzel davransa da nasipsiz müşrikler, daha çok saldırıyorlardı. O kadar ileri gittiler ki, onlara bizzat Allah Teâlâ Hazretleri cevap verdi. Biz de bu yazımızda hiç yoruma girmeden sadece ilâhî hakikatleri sunacağız:

“Rablerinin âyetlerinden onlara (kâfirlere) bir âyet gelmeyedursun, o âyetlerden ille de yüz çevirirler.

Gerçekten onlar, kendilerine hak geldiğinde onu yalanlamışlardı. Fakat yakında onlara alay ettikleri şeyin haberleri gelecektir.

Görmediler mi ki; onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.

Eğer Sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkâr ediciler;

«Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir!» derlerdi.

«Muhammed’e (görebileceğimiz) bir melek indirilseydi ya!» dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik, elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı.

Eğer Peygamber’i bir melek kılsaydık; muhakkak ki onu insan sûretine sokar, onları yine düşmekte oldukları şüpheye düşürürdük.

Sen’den önceki peygamberlerle de alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap) kuşatıvermişti.

De ki:

«Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!»” (el-En‘âm, 6/4-11)

“Eğer okunan bir kitapla; dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o kitap yine bu Kur’ân olacaktı). Fakat bütün işler Allâh’a aittir. Îmân edenler hâlâ bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidâyete erdirirdi? Allah’ın va‘di gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, va‘dinden asla dönmez.

Andolsun, Sen’den önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!” (er-Ra‘d, 13/31-32)

“Onlar (bir de) şöyle dediler:

«Bu ne biçim Peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! O’na bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!

Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı.» (Ayrıca) o zalimler (mü’minlere);

«Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız!» dediler.

(Rasûlüm!) Sen’in hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidâyete) hiçbir yol da bulamazlar.

Dilerse Sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve Sana saraylar ihsan edecek olan Allâh’ın şânı yücedir.” (el-Furkān, 25/7-10)

“(Rasûlüm!) Sen’den önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.

Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzûrumuza geleceklerini) ummayanlar;

«Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik.» dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibre kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.” (el-Furkān, 25/20-21)

“Onlar;

«Sen» dediler;

«Bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça Sana asla inanmayacağız!

Veya Sen’in bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın!

Yahut iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allâh’ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin!

Yahut da altından bir evin olmalı ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız!»

De ki:

«Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.»

Zaten, kendilerine hidâyet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını, sırf;

«Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?» demeleri engellemiştir.

Şunu söyle:

«Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik.»

De ki:

«Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfîdir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.»

Allah kime hidâyet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidâyetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah’tan başka dostlar bulamazsın. Kıyâmet gününde onları; kör, dilsiz ve sağır bir hâlde yüzükoyun haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız.” (el-İsrâ, 17/90-97)

“Onlar, kızların Allâh’a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor.” (en-Nahl, 16/57)

“Onlar, O’ndan (Peygamber’den) yüz çevirdiler de, O’na, kimi;

«Bu öğretilmiş!», kimisi de;

«Bir mecnun!» dediler.” (ed-Duhân, 44/14)

“Sen, Rabbinin nimeti sayesinde, bir mecnun değilsin!

Hiç şüphesiz Sen’in için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.

Ve Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

(Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,

Hanginizde delilik olduğunu, yakında!” (el-Kalem, 68/2-6)

“O kâfirler; içlerinden, başlarına gelecek tehlikeleri bildiren bir peygamber geldiğine şaştılar da;

«Bu, bir büyücü, bir yalancıdır!» dediler.” (Sâd, 38/4)

“(Rasûlüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lutfuyla Sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.” (et-Tûr, 52/29)

“İşte böylece, onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen;

«O, bir büyücüdür veya delidir.» dediler.

Bunu (nesilden nesle) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.” (ez-Zâriyât, 51/52-53)

“Biz, onların Sen’i dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin;

«Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!» dediklerini çok iyi biliriz.” (el-İsrâ, 17/47)

İlâhî hakikatler ortada! Peygamber Efendimiz’e karşı duruş da ortada! Peygamberimiz’e karşı bizim durumumuz nerede acaba?

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-