Küçük İskender’in Ülkesinde
DÂRUSSELÂM AÇE -1-

YAZAR : Prof. Dr. Osman ÇETİNKAYA osmancetinkaya@sdu.edu.tr

AÇE YOLUNDA…

Türk Hava Yolları TK 60 seferi ile İstanbul’dan saat 23:30’da havalandıktan sonra Anadolu’yu, İran’ı, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’ı kat edip Bengal Körfezi’nde (Hint Okyanusu) güney-doğuya yönelerek, 9.500 kilometrelik 10 saat süren uçuştan sonra Kuala Lumpur Havaalanı’na (KUL) iniş yaptık. KUL İndo Pasifik bölgesinin ortasında, birçok ülkenin de transit olarak kullandığı oldukça kalabalık, birbirine trenle ulaşımın sağlandığı iki ana terminalden oluşan modern bir havaalanı. Kuala Lumpur’da bir gece kaldıktan sonra Air Asia şirketinin Kuala Lumpur-Banda Aceh seferiyle Malezya’dan ayrılıp kuzey-batı yönünde, Malaka Boğazı üzerinden 1 saatlik bir uçuştan sonra Endonezya Açe eyâleti başkenti Banda Aceh (Bender Açe) uluslararası Sultan İskender Muda Havaalanı’na indik. Havaalanı 26 Aralık 2004’te meydana gelen deprem ve tsunamiden hissesini almış, 2011’de gerekli tadilât ve iyileştirmelerden sonra tekrar uçuşa açılmış. Küçük, şirin, kolay kullanılır bir havaalanı. Havaalanı binalarında, çokgen kaideler üzerinde kubbe yapılanmasıyla İslâm-Güneydoğu Asya mimarîlerinin bir sentezini görmek mümkün.

SULTAN İSKENDER MUDA

Sultan İskender Muda (m. 1583-1636) Açe’nin en tanınmış sultanı. Endonezya Cumhuriyeti bile 1993’te kendisini millî kahraman olarak ilân etmiş. Açe; onun döneminde en geniş sınırlarına ulaşmış, batı Endonezya takımadaları ile Malaka Boğazı çevresinin en güçlü ve müreffeh devleti hâline gelmişti. Devrinde yaptığı fetihler ve yönetim kabiliyetiyle, Malay-Endonezya kültüründe Makedonyalı Büyük İskender’e benzetildiği için İskender Muda yani «Küçük İskender» olarak anılmaktadır. Biz de Açe için Küçük İskender’in ülkesi adını kullandık. Sultan İskender Muda’nın kayda değer fetihleri ve yönetimdeki başarıları yanında, sultanlığı döneminde; Açe, İslâmî ilimler ve ticarette uluslararası bir merkez hâline gelmiş. Tarihçiler, İskender Muda’yı Açe’nin altın adamı; yönetimde bulunduğu 1607-1637 arasını da Açe Sultanlığı’nın Altın Çağı olarak tanımlamaktadır.

Devlet adamlığı, yöneticiliği, askerliği yanında ilme ve ilim adamlarına verdiği değerle; Açe’yi bir İslâm kültür ve ilim merkezi hâline getirmiş. Adâletiyle de öne çıkan İskender Muda, tahtının tek vârisi oğlu Pocut’un işlediği bir suçtan dolayı cezalandırılmasını istemiş. Kendisini engellemeye çalışanlara;

“Evlât ölürse mezarı bulunabilir; ancak gelenek ölürse, onu bir daha ele geçirmek mümkün olmaz!” sözleriyle şiddetle karşı çıkmış ve adâletin gereğini yerine getirtmiş. Bütün bunlar İskender Muda döneminde Açe’ye «Mekke Kapısı» şöhretini kazandırmıştı. Açe’liler sultanlarının adını başkent havaalanına vererek yaşatıyorlar. Her yerde ve her zaman insan ölüyor, ondan kalıyor geride sadece eseri…

