MEHMED ÂKİF’İN ATA YURDUNDA… -2-
YAZAR : Prof. Dr. Osman ÇETİNKAYA osmancetinkaya@sdu.edu.tr
İSA MULAJ İSTANBUL’DA…
Temmuz 2013’te Suşisa Köyü’nde görüştüğümüz Mehmed Âkif’in amcazadesinin torunu İsa Mulaj Öncü Eğitimciler Derneği tarafından Aralık 2013’te İstanbul’da düzenlenen V. Ulusal Öğretmenim Sempozyumu’nda bir bildiri sundu, Eğitim ve Barış Paneli’ne katıldı. İsa Mulaj;
“Mehmed Âkif’in Arnavutluk’ta ve Kosova’da çok az tanınıp bilindiğini, kendisinin akrabası olmakla birlikte, Âkif’i devrinin çok önemli bir şairi olarak tanımlayan bir İngiliz ansiklopedisinden okuduğunu, oysa Mehmed Âkif ile ilgili Arnavutça yazılmış bilgilere rastlayamadığını” belirtiyor. Hâlen Mehmed Âkif hakkında bilgiler toplamaya ve bir soy ağacı hazırlamaya çalıştığını söyleyen Mulaj;
“Mehmed Âkif’in amcalarından bir kısmının Kosova’da kaldığını, bir kısmının Türkiye’ye göç ettiğini; iki amcanın Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’na da iştirak ettiğini, Suşisa Köyü’nde kalan amcası Halid’in 6 oğlundan sadece en büyük olan Şaban’ın ailenin vârisi olarak köyde kaldığını, kendisinin de onun soyundan geldiğini” ilâve etti.
Kosova’da Mehmed Âkif bilinmezken, Arnavut çocukları için Miloş Obiliç (Kosova Savaşı sonrasında Sultan Murad’ı şehid eden Sırp askeri) ile Râhibe Teresa’nın (Hayırsever Misyonerler cemaatinin kurucusu olan ve kendisine Nobel Barış Ödülü verilen Üsküp 1910 doğumlu, sonra Hindistan vatandaşı olmuş Arnavut Katolik râhibenin) millî kahramanlar olarak tanıtılıp öğretilmeye devam edildiğini belirtti. Kosova’da verilen eğitim ve yanlış yönlendirmelerle; uluslararası koruma altındaki devletin, ders kitapları aracılığı ile olumsuz bir imaj oluşturduğunu, yeni neslin Sırp kasabı Miloşeviç’ten çok, Türklere kin besler hâlde olduğunu sözlerine ekledi.
İsa Mulaj’a göre;
“Kosova ve Arnavutluk’ta yaşayan soydaşları, yabancı hayranlığı içinde. Gerçekle olan ilişkilerini kaybetmişler ve millet olarak var olabilmelerinin yüz yıllarca Osmanlı Devleti’nin bir parçası olmalarından kaynaklandığını unutmuşlardır. Bugün bile, Arnavut kimliğinin en büyük savunucusu Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ve bu Türkiye’nin kendi şahsiyetimizi öğrenmemizi tavsiye etmesiyle ispatlanmaktadır. Bu şahsiyet de Mehmed Âkif’tir.”
MEHMED ÂKİF ERSOY İLKÖĞRETİM OKULU
Mehmed Âkif’in akrabaları Suşisa Köyü’nde basit tek katlı bir evde oturuyor, Türkiye’den bir vakfın hazırlattığı ve üzerinde Âkif’in resmi, Türk bayrağı ve İstiklâl Marşımız bulunan bir levha, sade oturma odalarının biricik aksesuarı durumunda. Sorduğumuzda da hayvancılıkla iştigal ettiklerini, hâlen bir sıkıntılarının olmadığını ifade etmişlerdi. Köyün gençlerinin önemli bir kısmının çalışmak üzere diğer Avrupa ülkelerine gittikleri, köylerine ancak tatilde gelebildikleri ifade edilmişti. Köyün çok güzel bir konumu var, sırtını Kosova-Karadağ arasında uzanan dağlara dayamış ve yüzünü başkent Priştina’ya çevirmiş. Köyün mezarlığı, girişte sağda yer alıyor. Mezarlığın içinde; Sırplar tarafından yakılıp yıkılan, Âkif’in babası Tahir Hoca’nın kısa bir süre de olsa imamlık yaptığı caminin harabe duvarları fark ediliyor.
Mezarlıkla köy arasında ise iki katlı, muntazam yeni boyanmış bir bina karşılıyor sizi:
Mehmed Âkif Ersoy İlköğretim Okulu.
