O’NUN YANINDA OLMAK

YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

Nûrun kaynağından nur devşirip, nurla nurlanacakları yerde, aydınlıktan kaçarak, karanlık dehlizlere doluşan hâin müşrikler; Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın karşısına her gün bir başka konu ve bir başka yüz ile çıkıyorlardı. Her seferinde de mağlûp oluyorlardı.

Yine öyle olmuştu.

Kureyş müşrikleri; ileri-geri konuşup, hakaretlerinin yanında, bunca sataşmalarına rağmen, Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın yanından yine kızarak ayrılıp gittiler.

Bu büyük tartışmanın olduğu o gün ve o günün gecesinde, Peygamberimiz -aleyhisselâm-; bir anda kayıplara karışmıştı! Müslümanları büyük bir korku ve endişe kaplarken, nasipsiz müşrikler, sevinçlerinden nerede ise zil takıp oynayacaklardı.

Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın amcaları ve halaları başta olmak üzere, bütün akrabaları; telâşla sağa-sola adam gönderiyorlar, her tarafta O’nu arıyorlardı. Bu arada sürekli evine uğruyorlar, eve gelmediğini de esefle görüyorlardı.1

İşler çığırından çıkınca; Ebû Tâlib Amca, hemen Hâşimoğullarıyla Muttaliboğullarının gençlerini topladı:

–Her biriniz keskin birer kılıç alarak Mescid-i Haram’da toplanın, çabuk!

–Hemen!

–Ben de Mescid-i Harâm’a girdiğim zaman beni takip edin!

–Ne yapacağız orada?

–Eğer sevgili yeğenim öldürülmüşse, biz de müşrik Kureyş büyüklerinin işini bitireceğiz!

–Ebû Cehil’den başlayalım!

–Hele toplanın da, ne yapacağımızı orada görürsünüz!2

Ebû Tâlib Amca, çevresine emirler yağdırıp, artan bir telâşla sevgili yeğenini ararken; o anda Hazret-i Zeyd bin Hârise yanlarına geldi. Ebû Tâlib artan bir merakla sordu:

–Ey Zeyd! Kardeşimin oğlundan bir haber var mı?

–Evet var!

–Hele şükür!

–Az önce kendisinin yanında idim.

–Nerededir peki? Ben onu görmedikçe evime gitmeyeceğim!

–Ben bir gidip kendisiyle konuşayım, sonra sana döneyim.

–Ben de geleceğim, beraber gidelim!

–Bunun çok tehlikeli olduğunu biliyorsun. Yeğenine de çok düşkünsün. O’nu tehlikeye atmak istemezsin değil mi?

–Öyleyse çabuk dön!3

Hazret-i Zeyd -radıyallâhu anh-; Safa tepeciğinin yanındaki evde ashâbıyla konuşan Peygamberimiz’in yanına vardı. Durumu haber verince, Peygamberimiz -aleyhisselâm- hemen oradan kalkıp Ebû Tâlib Amcasının yanına geldi. O’nu gören Ebû Tâlib sevincinden ne yapacağını bilemedi:

–Ey kardeşimin oğlu! Nerede idin? Hayırlı bir işte mi idin?

–Evet!

–Hemen gir evine! Ortam çok gergin!

–Olur ey Amcam!4

Sevgili amcasının isteği üzerine Peygamberimiz -aleyhisselâm- da evine girdi.

Diğer taraftan da, Peygamberimiz -aleyhisselâm- ile tartışıp mağlûp olan müşrikler, hırslarından deliye dönmüşlerdi. Allah ve Rasûlü’ne kulak verip, kurtulacakları yerde; karşı koyarak, battıkça batıyorlardı.

Böyle çok tartışmışlar, her seferinde de mağlûp olmuşlardı. Fakat bu sefer, bu mağlûbiyetin altında kalmayacaklarına dair öfkeli yeminler ediyorlardı.

Bununla da yetinmeyen Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, Kâbe’nin Hicr mevkiinde toplandılar. Kafa kafaya verip sinsice bir plân yapmaya başladılar:

–Anlaşıldı değil mi?

–Anlaşıldı!

–O’nu görür görmez hep birden üzerine yürüyeceğiz!

–O’nu öldürüp işini bitirmedikçe, yanından ayrılmayacağız!

–Yemin olsun!5

Onlar böyle toplanıp Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı öldüreceklerine dair yemin üzerine yemin ederlerken, Ebû Tâlib yanlarına vardı. Yalnız değildi. Hâşim ve Muttaliboğullarının yiğitleri de yanında idi. Nasipsiz müşriklere döndü:

–Ey Kureyş cemaati! Maksadımı biliyor musunuz?

–Hayır! Bilmiyoruz!

–Bileceksiniz, bilecek ve derhâl çekileceksiniz!

Böyle gözdağı veren Ebû Tâlib, yanındaki Hâşim ve Muttaliboğullarının yiğit gençlerine döndü:

–Gençler!

–Emret ey Ebû Tâlib!

–Sıyırın kılıçlarınızı!

Gençlerin hepsi birden yanlarındaki yağlı kılıçları çekip sıyırdılar. Havada kavisler çizerek, çarpışmaya hazır olduklarını ortaya koydular.

Ebû Tâlib de gençlerin başına geçti. Gençler arkasında, müşrikler önündeydi. Sesinin bütün tonu ile haykırdı:

–Vallâhi, sevgili yeğenime dokunacak olursanız, sizden hiç kimse sağ kalmaz! Nihayet, siz de, biz de yok olur gideriz! O’ndan uzak durun! Bu size ihtarım olsun! Yoksa ne olacağını siz de görüp anladınız!6

Orada bulunan müşrik önde gelenleri şaşırıp kaldılar. Hiçbir şey de diyemediler. Hepsi büyük bir şaşkınlıkla beraber, büyük bir hayal kırıklığına da uğradılar. İçlerinde olan Ebû Cehil ise herkesten daha büyük sarsıntı geçirdi!7

Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın yanında yer alan bu seçkin insanlar, «yanında olmak» deyimini işte böyle ortaya koymuşlardı.

Peygamber Efendimiz’e hayatlarını vakfeden bu gençler, bize nasıl bir mesaj veriyorlar acaba? Canlarından aziz tuttukları Peygamberimiz için, hayatlarını ortaya koymuşlardı. Bu o gün öyleydi, bugün de öyledir! Seven insan, sevdiği için hayatını ortaya koyar. Bugün bizler Peygamber Efendimiz’in yoluna yönelir, o yolun dönmez yolcuları olursak, aynı asâleti göstermiş oluruz. Peygamber Efendimiz, her şeyi ile bizim örneğimizdir çünkü.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

________________________________________

1 Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 1, s. 303.
2 Ebû Nuaym el-İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 1, s. 192-193.
3 Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 277-278.
4 Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, c. 1, s. 186.
5 Haysemî, Mecmâu’z-Zevâid, c. 8, s. 228.
6 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 203.
7 Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, c. 1, s. 310-311.