BİR AVUÇ KARABİBERİN YÜZYILLAR SÜREN HÂTIRASI

Tarihçilere göre Açe-Türkiye ilişkileri, Osmanlı Devleti zamanına 1520’li yıllara dayanmaktadır. Bu ilişkiler Açe Sultanı Alâuddîn Riâyat Şah el-Kahhâr’ın 1564’te İstanbul’a Kanunî Sultan Süleyman’a bir heyet göndermesiyle tarih sahnesine çıkar ve tüm dünyanın malûmu olur. Açe sultanının amacı; Portekizlilerin İndo-Pasifik’te yayılışlarını engellemek, Açe’ye saldırılarına karşı koyabilmek için yardım istemek ve Hilâfet makamına bağlılıklarını bildirmektir. Heyet; Açe’nin en meşhur ziraî mahsûlü olan bir miktar karabiberi, Osmanlı Padişahı Kanunî’ye hediye olarak sunmak üzere yanına alarak yola çıkar. Ne var ki yol uzun ve meşakkat doludur, heyet yoluna devam edebilmek için karabiberi uğradığı limanlarda satarak İstanbul’a ulaşır.

Bu sırada Kanunî Zigetvar Seferi’ndedir, bu yüzden heyet uzun bir süre padişahla görüşemez ve İstanbul’da beklemek zorunda kalır. Kanunî Sultan Süleyman’ın ölümü üzerine; aylar süren bir bekleyişten sonra, onun yerine tahta geçen Sultan II. Selim’le görüşme imkânı bulurlar. Ancak yanlarında sadece bir avuç veya bir kese karabiberleri kalmıştır. Biraz da utanarak II. Selim’e; Sultanlarının mektubunu ve isteklerini iletirler. Sultan II. Selim onları memnuniyetle karşılar, heyeti dinler, bir avuç karabiberden oluşan hediyelerini kabul eder. On yedi kadırgadan oluşan bir donanma hazırlatır, askerî malzeme, bir sancak ve okunmak üzere bir hutbe metni verir. Bir yıllık maaşları da verilmek şartıyla; askerlerden, top döküm ustalarından oluşan bir Osmanlı kafilesini Açe’ye gönderir. Yemen ve Mısır Beylerbeyi ile Rodos, Aden ve Cidde Beylerine ferman göndererek; Açe heyetine güçlük çıkarılmamasını, satın almalarda her türlü yardımın yapılmasını emreder.

Ancak hazırlanan bu donanma ve görevlendirilen kafile, Açe Seferi’ne çıkamaz. Hazırlanan bu donanma, Yemen’deki isyanı bastırmak ve işgal edilen Osmanlı topraklarını geri almak için görevlendirilir. Açe karabiberlerinin İstanbul’a padişaha ulaştırılıncaya kadar erimesi gibi, hazırlanan donanma da erir.

Sonunda Osmanlı Devleti ancak iki kadırgayı, askerî mühimmâtı, asker ve silâh ustalarından oluşan bir kafileyi Açe’ye ulaştırabilir.

Aylar sonra Açe’ye ulaşan kadırgalar ve kafile; Açe sultanlığı ile birlikte çok verimli çalışmalar yapar, askerler eğitilir, toplar dökülür, silâhlar imal edilir. Gerek Osmanlı askerlerinin doğrudan katılımı, gerekse dolaylı olarak uygulanan stratejiler sayesinde; Açe’nin bir kısmını istîlâ eden Portekizliler, Açe topraklarından çıkarılır.

Bu olay Açe kültür ve tarihinde «Meriam Lada Sicupak» (Bir avuç karabiber) olarak darb-ı mesel hâline gelir, bir kilometre taşı oluşturur. Osmanlı asker ve silâh ustalarından oluşan heyetin çoğu; Açe’de kalır, orada evlenir, Açe’nin bir parçası olur. Bazılarına göre işte bu kafile, Açe’de bir askerî akademi gibi görev yapmıştır. Bu olaydan sonra, Osmanlı Devleti’nin 1922’de yıkılmasına kadar, dostluk ve yardımlaşma ilişkileri devam eder.

Kimine göre Açe (A.T.C.E.H) farklı ırklardan oluşan bir halk anlamına gelmektedir. Bu kısaltmada (T) Osmanlı Devleti’nin gönderdiği kafileden geride kalan veya Güneydoğu Asya üzerinden adaya geçen Türkleri temsil etmektedir. Kısaltmada yer alan diğer harfler (A: Araplar, C: Çinliler, E: Endonezyalılar ve H: Hintliler)i temsil etmektedir. Bugün Açe’de 5 Türk köyünün varlığı bilinmektedir. (Devam edecek.)