Okula yeni bir kat yapımı, tamiri ve sınıfların donatımı TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) tarafından gerçekleştirilmiş. Balkan gezimiz esnasında gidilen her yerde gördüğümüz TİKA projeleri ve faaliyetleri bizim gurur kaynağımız oldu. TİKA Kosova’da da çok değerli projeler gerçekleştiriyor, kültürel ve ekonomik alanlarda hizmetlerine devam ediyor. Duygularımız yoğunlaşıyor, gözlerimiz bir hüzün ve sevinci birlikte yaşayarak nemleniyor. Teşekkürler TİKA! Yolun açık olsun, milletimizin desteği hep seninle olsun.
SUŞİSA’NIN YENİ CAMİSİ
Nüfusunun tamamını Arnavut müslümanların oluşturduğu Suşisa Köyü’nün dînî hayatı ile ilgili fazla bilgi edinmek mümkün olmadı. Balkan Savaşı (1912) ile Osmanlı yönetiminden çıktıktan sonra; neredeyse yüz yıl süren bir Sırp, Yugoslav, Hırvat, Makedon sultasının, komünizmin ve buna paralel Enver Hoca dönemi ateizminin en yıkıcı kurallarından etkilenen bir karanlık dönem. Yugoslavya’nın 1990’lı yıllarda dağılmasından sonra belki bir nefes alınabilir denilirken, Sırp zulmünün zirveye çıkması ve bölgeye çöreklenen Amerika ve NATO destekli bir kilise çıkartması, bu insanlarda ne ölçüde bir dînî mecal bırakmış olabilir? Derken köyün girişinde düzgün bir bahçe içinde yeni yapılmış bir cami, hüzünlerimize ara verdiriyor. Cami alışılmış, çatılı bir Anadolu camisi görünümünde ve 5-6 yıl önce inşa edilmiş, kadınlar mahfili ikinci katta. Caminin Kuveyt halkının yardımıyla yapıldığı, cami dışına yerleştirilen bir levhadan anlaşılıyor. Bu bilgi bizi çok sevindiriyor; bu mabedin Suşisa Köyü’nün İslâmî geleceğini yeniden inşa etmesi dileklerimizi, dilden ve gönülden Rabbimize arz ediyoruz. Bir öğle namazını bu camide edâ etmek gerçekten bizi çok duygulandırmıştı.
YÜZ YIL ÖNCE KOSOVA
Mehmed Âkif, 100 yıl önce; Kosova, Arnavutluk ve Arnavutlar ile ilgili yazdığı şiirlerde, ırkçılığın ve Balkan Savaşlarının katliamlara yol açan sonuçlarını ele almıştı. Neden yüz yıl sonra Âkif’in ata yurdu Kosova hakkındaki yazdıklarını hatırlıyor, önemsiyor ve tekrar üzerinde duruyoruz? Bugün Balkanlardaki duruma bakılırsa sanki; «Balkan Savaşı birkaç yıl önce bitmiş.» Durum, fizikî açıdan olmasa da sosyal açıdan 100 yıl öncesiyle önemli benzerlikler sergiliyor. Mehmed Âkif; Nizaroğulları’nın konu edildiği bir hadîs-i şerîfin metnini ve tercümesini verdikten sonra başladığı şiirinde, babası İpekli Tahir Efendi’yi ön safa çekerek (Safahât 3. Kitap, Hakk’ın Sesleri) Kosova için ne yazmıştı? Uzunca şiirin bazı kısımları şöyle:
Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!
Diriler koşmadı imdâdına, sen bâri yetiş…
Arnavutluk yanıyor… Hem bu sefer pek müthiş!
Tek kıvılcım kabarıp öyle cehennem kustu:
…
Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın,
Olacak mıydı fedâ, hırsına üç kaltabanın?
Dedemin sürdüğü, cân ektiği toprak gitti…
Öyle bir gitti ki hem: Bir daha gelmez ebedî!
Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba?
«Meşhed»in beynine haç saplanacak mıydı baba!..
Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova…
Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova!
Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın?
Hani sînende yarıp geçtiği yol Yıldırım’ın?
Hani asker? Hani kalbinde yatan Şâh-ı Şehîd?
Ah o kurbân-ı zafer nerde bugün? Nerde o iyd?
Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını:
Yok mudur sende Murad’ın iki-üç damla kanı?
Âh Meşhed! O ne? Sâhandaki meyhâne midir?
Kandilin görmüyorum nerde? Şu peymâne midir?
Ya harîminde yatan, şapkalı sarhoşlar kim?
Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim… Bildim.
Basacak mıydı, fakat göğsüne Sırp’ın çarığı?
Serilip yerlere binlerce şehidin sarığı.
…
Hani, milliyyetin İslâm idi… Kavmiyyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.
«Arnavutluk» ne demek? Var mı şerîatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
…
Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz.
Bunu benden duydunuz ben ki evet Arnavudum,
Başka bir şey diyemem. İşte perişan yurdum!
GÜNÜMÜZ KOSOVA’SI
Başkent Priştina, aynı zamanda Kosova Cumhuriyeti’nin en büyük kentidir. Kosova’nın yüz ölçümü 10.908 kilometrekare olup, 2 milyon kadar (2012 tahmini: 1.836.529) nüfusa sahip. Kosova, doğuda Sırbistan ve Makedonya; batıda Karadağ ve Arnavutluk; kuzeyinde Sırbistan; güneyinde Arnavutluk ile komşu. Resmî dil Arnavutça ve Sırpça olup bunların dışında mahallî olarak Türkçe (özellikle Prizren, İpek), Romanca ve Boşnakça konuşuluyor. Ülke nüfusunun % 92’si Arnavut olup geri kalan % 8 Türk, Boşnak, Goralı, Sırp, Aşkali ve Mısırlılardan oluşuyor. Kosova parlamenter cumhuriyetle yönetiliyor ve para birimi euro. Kosova nüfusunun dînî yapısı hakkında kesin bir istatistik bulunmamakla birlikte, nüfusun büyük bir çoğunluğu müslüman. Hıristiyan nüfus oldukça az ve Katolik mezhebine bağlı. Göründüğü kadarıyla dînî olarak küçük bir azınlık durumundaki hıristiyanlar ülkenin dînî açıdan, Sırplar ise siyasî açıdan hâkimi gibi bir kanaat oluşturmaya çalışıyor.
Kosova ile Türkiye arasında aktif bir havayolu, Makedonya ve Sırbistan üzerinden karayolu bağlantısı mevcut. Son 10-12 yıllık dönemde, uluslararası güç odakları ve mevcut yönetim tarafından frenlenmeye çalışılsa da; Türkiye-Kosova arasında sosyal, kültürel, siyasî ve ekonomik ilişkilerin giderek geliştiği görülüyor. Bu sürecin gelişerek, güçlenerek devam etmesi; Türkiye’de yaşayan Kosovalılar, Arnavutlar, Türk milleti ve bölge barışı açısından çok sevindirici, umut verici. Kosova; Türkiye’den idareciler, devlet adamları, akademisyenler, gezi grupları, iş adamları, sanatçılar ve kültür topluluklarının seyahat plânları ve güzergâhları içinde her geçen gün daha fazla yer bulmakta.
KOSOVA EMÂNETİ
Kosova intibâlarımızı; Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ’ın «Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleri ile Osmanlı» kitabında yer alan, Kosova ile ilgili değerlendirmelerini özetleyerek bitirelim.
“Bugün, Balkan ülkelerinde var olan bütün müslüman halkların mevcûdiyeti, ilk Osmanlı fütuhâtı ve iskân siyasetinin bir eseridir. O ahâli ise, bugün bize Osmanlı’nın bir emânetidir. Onların bulundukları yerde muhafaza olunmaları zarurîdir. Zira ezan sadâsı, Avrupa’da onlarla devam edegelmektedir. Kosova, Avrupa ortasında İslâm’ın ilk karakoludur. Kosova, Murad Han’ın mübârek kanı karşılığında bize pahalıya mâl olmuş bir mîrastır. Bugün; Kosova’nın, Bosna’nın vâris-i tabîisi olan bizler, bir nefis ve tarih muhasebesine mecburuz! Ülkemizde yüz yıla yakın zamandan beri, ecdâdımızın bize bıraktığı mukaddes mîrasın, bazı nâdanlar tarafından reddedilişinin ve onların hâtıralarını rencide edecek çirkin üslûbun hazin âkıbeti gözler önündedir! Bosna ve Kosova fâciaları gibi ibretli hâdiseler, bugün bize; bazı nâdânın; «Gömdük!» diyerek övündüğü Osmanlı ruhûnu yeniden hatırlatmakta ve bizi, onun emânetine sahip çıkmaya zorlamaktadır! Bu yüzden silkinip tarihimize dönmeye mecburuz. Gerçekleşmekte olan yeni bir uyanış ve dirilişin, gerçek hesabına va‘d ettiği bereketli azmin şanlı cengâverlerine ne mutlu!”